SM/1.bölüm

14.9K 522 101
                                    


"Bonnie! Bonnie ! Servin aradı ! Geç kalacaksın kalk !"

"Tamam anne kalktım."

Geceden açık unuttuğum perdem yüzümden, güneşin ilk ışıkları gözlerime meydan okurcasına savaş ilan ediyorlardı. Ayağı kalkarak perdeyi tuttuğum gibi yırtacakmışcasına bir hırsla kapadım.

Dolabımın önüne doğru ilerledim ve kapaklarını açtım. İçinden okul eteğimi ve gömleğimi çıkartarak üstüme giydim. Altına da siyah diz üstü çorabımı giydikten sonra odadan çıktım.

Sıradan bir gün olacağa benziyordu. Aşağıdan gelen güzel kokular doğruca mutfağa gitmeme sebep oldu.

"Mmm! Mis gibi kokuttun buraları anne."

Gülümseyerek tabaklarımıza çikolatalı kreplerimizi koydu.

Hemen sandalyeme otururken krepi ağzıma tıkıştırmaya çoktan başlamıştım bile. Portakal suyumdan koca bir yudum alarak kendime biraz yardımda bulundum ve kararlı bakışlarımı kreplere çevirdim.

"Sen, mükemmel bir detaysın."

Annem gülerek kafasını kaşıdı.

"Eh yani biraz öyleyim ama çokta abartmaya gerek yok yani."

"Hı? Bana mı dedin? Ben kreplere söylemiştim onu ama.. olsun sende mükemmel sayılırsın annecim."

Annemin yüz hatları anında gerilirken, kaşlarını çatarak sessizce sayıklamaya başladı.

"Mükemmel sayılırmışmışım! Ben olmasam onlar o kadar lezzetli olmazdı. Nankör."

O böyle sayıklamaya devam ederken bende portakal suyumun son yudumunu kafama dikledim. Böylece kahvaltımı tamamlamış oldum.

Ayağı kalkarak annemin yanına gidip kolumu omzuna attım.

"Alınmayın lütfen Maria hanım. Bir şey demedik."

Yanağına sulu bir öpücük kondurarak kapıya doğru ilerledim.

O da zaten çok fazla dayanamayarak affetmiştir bile.

"Ben çıkıyorum."

"İyi dersler!"

Ayakkabılarımı giymemle  popo üstü yere düşmem bir oldu. Ayağı kalkıp üstümü silkelendim. Telefonumu elime alıp saate baktım. 9'u 18 geçiyordu.

Mükemmel! Her zamanki gibi servisi kaçırdım ve ilk dersi yarıladım. Okula doğru yürürken kulaklıklarımı çıkarıp telefonuma taktım. Müzik listeme girerek Shawn adına kurduğum dosyaya girdim ve rastgele bir şarkısını açtım.

Karşıma çıkan bir tanıdık ile o sıkıcı 'okul nasıl gidiyor?' adlı konuşmayı yaparak geç kaldığımı belirtip hızla uzaklaşmaya başladım. Arkama bakarak zorlu bir gülümseme ile gülümserken birine çarptığımı fark ettim. Benim yaşlarımda gözüken bir genç telefondan başını kaldırırken "pardon" diye mırıldandım. Bir şey demeyerek yanımdan geçip giderken son bir kez arkama bakıp yoluma döndüm.

Sınıfa doğru ilerlerken Jack'i gördüm. Bembeyaz suratıyla oldukça düşünceli gözüküyodu. Başı yere doğru olduğu için beni görmezken kolundan tutup durdurdum.

"Hey. Nasıl gidiyor?"

"Hiç.. yani, iyi."

"Peeki.. nereye?"

"Sınıfa gidiyordum."

Kaşlarımı çattım çünkü söylediği şey oldukça anlamsızdı. Çünkü snıfın tersi yönüne gidiyordu.

"Im, sınıfın o tarafta olduğuna emin misin?"

"Ben.. bilmiyorum. Şey pardon kafam pek iyi değil."

"N'oldu?"

"Yok, yok bir şey çok önemli değil."

"Peki, öyle olsun bakalım. Akşama bu surat düzelecek."

Gülümseyerek yanımdan ayrılmaya yeltenirken Emily yanımıza geldi.

"Akşam okulda parti varmış gidelimmi ?"

"Olur" dercesine başımı salladım.

"Okulun bodrum katında olacakmış."

"Neden?"

"Şöyle söyleyeyim. Öğretmenlerin haberi yok."

"Anlaşıldı.."

~

Okul bittiğinde hiç oyalanmadan , eve doğru yol aldım. Hemen odama çıktım.

Sıcak bir duş sonrası saçlarımı kurutarak uçlarına maşa yaptım. Dolabımdan siyah dar elbisemi giydikten sonra kirpiklerime rimel sürerek kırmızı converse'lerimi giydim.

Sonunda akşam olduğunda okula girip merdivenlerden inmeye başladım. Kulaklarıma kısık gelen müzik sesinin aslında içeride hiç kısık olmadığına emin adımlarla yürümeye devam ettim. Ardından büyük kapıdan içeriye girdim.

Herkes ordaydı. Daha sonra parlak mor elbiseli biri gözüme çarptı. Tabiki Emily! Her zamanki gibi güzelliğiyle göz kamaştırıyor ve dikkat çekiyordu. Bir sağa bir sola sallanarak dans ederken ben de yavaş adımlarla onun yanına gittim.

"Ben geldim."

"Hoşgeldiiin!"

O dans ederken istemsizce birbirimizden uzaklaşmıştık çünkü aramıza başka insanlar kaynamıştı.

Biraz insanlardan uzak bir yere gitmek istediğim için partinin en ucuna doğru yürümeye başladım. Bir perdenin önüne koyulmuş bir kaç sandalye vardı, bende herhangi birine oturarak telefonumu çıkardım. Telefonumdan piano tiles açarak oynamaya başlarken bir yandanda buraya neden geldiğimi sorguluyordum. Çoktan bitmiş internet paketim sayesinde neredeyse hiç bir şeye giremiyordum. Piano tiles dışında.

Telefonumu kapatarak ayağı kalktım. Elimin ucuyla çekimser bir şekilde perdeyi çekerek arkasına bakmaya çalıştım.

Çok farklı bir makine vardı. Bir de Jack ve düşünceli suratı. Ardından göz açıma biri daha girdi. Ancak tanımıyordum. Bizim okuldan olduğunu varsayarak onları izlemeye başladım. Belki böylece Jack'in bu halinin sebebini çözebilirdim.

"Hey, korkaklık yapmayı keser misin? Ben dün girdim ve hiç bir şey olmadı. Hayatımın değişmesi dışında. Herneyse, gir artık şu makineye."

Diğer çocuk makinenin içine girdiğinde Jack'de sabırsızlıkla onu bekliyordu. En sonunda makinenin kapağı kendiliğinden açıldığında çocuk da içinden çıktı.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Mmm, bir düşüneyim.. vampir gibi!"

"Eh, en azından bir tanıdık daha. Bu yolda yalnız yürümeyeceğim. Yalnız, şimdiden uyarayım; vampirlik zor iş. Çokta umutlanma."

Çocuk Jack'in koluna arkadaşça bir yumruk attı.

"Neşelen biraz! O kadar da kötü olamaz."

Jack yine ne saçmalıyordu? Her ne halt yediyse bunun bir açıklaması olmalı. Çünkü ben şuanda hiç bir şey anlamıyordum.

Oy ve yorum atmayı unutmayın sizleri seviyorum ❤️

Son Melez Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin