Yaklaşık 1 Ay Önce
Uğultu ve sokak gürültüsünün tanıdık sesiyle uyandım. Abartılı hareketlerle gerinerek uyku uyanıklık arası halimin keyfini çıkardım. Üzerimde tatlı bir yorgunluk vardı. Kendi kendime gülümseyerek yataktan çıktım ve tüm perdeleri açtım. Güneşi seviyordum, gökyüzü parlak, hava oldukça açıktı. Nisan ayında olağan bir durumdu. Yüzümü yıkarken musluktan gelen seslere yüzümü buruşturdum. Bir haftadır kesintili ve az akıyordu. Su faturasını ödemiş miydim? Bir kontrol etmem gerekiyordu. Yiyecek bir şeylerimin kaldığını umarak mutfağa gittim. Bir süredir alışverişe gitmeyi de ertelemiştim. Dün akşam da ocağın gazı bitmişti. Hayatımın çok da iyi bir noktasında değildim. Biraz yoğurt, mısır gevreği ve bir muzdan oluşan kahvaltımı hemen mideye indirip su sayacını kontrol ettim. Ödediğim faturaların içinden bu ayın faturasını bulunca sevinip sevinmemekte kararsız kaldım çünkü bu evde bir problem olduğu anlamına geliyordu. Holdeki radyoyu açtım, sevdiğim bir kanalı bulup sesi yükselttim.
Arabesk, pop-caz alaturka,
Sırtımda yamalı bir hırka,
Yırtık pırtık blue jean,
Haydi gidelim parka!İstemsizce şarkıya eşlik ederek dans ederken bulduğum bir gömlek ve eteği üzerime geçirdim. 90'lar pop gerçekten enerjimi yükseltiyordu ve okulda bu enerjiye gerçekten ihtiyacım oluyordu. Eskiden erişim olan bazı şeylere artık erişim yoktu. Saçlarımı kurutup gelişigüzel kıvrılan açık kahve tutamları biraz şekillendirmeye çalıştım ama bir şekle girmemeye kararlıydı bugün. Tararken odadaki statik elektrikten dolayı öncekinden de beter hale gelerek kabardı. Bir vazgeçişle oflayarak gözlerimi devirdim ve tepeden bir at kuyruğu yaptım. Aynadaki yansımama umutsuz bir bakış atıp dişimi fırçalamak için banyoya girdim. Musluğu açtım ama birkaç damlanın ardından uğursuz boru sesleri yülseldi. Biraz çevirdim fakat umutsuzdu, su akmadı. Lavabonun kenarlarından tutarak birkaç derin nefes aldım. Herkesin başına gelebilir. Sakin ol, sıkıntı yok. Eve dönerken İlhan amcaya uğramayı aklıma not ettikten sonra eşyalarımı toplayıp çantamı, telefonumu ve anahtarımı alıp çıktım.
~
Eskiden olan okul sistemi değişmişti. Yeni sistem öğrencileri her aşamada gruplara ayırıyor, başarısız olanları eliyordu. Elenenler başka yetenekleri varsa ona göre başka yerlere yönlendiriliyordu. Herkes üniversite okumuyordu. Eskisi kadar fazla bölümde yoktu. Daha fazla eğiticiler vardı. Kendi mesleğini ya da sanatını icra eden insanlar işlerini çıraklarına öğretiyordu. Tüm ülkeler ortak sisteme uyum sağlamıştı. Fakat hala çok iyi ve güçlü ülkelerin yanında çok kötü ve fakirlikten, açlıktan kırılan ülkeler vardı. Bazı şeyler değişmemişti, değişmiyordu. Kampüsün içine girdiğim sırada telefonum çaldı. Ahu arıyordu.
"Alo?"
"Arkadaşların birtanesi, nasılmış?"
"İyiyim Ahucum. Sen nasılsın derdim ama şu an ne isteyeceğini çok merak ediyorum."
"Tamam, hemen anlatıyorum. Şimdi yeni uyandım ve Buğra beni ziyarete gelmiş. Diyorum ki bugün sen beni idare etsen nasıl olur?" Buğra, Ahu'nun kardeşi, en önemli varlığıydı. Anne babaları ayrıldıktan sonra birbirlerine daha düşkün olmuşlardı. Bugün okuldan sonra part time çalıştığımız yerde bir organizasyon vardı. Ona gidecektik ama zaten normalde de birimiz gelmediğinde diğeri onu kolluyordu.
"Tamam, olur."
"Olur mu? Beklediğimden kolay oldu," dedi gülerek.
"En iyi arkadaş olmasaymışız?"
Yüksek sesli bir kahkaha patlatıp öpücük sesleri çıkarmaya başladı. "Seni seviyorum, Ada."
"Ben de seni. Hadi sana iyi eğlenceler kardeşinle, benim artık kapatmam gerek."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
RomanceHayat yaptığımız tüm planlara rağmen aslında başımıza gelenler mi? Biz her şeyi planladığımızı sanarken kader oyununu istediği gibi oynuyor ve biz kendimizi hiç bilmediğimiz anlamadığımız bir noktada buluyoruz. Gerçekten kaderimizde yazanı mı yaşıyo...