Düzensiz uyku sirkülasyonumdan dolayı sabaha karşı erkenden uyandım. Dışarı hala karanlıktı. Geri uyumaya çalışmanın anlamı olmadığını biliyordum. Kahve daha iyi bir çözüm olabilirdi. Kahvenin son tanecikleriyle kendime zorla bir bardak çıkarıp gün ağarana kadar biraz daha derslere baktım. Açlık kendini hissettirdiğinde amacıma ulaşmıştım ve güneş doğmuştu. Mutfağımın sefilliğinin yanında dün Çiçek teyzenin getirdiği böreği memnuniyetle mideye indirdim. Doğal gaz faturasını halletmem gerekiyordu. Ev soğumaya başlamıştı bile. Bunu nasıl daha önce fark edememiştim? Nasıl banyo yapacaktım? Sanki suyun var da... Bilinçaltımda kendine çoktan gelmişti.
Bayadır temizlik yapmamıştım ama şu an bu bir seçenek değildi. Sadece kirli kıyafetleri yıkamam gerekiyordu. Kirlilerin alıp Çiçek teyzenin kapısını çaldım. Kıyafetleri yıkamaya atıp ona kendisinin yapmamasını tembihledikten sonra aşağı indim. Kapıda İlhan amca ve iki genç çocuk ellerinde borular ve tesisat malzemeleri ile bekliyordu. Onlar banyoya geçerken ben de mutfağa geçtim. Çay koydum. Çayı demledikten sonra gaz faturasını halletme isteğiyle eve en yakın ödeme noktasına gittim. Makinedeki sayıları gördüğümde gözlerim neredeyse yuvalarından fırlayacaktı. Üç yüz altmış Kron! Bu ay sıkışık geçecekti. Soğuk aylar kesinlikle yılın en zor zamanlarıydı. Daha fazla düşünmeye gerek duymadan Ege'yi aradım ve yarın geleceğimi söyledim.
Apartman girişinde alt komşunun oğlu Can'la karşılaştım. Uzun boylu zayıf bir çocuktu. Üzerinde koyu renk kumaş bir pantolon, beyaz bir gömlek ve gevşek bağlanmış ucunda okulun arması olan lacivert bir kravat vardı. Ceketi çantasının kenarına sıkıştırmış, oradan sarkıyordu.
"Ada abla, ben de sana uğrayacaktım. Dersi bir saat sonraya alsak olur mu?" Ders bugün müydü? Kafam iyice allak bullak olmuştu. Can bu yıl üniversite sınavına hazırlanıyordu. O zeki bir çocuktu, benim de paraya ihtiyacım vardı.
"Ne o şimdiden kaytarıyor musun?"
Gülerek gözlüğünü düzeltip bana baktı. "Arkadaşlarla basketbol maçı ayarladık. Ona gideceğim."
"Pekala, sana iyi eğlenceler o zaman. Ama dersi sizde yapalım bugün. Benim evde tadilat var."
"Tamam, olur."
Yiyecek bir şeyler almam da artık bir zorunluluk olmuştu. Bunu hatırlayınca markete gidip alışverişi hızlıca tamamladım. Marketin sahibi olan Refika Hanım yine alışveriş boyunca beni izledi. Kasada aldıklarımı poşetlerken Mehmet Lütfi'nin geldiğini gördüm.
"Ada?"
"Mehmet Lütfi?"
Yakalanmanın yarattığı hisle yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım. Refika Hanım oğlunun benimle konuşmasından hoşnut görünüyordu. Bense tüm yüzünü kaplayan gözlüğünün ne kadar şirin olduğunu düşünüyordum. Bana karşı hisleri olduğunu biliyordum fakat benim ona karşı yoktu. O nedenle onu mümkün olduğunca kibar hareketlerle kendimden soğutmaya çalışıyordum. Annesi ise beni oğluna almayı düşünüyordu. Almak da ne oluyorsa? Markete geldiğimde gelinlerden düğünlerden ve oğlundan konuşup beni darlıyor, gözünü üzerimden ayırmıyordu. Mehmet Lütfi'nin istenmeyen ilgisini savuşturarak hızla marketten çıktım.
Arkamdan koşarak bana yetişti. "Ada?"
"Efendim?"
"Torbaları taşımana yardım etmeye geldim."
Bu konuşmayı bir an önce bitirmek istiyordum. "Mehmet Lütfi, sana yardıma ihtiyacım olmadığını söylemiştim. Gerek yok, hadi sen markete geri dön."
"Ama... ama yardım etmek istiyorum."
"Hiç gerek yok. Hadi bak ev çok yakın zaten."
O duraksadı, bende fırsattan istifade hızlanarak onu geride bırakıp apatmanımızın kapanmayan eski kapısından içeri girdim. Aldıklarımı kapıya bıraktıktan sonra Çiçek teyzeye uğrayıp kıyafet işiyle birlikte duş alma işini de hallettim. Dünkü koşuşturmadan sonra rezalet bir haldeydim. Saçımı biraz kuruttuktan sonra banyomun durumunu kontrol etmeye gittim.
Banyoda yerler muşamba ile kaplanmış, lavabonun altı sökülmüştü. Eski boru çıkartılmıştı ve çocuklardan biri kalan boruya bir çubuk sokmuştu.
"Ada, bugün bir eve daha gitmemiz gerek kızım. Yarın devam etsek olur mu?"
"Olur, İlhan amca. Yarın evde olmayacağım, çalışıyorum. Sabah giderken yedek anahtarı bırakırım."
Kafasını sallayarak beni onaylarken çocuklara toplanmalarını söyledi. Onlar çıktıktan sonra etrafı toplayıp saate baktığımda bir anlık paniğin ardından dersi ertelediğimizi hatırladım. Birkaç dakika rötarla aşağı indiğimde Ceylan Hanım kapıyı ben çalmadan açtı. Böyle garip bir özelliği vardı. Havada kalan elimi hızla indirip içeri kadar onu takip ettim.
Verimli bir dersin ardından Can'la sonraki dersi planlayıp evime döndüm. Ahu'dan bugünün notlarını da istedim. Akşamüzeri çöp atmaya çıktığımda Albay Kemal amcayı gördüm. Karısıyla birlikte karşı dairede oturuyorlardı. Eskiden komutanlık yapmıştı. İki yıl önce emekli olmuş, şimdi emekli hayatı yaşıyordu. Sert mizaçlı, askeri düzenle yoğrulmuş hamuruyla ciddi bir duruşu vardı. Karısı ise tuhaf bir kadındı. Beni sürekli misafir etmeye çalışıyordu. Bu vesileyle Albay amca ile de tanışıp konuşmuştuk. Çok güzel ve anlamlı hikayeleri vardı ama beni korkutuyordu. Ona selam vererek yanından geçip aşağı indim. Geri döndüğümde o da gitmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
RomansaHayat yaptığımız tüm planlara rağmen aslında başımıza gelenler mi? Biz her şeyi planladığımızı sanarken kader oyununu istediği gibi oynuyor ve biz kendimizi hiç bilmediğimiz anlamadığımız bir noktada buluyoruz. Gerçekten kaderimizde yazanı mı yaşıyo...