Bölüm 6

5 3 0
                                    

Davetin bitmesine daha birkaç saat vardı. Barın orada durup etrafı izlemeye başladım. Yeterince dağıtım yapılmıştı. Herkesin eli doluydu. Aniden şaşkınlıkla yerimden zıpladım. Karnımda bir hareketlilik vardı. Bir titreme. Adamın yanında heyecan ve korkudan olduğunu düşündüğüm titreme. Elimi atıp Melih'in akşamın erken saatlerinde verdiği cihazı bulduğumda titreşimin ondan geldiğini anladım. Üstündeki düğmelerden hiçbir şey anlayamadım ama iki rakamı yanıp yanıp sönüyordu. Rastgele birkaç tanesine basıp hızla VIP kısma çıkan merdivenlere yürüdüm. Loca loca ayrılmış dokuz ya da on bölme vardı. Üç tanesi boştu. Tepelerinde ışıklı sayılar vardı. Beni çağıran iki numara olmalıydı. Masada beş adam oturuyordu ve neredeyse hepsi zil zurna sarhoştu. Bela istemiyordum. Hızla siparişleri alıp uzaklaştım. Ardından yine loca kısmında başka bir masanın çağrısına gittim. Burada oturanların diğerlerine göre daha zengin ve daha büyük bağışçı olduklarını biliyordum ama bazıları o kadar iticiydi ki midemi bulandırmıştı. Gecenin kalanı da aynı devam etti. Gece 2'yi geçtiğinde son konuklarda gitti. Sadece etkinlik sahipleri kalmıştı. Temizlik işleri de bir saat kadar sürdü.

Mutfağa girdiğimde Melih'i arka tarafta telefonla konuşurken buldum. Beni gördüğünde konuştuğu kişiden bana döndü.

"Ada çıkıyor musun?"

"Eğer başka iş yoksa çıkacağım. Çok geç oldu."

"Tamam, sen gidebilirsin." Tam arkamı dönüp gidecekken, "Ha, Ada istersen arka tarafta yer var. Burada kalabilirsin. Bu saatte otobüs bulamazsın. Sabah buradan gidersin." dedi.

Doğru söylüyordu. Hem bu saatlerde hırsızlar ve haydutlar sokaklarda kol geziyordu. Büyük şehirlerin çoğunda kolluk kuvvetlerinin ve polisin esamesi okunmuyordu. Ulaşım için kullanılan araçlar azalmıştı. Artık sürekli seferler yoktu. Her yere tren ve metro hatları yapılmıştı. Arabası olan insan sayısı artmıştı. En çok kullanılan araç trenlerdi. Bir an duraksadıktan sonra kafamla onaylayarak onu geçtim. Arka tarafta bu saçma kıyafeti çıkarıp kendi kıyafetlerimi giydim. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. Arka taraftaki oda dinlenme odası gibi bir yerdi. Birkaç saat kestirsem iyi olur diye düşünerek uykuya daldım.

~

Alarmla uyandığımda bir nebze kendimi daha iyi hissediyordum. Eve sonunda yaklaştığımda saat 7'yi biraz geçiyordu. Yorgunluktan bayılacak gibi hissediyordum. Otobüsten inip eve doğru yürürken sabahki su sorunu aklıma geldi. İçimden hayatımın neden bu kadar zorlayıcı olduğunu sorgularken İlhan amcanın dükkanına doğru döndüm. Bunu biraz da ben seçmiştim belki. Hayatı kendime zorlaştırmak gibi bir özelliğim vardı. Küçük dükkandan içeri girdiğimde toz ve yeni demlenmiş çayın kokusu beni karşıladı. Tuhaftı ama bu kokunun beni rahatlatmasına izin verdim. Sıkışık ve dar girişten iç kısıma ilerledim.

"İlhan amca?"

Eski koltuğunda elinde çayıyla oturuyordu. Temiz ve düzenli kıyafetleri yine uyumluydu. Adamın asil bir yapısı vardı. Yanık ten renginden bile belli olan yaşlılık izleri gerçek yaşını gösteren tek belirtiydi. Bir de dudaklarını uçlarına kadar kaplayan kesik, sert ve bembeyaz bıyıkları, içinin güzelliğini yansıtan tonton yüzü her zamanki ciddiyetinin yanında sevimli bir gülümsemeyle beni selamladı.

"Günaydın Ada kızım, nasılsın, erkencisin?" Bana her kızım deyişinde kendimi tuhaf hissediyordum ama bu his o kadar da kötü değildi. Sevilmekti sanırım bana tuhaf gelen. Kabullenilmek.

"İyiyim İlhan amca, çalıştığım yerde iş uzadı. Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim de çok yoruyorsun kendini kızım." Gevrek bir kahkaha attı. "Ne oldu, hangi rüzgar attı seni?"

MasumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin