Bölüm 8

1 2 0
                                        

Sabah yine erkenden kalkıp güzelce kahvaltı yaptım. Ege'den yerin konumunu istedim. Levent taraflarında ünlü bir otele geldim. Lobisinde ilerlerken şaşaalı bir yere geldiğimi anlamıştım. Bar ve masaların olduğu kısımda gözlerim Ege'yi arıyordu. Orada göremeyince mutfak bölümüne geçtim. Burası diğer yerlere göre kısmen daha normal görünüyordu.

"Ada, gelebilmişsin."

Arkamı döndüm. Ege bana doğru geliyordu. "Evet, kolay buldum aslında. Nasılsın?"

"İyiyim, sen?"

"Ben de iyiyim. İş için çok teşekkür ederim."

"Önemli değil. Ben bir şey yapmadım. Hadi gel sana bir önlük ayarlayalım."

Mutfaktan çıkarken onu takip ettim. Bana siyah üstünde otelin baskısı olan bir tişört ve siyah bir önlük verdi. Giyinebileceğim yeri gösterip gitti.

~

Gün oldukça hızlı geçiyordu. Gelip gidenlerle ilgilenirken saat öğleyi buldu. Ege'yle kısa öğle molasında bir şeyler atıştırmaya çalıştık. Aradayken sevgili abim Cihan'la hep olduğu gibi yorucu bir konuşma yaptım. Benim kendimi bu kadar yormamdan nefret ediyordu. Beni Almanya'ya götürmek için yıllardır yapmadığı şey yoktu. Benimse planlarımda böyle bir şey hiç yoktu.

İkinci vardiyaya başladığımızda restoran hareketlenmeye başlamıştı. Sipariş zili çaldıkça yemekleri taşıyordum. Vişne soslu bir bonfileyi Masa 12'ye bıraktığım sırada Masa 17'ye yeni müşteri geldiğini gördüm. Sipariş aldığımız zımbırtıyı alıp yaşlı bir adamın oturduğu masaya gittim.

Adam biraz sıkıntılı görünüyordu. "Buyrun, hoş geldiniz. Ne alırsınız?"

"Hoş bulduk. En iyi kebabınız hangisiyse ondan olsun."

"Ben sürekli burada çalışmıyorum ama hemen sorup ilgileniyorum."

Mutfak bölümüne doğru harekete geçtim. "Kızım, bir de ayran ver."

Adama dönüp onaylarcasına kafamı salladım ve nota yazıp yoluma devam ettim. Mutfak çok yoğundu. Kargaşanın içinde siparişi ilettim. Siparişin hazırlanmasını beklerken biraz Agenda'ya baktım. Bu eskiden olan çoğu uygulamanın birleşmiş hali gibi bir şeydi. Gündemi buradan takip ediyordum. Türkiye'de yaşamak ve bir yandan okuyup bir yandan çalışmak zorunda olmak yeterince zordu. Her gün kadınlar ve çocuklar kayboluyor, bazen bir süre sonra cansız bedenleri bulunuyordu. Gerçi bu artık her yerde oluyordu ama özellikle büyük şehirlerde çok fazlaydı. Ding sesiyle telefonu cebime koyup siparişi yaşlı adamın masasına götürdüm.

"Patlıcan kebabı ve ayran."

"Teşekkür ederim."

Biraz eğilerek sözsüz olarak onayladım. Yeni gelen başka bir masanın siparişini alıp yine mutfağa gittim. Geri dönüp siparişleri verdikten sonra yaşlı adamın bana el ettiğini gördüm. Yanına giderken adam bir anda dondu. Göğsünü tutarak öne doğru eğildi. İki eliyle boğazını tutuyordu. Yüzü kızarmıştı. Sanırım boğazına bir şey kaçırmıştı. Ayağa kalkmış öksürürken dengesini kaybedip sendeleyerek sandalyeye tutundu. Ani şokun ardından koşarak adamın yanına gittim.

"Beyefendi... beyefendi iyi misiniz?"

Adam morarmaya başlamıştı. Öksürmeyi bırakmıştı. Nefes borusu tıkanmış olmalıydı. Etrafımıza taplanan insanlar ve onları biraz uzak tutmaya çalışan çalışanlar arasından bir kişiye 112'yi aramasını söyledim. Çalışanlar da insanları biraz yatıştırıp kalabalığı dağıtmaya çalışıyordu. Hızla adamın kravatını açıp gömleğinin üst düğmelerini açarak boynunu rahatlattım. Ardından adamın arkasına geçip adamı öne eğdim. Sırtına beş kez vurdum. Sonuç yoktu. Ardından arkadan sarılarak yumruk yaptığım elimi midesinin üzerine yerleştirdim. Kollarımı sıkarak midesine baskı uyguladım. Adam bir miktar kiloluydu ama gücümü sonuna kadar kullanarak Heimleich manevrasına devam ettim. Altı ya da yedinci kez sıktığımda öksürükle birlikte bir parça yemek adamın ağızından fırladı.

Etrafımızdaki insanlar rahatlayıp alkışlarken adam nefes nefese en yakındaki sandalyeye yığıldı. Kurtulmuştu. Ben de tere batmıştım. Adama bir şey olacak diye çok korkmuştum. Kendime gelmek için aldığım nefese odaklanmıştım. Adamın yanına yardıma gelmiş birçok kişi olduğunu görünce tuvalete doğru yöneldim. Elime ve yüzüme değen soğuk su beni bir nebze olsun kendime getirdi. Üniversiteye başladığım sıralarda aldığım ilk yardım derslerine bu kadar minnettar olacağım aklıma bile gelmezdi. Kredisi yüksek olduğu için almıştım. Kendime biraz çekidüzen verip geri döndüm.

Tuvaletten çıkarken başım dönüyordu. Yandaki duvar yaslanıp eğilerek ellerimi diz kapaklarıma yerleştirip soluklandım. Sırtımda bir elin varlığını belli belirsiz hissettim.

"İyi misiniz?" Aniden yanımda beliren bu iri adam garip bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Kendimi toparlamak için yüzümü ovuşturup doğruldum.

"Merak etmeyin, iyiyim." diye güçlükle mırıldandım.

"Hiç iyi görünmüyorsunuz."

Ne halde görünüyordum kim bilir. Terlemiştim, saçlarım dağılmış ve yüzüme yapışmıştı. O kadar yorgunluktan sonra bu kadar eforu vücudum kaldıramamıştı. "Biraz sarsıldım sadece. Dinlenirsem bir şeyim kalmaz. Teşekkür ederim."

"Babamı siz mi kurtardınız?"

Yaşlı adamın oğluydu demek ki. "Hayır, ben kurtarmadım. Ben sadece yardım ettim."

"Onu boğulmaktan kurtardığınızı söyledi."

"Herkesin yapacağı şeyi yaptım."

Sırtımdan hala çekmediği elini belime sardı. Diğer eliyle de kolumdan bana destek olurken, "Mütevazısınız. Size gideceğiniz yere kadar destek olayım. Bir de sizinle yalnız olabileceğimiz bir yerde..." dedi. Adamın yakınlığı rahatsız edici olmaya başlamıştı.

"Ne münasebet." Kendimi hızla çektim. Başım fena dönüyordu. Yalnız geçen yıllarda kendimi koruma içgüdüm fazla gelişmişti.

"Yanlış anladınız. Sadece konuşalım diyecektim."

"Ah..." Algılarım kısmen kullanım dışıydı. Görüşüm bulanıktı.

"Belki de bir şeyler yemelisiniz." Adam kötü niyetli değildi.

"Evet, sanırım haklısınız. Kusura bakmayın şu anda kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Beni düşündüğünüz için teşekkür ederim." Adam ağzını açacak gibi oldu. "Hayır, söylemeyin. Ben yapılması gerekeni yaptım sadece. Geçmiş olsun." Kaba olmak istemiyordum ama adamın bana kendini borçlu hissetmesini de istemiyordum. Boğulan adam ortalıkta görünmüyordu. Mutfağa giderken bir kez daha kendimi hayatı sorgularken buldum.

"Ada? İyi misin?" Mutfağa girdiğimde yanıma gelen Ege endişeli görünüyordu.

"İyiyim. Sadece çok korktum."

"Hepimiz öyle. Burdan sonra servis yapma, bulaşık ve kurulamayla yardım et." diye önerince bende bunun iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Öğleden sonrayı tamamen bardak kurulayarak geçirdim. Adam neredeyse ölecekti. Ölümün bu kadar yakınından geçmek beni bile sarsmıştı. Şoku atlatmam zaman alacaktı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 23, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MasumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin