Herkese merhabalar <3
İyi okumalar...
Korkudan ne yapacağımı bilemez halde, kala kaldım. Kalp atışlarım ve nefes alışverişlerim hızlanmıştı. Sanki birileri kalbimin oralarda bir davul çalıyordu. Tam kaçmak için hareket edeceğim sırada, yaratık konuşmaya başladı. Kalın bir sesle "Benden korkmana gerek yok. Ben senin koruyucun olarak yanında kalacağım. Benim adım Xenon. Sen yaratık diyebilirsin, genelde adımı kullanmazlar." dedi. Söyledikleri bir nebzede olsun rahatlamamı sağlamıştı. Yine de Xenon'un dış görünüşü korkutucu olduğundan, kalbinin gümbürdemesi devam ediyordu. Xenon'un Boyu neredeyse tavana kadar değiyordu. Vücudu sanki taştan yapılmışçasına sert görünüyordu. Kafasında birden fazla boynuz bulunuyordu ve dört kola birden sahipti. Gözlerini görmeye çalışsam da göremedim. Sanki taşlaşmış vücudunun içinde kaybolmuş gibiydi. Yanıma kadar uzanan bir kuyruğu vardı. Bu görüntüyle biriyle karşılaşıp, korkmamak elde değildi.
Korkudan dilim tutulmuştu resmen. Titreyen sesimle zar zor konuştum. "Neden adını kullanmıyorlar?" dedim. Xenon'un kalın sesi kulübenin içinde yankılandı. "İnsanlar koruyucuları olduğumuzu anladıklarında, bize kötü davranmaya başlıyorlar. Onlar için sonsuza dek yaratık olarak kalmış oluyoruz." dedi. O an anlamıştım. Dış görünüşü korkutucu değil diye, kimse iyi olmuyordu. Aksine tam tersi oluyordu; Zalim kral gibi. Güç için anlaşmaya gelen büyücülerin gaddar ve kibirli olduklarını kitaplarda da okumuştum. Duyduğum da kalbimde derin sızılar oluşmuştu. Küçük olabilirdim kocaman bir kalbim vardı. Bunu herkesin öğrenmesini sağlayacaktım.
Korkularımı bir köşeye fırlattım. Xenon'a doğru yaklaştım. Onun yanında küçücük kalsam da elimi Xenon'un taş gibi olan eline koydum. Sesimi nazil yaparak "Merak etme Xenon ben onlar gibi değilim." dedim. Bilmiyordum ki bu yaptığımın, Xenon kalbinin tekrar dış dünyaya açılmasını sağladığını.
Aradan bir hafta geçmişti. Xenon ile dostluğum güçlenmişti. Sürekli beraber konuşuyor, Beraber ormandan iksir yapabilmek için bir şeyler topluyorduk. Bu dostluk aramızda görünmeyen bir bağ ile örülmüş gibiydi. Bu bağı kimse koparamazdı.
Bazen Brianlı yaratığın uzaklardan bizi izlediğini hissediyordum. Bazen içimde dolaşan gücün bilmediğim bir şekilde, sürekli arttığını düşünüyordum. Bu artışın nedenini öğrenmeye çalışsam da anlayamadım. Brianlı kötülük yapmanın gücü etkilediğine dair bir şeyler söylemişti. Belki de şu ana kadar bir şey yapmadığım için böyle hissediyordum. Yine de bir türlü anlayamamıştım. Belki de cevap gözlerimin önündeydi. İki arkadaşın dostluğunda.
Xenon ne kadar korkutucu görünse de, içten içe kırılgan bir yaratıktı. Sinirlenmediği zaman ortaya nazik bir Xenon çıkıyordu. Bunu kimse bilmiyordu, Brianlı ve ben dışında. Bir gün Xenon ile iksir toplamak için ormana gittiğimizde çevremizi kurt gibi fakat onlardan daha büyük korkutucu yaratıklar sarmıştı.
Çevremde bu yaratıkları gördüğümde korkmadım. Artık yalnız değildim. Artık kendime ve güçlerime güvenir hale gelmiştim. Xenon'un korktuğunu biliyordum. Xenon, beni korumak için, arkasına aldı. Yaratıklar bana saldırmasın diye, sürekli kendini siper ediyordu. Sanırım Xenon'un tek korkusu bana bir şey olmasıydı. Bunu telaşlı bir şekilde sürekli bana bakmasından anlamıştım. Yaratıklardan birinin bana saldıracakken, Xenon yaratığa karşı atak yapamadan, etrafa mor bir ışık yayıldı. Bütün yaratıklar birden etraftan yok olup gitti. İçimde dönen güç, Xenon'a bir şey olması korkusuyla kendini açığa çıkarmıştı. Bunu nasıl bir anda yaptığımı bilemesem de yakında öğreneceğimden emindim.
Xenon'un taş gibi görünen kolunu çekip, sihrim ile yarasını iyileştirdim. Düşüncelerimin arasına bir anda annem girdi. Bana bunları o öğretmişti. Yokluğunu yüreğimde derin bir sızı olarak hissediyordum. Gözlerimin dolmasına izin vermeden, kendimi toparladım. Hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam ettik.
Aradan yıllar geçti. Her geçen gün daha da büyüdüğümü ve güzelleştiğimi hissediyordum. Siyah saçlarım uzamış, bakışlarına derinlik gelmişti. Xenon ile olan dostluğum daha da güçlendi. Ormanda yaşayan bütün canlılara yardım ediyor ve kendim için bir şeyler topluyordum. Bazen içimde dönen güç girdabının, daha da büyüdüğünü iliklerime kadar hissediyordum. Artık 19 yaşına gelmiştim. Bu zaman kadar yeraltı kralı benim hiç kimseyi görünmeme izin vermemişti. Brianlı olan yaratık bile yanıma uğramamıştı. Yalnız gözüksem bile, tek arkadaşım beni yalnız hissettirmiyordu. İnsanları ölümcül yaralardan büyüleriyle kurtarması yasak olduğundan, annemden öğrendiğim küçük yaraları iyileştirebilecek birçok iksir yaptım. Belki yaptıklarımı insanlar için kullanamaya bilirdim. Ama burada bir sürü canlı bulunuyordu.
Bir gün ahşap masamda oturmuş iksir denemeleri yaparken kulübenin kapısı çaldı. Xenona sorgularcasına baktım. Xenon'a dönerek, Narin sesimle "Seni görebilirler mi?, Onlara da bir ışık süzmesi yollamam gerekir mi?."dedim. İkimiz de bu lafıma gülmüştük. Halbuki gelenin bir insan olduğunu bile bilmiyorduk. Xenon gülmeye devam ederek "Beni senden başka kimse göremez." dedi. Aramızdaki konuşmayı bitiren, kapının tekrar çalması oldu. Kapının arkasındaki sabırsızı merak etmiştim. Gidip kapıyı açtım. Karşımda zırhlı, kralın askerleri duruyordu. Bir anlık gaflete kapılsam da burada kimse beni tanımadığından, duygularımı belli etmemeyi tercih ettim. İçlerinden sıska ve uzun boylu olan Biri öne çıktı. İnce sesiyle, bir centilmen edasında konuşmaya başladı. "Merhaba hanımefendi. Benim adım Bryce. Sizi rahatsız etmek gibi bir amacımız yoktu. Ormanda bir şeyler arıyorduk ve burada kaybolduk. Bir ev görünce de bize yardım edebileceğinizi düşündük." dedi. Adının daha demin Bryce olduğunu öğrendiğim çocuk, hafifçe öne yaklaştı. Arkada duran iri yarı, uzun boylu adamı göstererek, fısıltıyla konuşmasına devam etti.. "Şuradaki koca adam kralın oğludur, kellenizi seviyorsanız yardım edin, kendisi çok sinirli bir insandır. Ben bir keresinde şaka yapmıştım, dört gün boyunca kulenin etrafında koşmak zorunda kaldım." dedi ve geri çekildi. Dediklerine tebessüm etmemi sağlamıştı.
İnsanları görmenin mutluluğunu yaşayamadan, Vazgeçtiğini düşündüğüm intikam duygusu gün yüzüne çıkmıştı. Kendime hakim olmaya çalıştım. Bir yılım kalmıştı ve bunu boşu boşuna harcayamazdım. Yardım etme tekliflerini kabul ederek, onlara orman yolunu gösterdim. Gitmeden önce onlara yiyecek ve içecek teklif etsem de kabul etmediler. Fazla durmadan ormanın içindeki yolculuğumuza çıktık. Ben önlerinde gidiyordum. Diğerleri de peşimden geliyordu. Güçlerimi kimseye göstermemem gerektiğini biliyor ve kimseyi şüphelendirecek en ufak harekette bulunmamak için sürekli temkinli davranıyordum. Orman sandıkları kadar karmaşık değildi. Belki de ben bu labirenti ezberlemiştim.
Yol sessiz sedasız geçmişti. Ara sıra Bryce denen çocuğun gösterdiği iri yarı adam, bana bakıyor ve gözlerini tekrar geri çeviriyordu. Saçları açık kahverengi, gözleri koyu maviydi. Dışarıdan bakıldığında, yakışıklı bir adamdı. Bana attığı sorgulayıcı bakışları dikkatimi çekmişti. Belki de benim bir büyücü olduğumu anlamıştı. Bunun düşüncesi bile biraz korkutucu geliyordu. Yine de kimse bu durum hakkında tek kelime etmedi. Belki de bakışlarını ben yanlış anlamıştım. Yolun sonuna geldiğimizde krallığın ihtişamı, buradan gözüküyordu. Narin sesimle "Geldik." dedim. Krallığı gördüğümde, annem ve babamla olan son anlarım, gözlerinin önünden geçti. Onlar her şeyi benim için kendini feda etmişlerdi. Bütün her şeyden benim için vazgeçmişlerdi. Benim artık kaybedecek bir şeyim yoktu. Göreceklerime kadar.
Kralın oğlu yanıma gelip, bu yardımım için krallıkta teşekkürleri sunmak istedi. İçimdeki intikama yenilmek istemedim. Yine de görmek istedim. Annem ve babam çok çile çekmişken, kralın ne halde olduğunu görmek istedim. Kralın oğlunun teklifini kabul ettim. Hep Beraber dittiğimiz yola devam ettik. Yol boyunca düşüncelerimin arasında kaybolmuştum. Ya intikamını alıp güçlerimi kaybedecektim ya da yaşımın gelmesini bekleyecek, her şeyi Brianlı yaratığa bırakacaktım. Tekrar düşündüm. Bu çölde bulduğum serap gibiydi. Gördüğüm serap uğruna, her şeyden vazgeçmeyi seçtim.
O gün unuttuğum bir ayrıntı vardı; ben o gün yirmi yaşına basmıştım.
Sevgilerle....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİYARLARIN ARDINDA
FantasyHayatta kalmak için yapılan bir anlaşma, ödenecek bir bedel. Alysa yapmaması gereken bir şey yaptı; ölüler diyarındaki birini hayata geri döndürdü. Yaptığı hata sonucunda, birini kaybetmek zorunda kalmıştı. Daha fazla birini kaybetmemek için kaç...