Güç Aktarılması

13 8 2
                                    

Herkese merhabalar <3

Üç büyücü kızı, merak ediyor iseniz karakterleri güncelledim. Oradan bakabilirsiniz.

İyi okumalar...

Dış görünüşümü hala atlatamamıştım. Yüzümde tek bir kırışıklık, saçıma bir tel bile ak düşmemişti. Bunun sebebi neydi? Bir şeyler ters gidiyordu. Fakat ben neler olduğunu kavrayamamıştım. Genç olabilirdim. Yinede bir  şeylerin değişmesi gerekmez miydi? Yoksa ben evhama mı kapılmıştım. Yanımda bir koruyucum olduğu için rahatlamak gerektiğini düşünüyordum. Brianlıyı yok ettiğim de Xenon, bir daha ortaya çıkmamıştı. Düşündüğüm gibi olduysa, Brianlı yok olduğunda onuda beraberinde götürmüş olabilirdi. Sonuçta bütün anlaşma yalandı. Bunlarda yalan olabilirdi. Olmasa Xenon çoktan ortaya çıkmaz mıydı?

Derin bir nefes alıp, verdim. Bugün içimde uğursuz hisler geziyordu. Bedenimin içinde dönen güç sureti, yeniden kendini göstermeye başlamıştı. Kulübeden yavaş adımlarla dışarıya çıktım. Gözlerimi havaya kaldırıp, kara bulutlarla dolu gökyüzüne baktım. Ne zaman böyle gökyüzüne baksam, Brice'ı özlediğimi iliklerime kadar hissediyordum. Aileme olduğu gibi Brice'a da uğursuzluk getirmiştim. Bu benim üzerimde taşıdığım bir lanetimdi. Yanımda büyüyen çiçeklerin, solmasına neden oluyordum.

Kim isterdi ki böyle bir şeyi. Annem haklıydı;  duygular insanı yıpratan şeylerdi. Brice ile tanışmasam, yinede böyle olur muydum. En azından o mutlu bir şekilde yaşayabilirdi; Bensiz. Düşündüklerim ile beraber, gözlerimden birer damla yaş düştü. Gözlerimi gökyüzünden ayırmadım. Titreyen, ağlamaklı sesimle "Sizleri özledim." dedim. Gözyaşlarımın sıra sıra dökülmesine izin verdim.  Umarım yanımda duran arkadaşlarıma da lanetimi bulaştıramazdım. En azından mutlu olmaları için elimden geleni yapacaktım.

Yüzüme bir yağmur damlası düştü. Gözyaşlarımın arasında karışıp, usulca aktı. Fırtına gelmek üzereydi. Daha fazla dışarıda beklemeden, kulübenin içerisine girdim. Küçük mutfağımın yanına gidip, kendime güzel bir bitki çayı hazırladım. Üzerimdeki yorgunluğu bir nebzede olsun almasını umuyordum. Sıcak suyumu kaynatıp, içine gereken malzemeleri koydum. Biraz demlenmesini bekledikten sonra bir fincana koyup, koltuğuma çekildim. Bitki çayımın içinde olan ıhlamurdan, etrafa hoş ve tatlı bir korku yayılmıştı. Fincanı burnuma yaklaştırarak, kokuyu içime çektim. Ihlamuru çok severdim. Kokusu ise her zaman beni mest ederdi. Brice bunu bildiği için kendine, ıhlamurdan bir krem hazırlamıştı. Ne zaman bu kokuyu duysam, Brice yanı başımdaymış gibi hissediyordum.

Bitki çayımdan bir yudum alıp, kendime gevşemek için biraz izin verdim. Artık düşünceler bile beni yorar olmuştu. Bazen düşünmemek için sabahtan akşama kadar büyülerimin üzerinde çalışıyordum. Biraz olsun rahatlamama yardımcı oluyordu; Kısa bir süreliğine.  Koltuğumda oturup keyif yaparken, birden kapım çaldı. Kim olabilirdi ki. Vücudumda bir ürperti oluşmuştu. Acaba o mu gelmişti. Hızlı adımlara gidip kapının kulpunu, sıkıca tuttum. Derin bir nefes alarak, hızlıca kapıyı açtım. Kızları görmem ile beraber içimde sular serpilmişti. Aldığım derin nefesi, gürültülü bir şekilde geri verdim. 

Kızlardan Giselle öne atılarak, konuşmaya başladı. Dışarıdan çok soğuk biri gibi görünse de çok naif, sürekli gülümseyen ve insanları mutlu etmeyi seven bir özelliği vardı. En sevdiğim huyu buydu. Hele Kızıl, bukleli olan saçlarını görünce,  içimden sürekli saçlarını oynama isteği geliyordu. Heyecanlı heyecanlı, naif sesiyle konuşmaya başladı. "Kraliçem olanlara inanamayacaksınız. Belki de inanırsınız, sonuçta kraliçesiniz. Öyle umuyorum. İnanırsınız değil mi?" dedi. Elini çenesine koyup, bu durumu düşünmeye koyuldu. Onun bu hali beni gülümsetmişti. 

April, Giselle'i kenara doğru itti. Kendinden emin, tok sesi ile "Kraliçem içeride konuşabilir miyiz?" dedi. Yüz hatları gergin duruyordu. Bir şeyler olduğu kesindi. Gözlerimi kapıma gelen üç kızın üzerinde gezdirdim. Giselle hayla bir şeyler düşünüyordu. April oldukça gergin, bir şey olacak gibi hazırda bekliyordu. Farah ise ifadesizdi. Oysa o her zaman gülümseyen, neşeli bir insandı. Başımı sallayarak, içeri girmeleri için biraz geri çekildim. Yavaş ve huzursuz adımlarla, içeriye doğru ilerleyişlerini izledim. Kızlar koltuğa oturduklarında, onlara birer fincan bitki çayı koymak için mutfağa döndüm. Fincanlara çayı koyduktan sonra içeriye dönüp, Fincanları ortada duran, ahşap sehpanın üzerine koydum.  Giselle neşeli sesi ile "Zahmet etmeseydiniz kraliçem" dedi. Çok tatlı duruyordu. Ona küçük bir tebessüm atıp, aynı şekilde karışık vererek "Ne zahmeti, Lütfen alın." dedim. Hepsi yavaşça çaylarını eline alıp, yudumlamaya başladı. April değişmeyen yüz ifadesiyle "Elinize sağlık, kraliçem" dedi. 

DİYARLARIN ARDINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin