DA/Bölüm (5) Kaos

1K 42 3
                                    

Arabadan yavaşça inerken beni bekleyen kaosu tahmin etmeye çalıştım. Herkes deliye dönmüş olmalıydı. Doğan babam beni kapıda yüzünde buruk bir gülümsemeyle karşıladı.

"Sorun yok kızım, gel."

Aynı ifadeyle yürüdüm ona. Bana yardım ettiği için ona minnettar ve borçluydum. Boran ağa ise eskisi gibi olmuştu. Yol boyunca hiç konuşmamıştık. Antalya'daki hali sanki başka biriydi. O değişmişti. İnsan saniyeler içinde değişebilir miydi? O değişmişti. Belkide balkonda söylediğim şeyin doğruluğunu test etmek için rol kesmişti. Öyle olmamasını dileyen kalbime okkalı bir küfür savurdum. Aptal gibi ona atmaya hazırdı. Aynı yıllar önceki gibi. Keskin bakışlarından kaçmaya çalıştıkça kalbimi daha çok çekiyordu. Zoru mu seviyordum ben anlamamıştım ki kendimi. Ona sarılmıştım birde. Tam bir aptaldım. Neyse ki ruh halimi bahane edip kurtulabilirdim. Elimde bir koz vardı en azından. Ayrıca dünyanın en büyük gerizekalısıydım. Mesleğimi yapmak için izinde istemiştim. Ama söyledikleri mantıklıydı. Tek başıma hareket etmeye kalksaydım hemen işime odaklanır, dedikoduların ve başını almış gitmiş olayların daha çok kızışmasına sebep olurdum. Dediği gibi, beklemeliydim. Ortalık durulduğunda, tekrar dedikodu çıkarmak isteyenler olacaktı ancak küçük girişimler olarak kalacaktı bunlar. Konak'tan adım attığım gibi öfkeyle yerinden kalkan Rojin hanıma baktım. Gözleri nefret saçıyordu.

"Sen ne hakla geri dönersin! Bilmez misin hükmün ölümdür!"

Cevap vermek için kavrulan içimi Boran ağa yaktı.

"Karışma ana! Sana kalmaz hüküm giydirmek!"

Öfkeli bakışları bana tekrar döndüğünde ne olur laf atsın diye dua ediyordum. Söylemek istediklerimi söylemezsem içimde kalacaktı. Ancak istediğimi yerine getirmedi. Küskün küskün konağın merdivenlerinden çıkarak gözden kayboldu. Derin bir nefesi koyverdim. Hep içimde kalkmak zorunda mıydı? Hayır yani ben kendimi savunamaz mıydım da önüne gelen benim adıma konuşuyordu.
Boran çatılı kaşlarıma bakarak gülümsedi.

"Hiç değişmemişsin."

Ben beni etkisi altına alan şaşkınlıktan sıyrılmaya çalışarak kendime gelmeyi hedefliyorken merdivenlere yöneldi.

"Abimle görüşmek istiyorum!"

Nettim. İtiraz kabul etmeyen sesim karşı çıkılacak olursa olay çıkacak diyordu. Sanki bunu anlamış gibi itiraz etmedi. Usulca onaylayarak gözden kaybolurken, Doğan ağa bana dönerek gülümsedi.

"Çık odana dinlen güzel kızım. Sonra ifadeni alırım."

Gülümseyerek merdivenleri hızlıca bitirdim. Kimseye görünmeden ortadan kaybolmalıydım. Başka bir kaosu kaldıracak kafaya sahip değildim. Eğer ki böyle bir şey olursa, sahip olduğum zehirli dili susturabileceğimi sanmıyordum. Mesleğime ihanet ederek berdele boyun eğmiştim. Bir bebeğin canı için hayatımın temelden değişimini kabullenmiştim. Ancak içim rahatlamıştı sanki. Bana öyle davranmasına rağmen abimin ölmeyecek olması içime su serpmişti. Hamza ağanın ise başı beladan kurtulmayacaktı. Bir kadına bebeğinin haberini vermeyi bile yasaklamıştı bu topraklar. Belki hataydı. Belki olayın aslı başkaydı. Olasılıklar en kötüsünü işaret etse bile söylemezdin.   Ailen buna bir şey demeyecek, arkanda duracak olsa bile söylemezdin. Çünkü yetiştirilme tarzın müsade etmezdi. Vicdanın müsade etmezdi. Utandıracağını düşünürdün. Derin bir nefesi tekrar saldım. Odamın içine girdiğimde rahat bir nefes alarak yatağa uzandım. Yol boyunca uyuyamamıştım hiç. Kafamda sürekli ne olacağı dönüp durmuştu. Evlendikten sonra ne olacaktı. Boran ağayla asla tekrar o hatayı yapıp birlikte olmayacaktım. İstemiyordum da Rojin hanım kapıda sabahlayacaktı kesin. Gerçi bütün Mardin duymuştu geçmişte birlikte olduğumuzu. Kapıda falan beklemez, beklese bile bir şey elde edemezdi. Boran ağanın da istediğini sanmıyordum gerçi. Nasıl geçecekti zaman? Ne yapacaktım bu konakta ben? Sıkıntılı bir nefes çektim içime. Kurulu düzenimden koparılmıştım. Çocuk olayı vardı birde. Doğan ağa kuma gibi olayların asla olmayacağını söylemişti ancak ne kadar dayanabilecek, ne kadar önümde kapı olabilecekti? Kuma olamazdı. Ben yıllar önce Boran ağayı kalbime gömmüştüm evet ancak onu görünce hızlanan kalbime böyle bir hainliğin yapılmasına izin vermezdim. Eğer olursa, savcı kimliğimi kullanıp boyun eğdiğim bu töreyi başlarına yıkardım. Şimdi neden yapamıyorum peki bunu? Eğer abimin evleneceği kızda gönülsüz olsaydı denerdim. Ancak gönüllü ve üstelik hamileydi. Ne zaman söyleyeceklerdi. Eğer evlendikten hemen sonra söylerlerse babasi ve abileri eminim evlilikten önce böyle bir şey yaptığı için rahat  durmazlardı. Kendime engel olamayarak telefonumu elime aldım. 

Kime: Kaçak

Ne zaman söylemeyi düşünüyorsun?

Kimden: Kaçak

Bilmiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum Azra. Köşeye sıkışmış gibiyim, boğuluyorum.

Kime: Kaçak

Balayına uzak bir yere gidin. Bir ay gelmeyin, dördüncü haftanın sonunda üç haftalık dersin. Doğum yaklaştığında geç gelecek diyerek atlatırsınız.

Kimden: Kaçak

Teşekkür ederim. Seni böyle bir şeye mecbur bıraktığım için de özür dilerim Azra. Biliyorum ne kadar özür dilesem az ama bir gün bizi affet olur mu? Geç olsun, yılları alsın ama affet.

Kime: Kaçak

Düşünme bunları şimdi. Yeğenime iyi  bak annesi. 

Kimden: Kaçak

Her şey için teşekkür ederiz halası.

Bir şey yazmadım daha. Bebeklere ve çocuklara olan bu düşkünlüğümü mesleğime bağlıyordum. En çok onlar için değil miydi zaten mücadelem. Sırf genç yaşında evlenmeye mecbur kalmasın, istismar edilmesinler diye olmamış mıydım savcı? Mücadele etmek için bu mesleği seçmiştim ancak en büyük ihaneti de ben yapmıştım. Adaletin benden utandığını hissettim. Bu beni her geçen gün boğsa da alışacaktım. Alışmak zorundaydım. Benim başıma gelmiş olabilirdi. Başka kadınların başına gelmesine engel olabilirdim. Mesleğime başlayacağım zamanları iple çekiyordum. O zaman geldiğinde babamın ve Boran ağanın babasının da faturasını kesecektim. Acımak yoktu. Adalette vicdan olmazdı. Olmamalıydı. Gözlerim yorgunluğuma yenilerek kapandı. Aklımda ki düşünceler sisler arasında kaybolurken rahat bir nefes almıştım.

\\

"Azra hanım."

Gözlerim yorgunluktan sızlarken zorlukla araladım. Başımda dikilmiş kırklı yaşlarının sonunda görünen kadına anlamsızca bakarken konuştu.

"Sofra hazır herkes sizi bekliyor."

Başımı olumlu anlamda sallayarak onayladım onu. Haydi bakalım Azra. Asıl kaos şimdi başlıyordu. Uzandığım yataktan usulca kalkıp ilk önce üzerime eşofman ve uzun bir kazak geçirdim. Saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaparak lavaboya girdim. Saçlarımın sıkılığı başımı ağırtacak olsa da katlanmalıydım. Derli toplu, güçlü görünmeliydim. Elimi yüzümü yıkayarak daha fazla insanları bekletmemek için konağın merdivenlerinden serice indim. Masada Boran ağanın karşısına otururken Doğan ağanın da yanındaydım. Bakışlarımı Rojin hanıma çevirdim. Kincilikle parlıyordu gözleri. 

"Neden geri geldin gelin hanım?"

Bakışlarım çatık kaşlarıyla bana bakan Hasan ağaya döndü. 

"Kaçmam dert olmadı da dönmem mi dert oldu Hasan ağa!"

"Haddini bil gelin hanım."

Tam cevap vermek için atağa geçecektim ki Doğan babam benden önce davrandı.

"Kimse Azra'ya karışmayacak bu evde. En çokta sen Hasan ağa! Zehirli dilinizi benim kızımdan uzak tutun."

Yüzümde minnet dolu bir gülümseme oluşurken gülümseyerek teşekkür ettim. Tabağımdaki yemeğe döndüğümde bakışlarım istemsizce Boran'a dönmüştü. İfadesizdi. Onu böyle boş bakarken gördüğümde Antalya'daki hareketlerinin tamamen rol olduğuna daha çok ikna oluyordum. Uzun süre bakmadan önüme döndüm. İştahsız olmama rağmen sırf Rojin hanım arkamdan memnuniyetle keyif çatmasın diye çatlayana kadar yedim. Mesleğimi yapacağım zamanlar geldiğinde kaç farklı şekilde yargıya sunsam bu adamı diyerek aklımdan planlar kururken Boran afiyet olsun size diyerek ayaklandı. Yediğim künefeden başımı kaldırarak ona baktım.

"Doyduysan konuşalım mı biraz?"

Başımı olumlu anlamda sallayarak masadan ayaklanırken konuştu yine Hasan ağa! Ben benimle ne konuşacak ki bu kadar kibar sordu diye düşünecekken bana gerek kalmamıştı.

"Neden ayrı konuşuyorsunuz ki oğlum(!) Yarın evleniyoruz demek için gerek yok masadan kalkmanıza." 

DOĞU'NUN ATEŞİ (Berdel)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin