DA/Bölüm (6) Yarım Aşk

886 36 8
                                    




Genç kadın kabullenmişti. Küçük bir bebeğin geleceği pahasına, böyle bir vicdan azabının altından kalkamayacağını bildiği için kabullenmiş, sessizce gerçekleşmekte olanı bekliyordu. Ağalar toplanmış, düğün gününe kadar - ki kayın babası çok yakın bir tarih söylese de- karar bir hafta sonraya kılınmıştı. Yüzleşmesi gereken yüzler aklına geldikçe kontrolü kaybedecek gibi oluyordu. Biliyordu artık bu yoldan dönemezdi. Ne vicdanı el verirdi ne abisini böyle bir acıya atacak olmak. Kararın yanın da baba evine dönmek zorundaydı da. Bu yüzden gerim gerim geriliyor, asla taviz vermediği mahkeme duvarı suratını duygusuz tutmakta zorlanıyordu. Abisini içten içe affettiğini biliyordu keza yengesini de öyle. Ancak bu demek değildi ki içinde ki öfke söndü. Hala kendini yiyip bitiren öfkesiyle mücadele ediyordu Azra. Hayatının tepetaklak olması bir yana, mesleğini icra etmesi için beklemesi gereken süre, iki ağanın hayatını karartma süresini uzatıyordu ve bu öfkesini dindirmekten ziyade, Azra geçen her dakika daha da bileniyordu. Konağa gittiğinde kin ve nefretle karşılanacağını biliyordu. Kız kardeşinin onu her zaman ki gibi karşılayacağından emindi. Abisi Serhat'ın ona pişman bakacağını, yengesi Berfin'in af dileyeceğini hepsini tahmin edebiliyordu. Annesini asla affetmeyecekti, babası zaten onun için bir hiçti artık. Babası Hamza, kız evlat düşkünüydü aslında. Üç abisine kıyasla kardeşi Berfin ile kendisi üzerine düşmüştü daha çok. Ancak çoğu zaman saklayamazdı abisine olan sevgisini. Annesi ise oğullarını severdi. Azra okumak istediğinde babası ona seni nasıl gönderiyorsam öyle geri gel kızım demişti. Şimdi fark ediyordu da, Azra babasına verdiği sözü tutamamıştı. Ancak bunun bedeli hayatı mı olmalıydı. Boran ona her zaman bir çöp gibi davranmıştı. Staj zamanında karşılaşmıştı Boran'la. Bir kaç da şirket yemeğine katılmışlardı. İşte o şirket yemeklerinin birinin gecesinde olmuştu her şey. Boran sarhoştu ancak Azra değildi. Her bir anısını hatırlıyordu. O gece yenilmişti nefretine. Hissettiği nefretin arzu olduğunu anlamış, üzerine gelen adama hayır diyememişti. Sabahına onu hatırlamayacağını bile bile bırakmıştı kendini. Yine sabahına yüzleşmekten korkarak kaçmıştı otel odasından. Zaten beklediği gibi de olmuştu. Boran unutmamıştı ancak yüzüne bile bakmamıştı da. Sanki o gece hiç yaşanmamış gibi davranmışlardı. Bu incinmesine sebep olsa da bir zaman sonra alışmıştı. Ancak bu seferde hissettiği arzunun kalbinde bıraktığı yıkımın farkına varmış, hissettiği bütün duyguların aslı ortaya çıkmıştı.
Aşk.
Israrla görmezden geldiği, o zamanlar ne zaman karşısına çıksa tekleyen kalbine sövdüğü bu duygu onu yakmış, Boran'ın karşısına çıkmamak için çabalar olmuştu. Zaten adam onu gördüğünde bile görmezden geldiği için bir problem de yaşamamıştı. Stajı bitip mezun olduğunda her şeyin bittiğini düşünmüştü Azra. Her şeyden kurtulduğunu, bir daha karşılaşmayacaklarını ancak kader yine cilvesini yapmış, Azra'yı köşe bucak kaçtığı, asla tekrar yüz yüze gelmek istemediği adama mahkum etmişti. Topladığı bir kaç parça kıyafeti, Mardin'e ilk geleceği zamanı hatırlamıştı genç kadına. Ne kadar korktuğu aklına geldiğinde istemsizce gülmüştü. Korkmakta o kadar haklıymışki. Fakat ne yaparsa yapsın istemiyordu. Azra Boran'ın nefretiyle uğraşmak istemiyordu. Görmezden gelinecek, tekrar tekrar incinecekti. Ancak biliyordu. Yine sevecekti. Yarımdı onun aşkı, nasıl tekrar sevmesindi. Gözü görmesin istemişti. Tekrar karşılaşmamak, şirketinin önünden bile geçmemek. Azra sevmek istemiyordu. Çünkü Boran'ı sevmek incitiyordu. Daha fazla sevdiği için incinmek de istemiyordu. Sürekli ona kötü davranması, bir çöpmüş gibi bakmasına bir ömür nasıl katlanacaktı. Topladığı çantanın fermuarını çekerek ayaklandı. Doğan ağa baba evi kararını ne kadar istemese de verilen oy çokluğu yüzünden gitmek zorundaydı. Şimdiden kendini hazırlamaya çalışıyordu ancak biliyordu ki bir faydası yoktu. Cehennemine gidiyordu. Gerçi burası da cehennemiydi ancak burada kalp kırabilirdi. Doğrusu Azra'nın dili her zaman zehirliydi. Ne zaman konuşa birini yaralar, birinin kalbini kırardı. Bu yönünü ne kadar törpülemeye çalışsa da artık bir önemi yoktu. Onun kırılmasına sebep olan herkesi acıman harcardı. Zehirli dilini artık bırakmış, karşında kimin olduğunu önemsememesi konusunda gaz bile vermişti. Odanın çıkışına yöneldiğinde tıklatılmıştı kapı.
Kapıya yönelip açtı kapıyı yavaşça. Ela hareler gözlerine tutuğunda eskisi gibi tekleyen kalbine sövdü. Karşısında ki yorgun adam usulca yanında geçerek odaya girdi. Odanın ortasına gelen adımları durarak ona döndü.

DOĞU'NUN ATEŞİ (Berdel)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin