DA/Bölüm (8) Yuva

715 32 6
                                    

Bana bir şeyler oldu üst üste yazıyorum bölümleri. Merak ediyorum bende ne olacak engel olamıyorum. Neyse uzatmamayım keyifli okumalar :)

Zümrüt yeşili kaftanının üzerinde gezdirdi ellerini usulca. İçindeki umutsuzluk devam etse de bunun eğlenmesine engel olmasına izin vermeyecekti Azra. Madem boyun eğmeyi seçmişti buna göre davranmalıydı artık. İçindeki fırtına dinmiş miydi? Hayır. Öfkesi bitmiş miydi? Hayır. İntikam alacak mıydı? Evet! Ancak bunların biraz beklemesi gerekiyordu. Ne kadar olduğunu bilmiyordu genç kadın. Ne kadar beklemeli, ne kadar sabretmeli..
Yüzündeki hafif makyaja baktı. Güzeldi. Azra gerçekten bu kaftanın içinde bir Peri gibi görünüyordu ve o bile şaşkındı bu haline. Gözlerinde her zamanki taviz vermez ifadesinin aksine heyecanlı pırıltılar cirit atıyordu. Kalbinde ağırladığı aşkın tekrar filizlenmesine engel olamamıştı ve içindeki heyecana da engel olamıyordu. Azra her zaman elinde tuttuğu ipleri bırakmıştı. Bedeninin kontrolü artık onda değil, duygularındaydı ve bunun önceki gibi onda bir yıkıma sebep olacağını bilmesine rağmen umursamamayı seçmişti. Yıkıldım daha ne kadar yıkılabilirim dese de altından kalkamayacağı bir yükün altında kalmak üzere olduğunun bilincindeydi. Bu gün kınası ve yarında düğünü vardı. Malum gece yaklaştıkça bedenini saran arzu, onu çaresiz bırakıyor, ne yapacağını şaşırmasına sebep oluyordu. Azra onunla yaşadığı o muazzam anları ne kadar pişmanlık olarak adlandırıyor olmasına rağmen içten içe pişman olmadığını yeni yeni anlıyordu. Belki de evlendikleri için dinmişti içindeki pişmanlık bilmiyordu. Ancak vücudunu saran bu arzu yakacaktı tekrar onu. Boran'ın yatağına tekrar girecekti onların deyimi ile. Bunun bir zorunluluk olması içten içe öfkesini daha çok arttırıyordu ama birde kuma vakası ile uğraşacak güçten şu aralar yoksundu. Kafasını toparlamak için bir balayı ne güzel olurdu diye geçirdi içinden kadın ancak bu da boş bir hayalden fazlası değildi. Boran evlendiğinde büyük abi olduğu için Hanlı aşiretinin ağası olacaktı. Belki aşiretler ağası bile olabilirdi Doğan ağa sayesinde bilmiyordu genç kadın. Çünkü staj yaparken az çok tanımıştı onu ve hedeflerini sürekli en yukarıya olduğunu biliyordu. Boran'ın konumunum onu yükselteceği yer umrunda bile değildi kadının. Hanımağa olmak istemezdi bile aslında Azra, ancak kader cilvesini böyle yapmış, kanından adaletten başka bir şey geçmeyen kadını yapmıştı hanımağa. Azra bu konumu adalet için sonuna kadar kullanacaktı. Kendi gibi kimsenin berdele kurban gitmemesi için uğraşacaktı ancak biliyordu ki elinden çok bir şey gelmeyecekti. Bunu düşünmesi gereken ailelerken kadınlara söz hakkı doğmuyordu. İşte bunun için uğraşacaktı Azra. Geleceği için söz hakkı tanınmayan bütün kadınlara konuşacak alan yaratacaktı. Başı sıkışan bütün kadınlara el uzatacak, önlerine siper, arkalarına dağ olacaktı. Bu konuda ne kadar umutsuz olsa da Boran'ın da desteğini alabilirse daha güçlü olabilirdi. Deneyecekti, Boran ağanın yüreğine düşmeyi de, Boran ağayı arkasında dağ yapmayı da deneyecekti. Madem bir ömür bu adama mühürlenmişti, sevecekti. Azra her şeye rağmen uğraşacaktı. Sivri dilini törpüleyecek, sakin kalmaya çalışacaktı. Ancak bu konuda pekte emin değildi. Boran'ın her an nefret saçan gözleri ve parçalara ayıran dili varken bilmiyordu. Ne kadar sabreder bilmiyordu. Susmayı deneyecekti ama ne kadar işte...
Avludan kulaklarına gelen araba sesleriyle odanın çıkışına yöneldi. Boran'la karşılaşmak istemiyordu. Ne kadar susacağını ve dayanacağını söylese de tahammülü kalmadığı konusunda ciddiydi. Kimseyi görmek ve konuşmak istemiyordu. Konağın merdivenlerini inerek kınasının yapılacağı büyük salona girdi. Anında şarkılar başlarken arkadaşlarıyla bütün kurtlarını dökmüş, tükenene kadar oynamıştı. Oturduğunda başlayan klasik şarkıyla anlamıştı görmek istemediği adamın gelme vaktini. Boran ağa, üzerinde ona çok yakışan simsiyah takım elbisesiyle yanına doğru gelirken Azra ona bakmaktan alıkoyamamıştı kendini. Kuzguni saçlarının bir kaç teli anlına düşmüştü. Her zaman hafif uzun sakalları kısalmış, köşeli çene hattı ortaya çıkmıştı. Kalın kaşlarının altımda parlayan Elmas gibi gözlerini, uzun kirpikleri gölgelemişti. Ağzının suyunun akmak üzere olduğunu anlayınca kaçındı hemen adamdan Azra. Yanıyordu. Daha önce yaşadıkları yüzünden mi böyle arzuluyordu onu. O yüzden mi yanıyordu böyle. Derin bir nefes alarak söndürmeye çalıştı içindeki ateşi ancak daha çok harlamaktan öte gidememişti. Yanına oturan adamdan gelen temiz koku kalbinin hızlanmasına sebep olurken ellerini yumruk yaptı Azra. Kendine hakim olamamaktan o kadar korkuyordu ki. Anlayamıyordu da kendini. Ne olmuştu da kalbi yeniden kabullenmişti sevdasını. Ne olmuştu da kokusu burnuna vurduğunda bile kalbi böylesine hızlanmaya başlamıştı. Bedenini arzusu, kalbini ise sevdası yakıyordu kadını. Ne kadar bu ikilimde yaşardı bilmiyordu ancak bu adamın kalbine düşeceğine bir kere daha söz verdi Azra. Zaten en büyük intikam kalbine düşmek olurdu. Biliyordu ki bu adam kibrinden ölürken Azra kalbine düşse yer bitirirdi kendini. Başını dikleştirerek yanına oturmuş, oturduğunda bile bi hayli uzun görünen adama döndü. Parıldayan gözlerin onda olduğunu görmek genç kadının içini ürpertti. Söndürmeye çalıştığı ateş gözlerinden taşarak adama sıçradığında gözlerinde kendisininkine benzer bir ifade yakaladığını görür gibi olmuştu. Fakat o kadar kısacık bir andı ki emin olamadan kaybolmuştu. Adamın gözlerinde her zamanki anlaşılmaz ve sarsılmaz ifadesi vardı. Azra bu ifadeden Nedret ediyordu. Kendi cayır cayır yanarken adamın böylesine soğuk olmasından nefret ediyordu. Yakacaktı. Azra bu adamı kül edecekti. Gözlerini usul usul gezdirdi adamın bedeninde. Geniş, sert göğsünü sarmış beyaz gömleği ve ceketi dudaklarını yalamasına sebep olurken gözlerini adama taşıdı tekrar. Adamın onu takip eden gözlerinde gördüğü şaşkınlık, çenesinde gördüğü sıkılık gülümsemesine neden olurken etrafında dönmeye başlamış kadınlara döndü. O an farketti Azra klasik kına şarkısının söylendiğini. Beklenenin aksine gözlerinden tek damla yaş akmadı. Yeterince yaş dökmüştü Azra. Bu yüzden yüzündeki tülü kaldırıp bakın arkadaşlarına ifadesizce bakmıştı sadece. Ellerine kına yakan insanları görmedi. Yanındaki adamın kokusu tarafından büyülenmişken gözlerinin kimseyi görmemesi normaldi ona göre. Düğünden sonra olacakları bir kere daha düşünmeyi reddetti ancak az önce ki bakışının adamda uyandırdığı arzuya şahit olmuşken pek sakin şeyler olacağını düşünmüyordu ve bu Azra'yı korkutmalıydı. Ancak bir gıram bile korkmuyor aksine, bedeninde ki yangın harlanıyordu. Bir nevi yaşadığı karışıklık yüzünden tutunacak birini arıyor ve bu kişi hiç olmamasını istediği kişiyken ne yapacağını iyice şaşırıyordu. Azra arzularına göre hareket ederdi. Canı ne isterse onu yapar, neyi arzularsa ona sahip olurdu. Ve genç kadın bu adamı yıllardır istiyordu. Sahip olmak için ayağına fırsat gelmişken yaşamaya seçiyordu. Boran onu pişman etmezse uyumlu olacaktı. Konak'ta ki insanlara bile. Gerçi Boran'ın kardeşlerinin onu nasıl karşılayacağını bilmiyordu ama Zeliha onunlaydı, bunu biliyordu. Dertleşeceği biri vardı. Kınalar yakıldığında tekrar oyun havası çalmaya başlamıştı. Halay çeken insanları es geçerek oturacak bir yer aradı. Kimsenin dikkat etmeyeceği bir yer gibi görünen balkona yöneldi. Umarım fark etmezlerdi çünkü kendi kınasından kaçıyor sayılırdı. Serin geceye kendini bıraktığında terli olduğu için biraz üşüse de bir süre sonra alışmıştı Azra. Ellerinde ki kınalara baktı. Evlenmeyeceğim derdi sürekli ama şimdi bakıyordu da, sevdiğiyle evleniyordu. O sevmese de seviyordu işte. Yıllardır öldüremiyordu bu sevdayı içinde genç kadın ve artık pes etmiş, sevdasının onu yakmasına izin vermişti. Tek temennisiydi canının yanmaması ancak hangi aşk yakmazdı. Sıkıntılı bir nefesi bıraktı. Gözleri Midyat manzarasını turladı. Evlerinde en çok bu balkonu severdi. Binlerce evin yanan ışıkları olduğundan daha masum gösteriyordu çünkü Midyat'ı. Omuzlarına bırakılan ceket irkilmesine sebep oldu. Bakışları ona parıl parıl bak karalara tutundu. Bakışlarından utanmayan Azra, utanarak manzaraya dönmüştü. Kendine kızmayı sonraya erteleyerek cekete sarıldı. Üşümüştü, reddedemezdi ne yapsındı.

DOĞU'NUN ATEŞİ (Berdel)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin