Bizi siyah bir peugeot bekliyordu otogarda. İçinden takım elbiseli 27-28 yaşlarında saçları geriye doğru jölelenmiş esmer bir adam indi ve Poyraz'ın elindekileri alıp bagaja yerleştirdi. Sonra ben arka koltuğa oturdum Poyraz ise ön tarafa oturdu ama bir gariplik vardı. Sanki şu işe başladığımızdan beri Poyraz bana bir hamleymişim, düşmanına kullanacağı bir silahmışım gözüyle bakıyordu. Ya da ben ona fazla değer verdiğim için beklentim büyük oluyordu.
Yaklaşık yarım saat sonra gayet elit bir mahallede iki katlı, diğerlerine göre daha az gösterişsiz ama bana göre hayatım boyunca içine girip girebileceğim en gösterişli evdi. Poyraz şoföre dönüp
"Şimdi sen git. Yarın sabah erkenden de burda ol." dedi ve adam başıyla selam verip çıktı. Daha sonra duyduğum tek ses uzaklaşan arabanın motoru oldu.
Poyraz geçip televizyonun karşısındaki üçlü siyah koltuğa yayıldı. Bende mal gibi ayakta beklememek için onun yanındaki tekli, diğer siyah koltuğa diken üstünde oturdum. Sadece Poyraz'a bakıyordum. Açıkçası kendimi kukla gibi hissediyordum. Onun bir şey demesine ihtiyacım vardı adeta.
"Poyraz ?"
"Evet ?"
Aslında onun bir şey demesini isteyecektim, bana bir emir vermesini söyleyecektim az daha. Fakat sesini duyduktan sonra fikrim değişti. Başka bir şeye merak sardım.
"Biz arkadaş mıyız ?" diye sordum çünkü şuan onunla ne olduğum diğer şeylerden daha önemliydi. Neydik biz suç ortağı mı, arkadaş mı, kanka mı ? Onun hayatında bir yerim olmasını istiyordum. Yolumuzu birleştiren şeyin benim şerefsiz amcam olması ne kötü. Mesela çok başka bir yerde başka bir zamanda rastlayabilirdim ona. Bir kütüphanede mesela. Diğer rafta kitapların arasından görüp tutulabilirdim ona. Ona ilk bakışım huzur kokan kitapların arasında olabilirdi, ilk gülümsemem.
Çok başka bir durumda olabilirdik şuan. Ben bu saçma düşüncelerden sıyrılmaya çalışırken adeta tokat gibi bir cevap geldi Poyraz'dan
"Hiçbir şeyiz. Ne olacaktık ki ?"
Ciddi anlamda rezil bir durum ama gözlerimin dolduğunu fark ettim. Normalde gözlerimi kaçırırdım ama kaçırmadım. O dolu dolu gözlerle tam da onun gözlerinin içine baktım.
"Şuna bak. Sen küçük bir kız çocuğusun Hazal. Senle ben ne olabiliriz ki ? Benim senle ne işim olabilir. Seninle bir işe çıkmamın sebebi de bu zaten. Küçük bir kız çocuğu büyük serefsizin canını daha çok yakar. Dediğim gibi bu bir iş. Hayaller kurma."
Normalde çok sinirlenen bir insan değilimdir öyle arada tek tük. Fakat sinirlendiğimi hissettim. Kırgınlık, sinir , hayal kırıklığı, değersizlik. Bunların hepsini bir an içinde hissettim. İşte o an sanki içimde bir volkan patladı.
"Ya sen kimsin be ? Kimsin sen dengesiz ukala. Sen benimle nasıl böyle konuşursun ? Ben senle ilgili ne hayali kuracağım ha ? Ayrıca küçük kız çocuğu anandır. Benimle ne işi olurmuş ulan benim senle ne işim olur. Ya yeter be."
Yeter... Dediğim an kirpiklerimden aşağı tüm çığlıklarım akmaya başladı sanki.
"Ya yeter ya. Bir kızı kimse mi sevmez ? Bu kadar mı boktan biriyim ben ?"
Gözlerinin içine bakarak söyledim bunu ve kaçırdı gözlerini benden. Yüzünü tuttum ve kendime doğru çevirdim.
"Bana bak ! Ne görüyorsun ? Hı acınası küçük bir kız mı ? Ama ben..."
Daha lafımı bitirmeden yüzünü tuttuğum elimi aşağı indirdi ve bırakmadan sıkıca tutmaya devam etti.
"Sana bakınca ne mi görüyorum ? Cesur bir kız görüyorum. Gözlerinden babası için tüm hayatını yok sayacak ateşi görüyorum Hazal. Saçlarından aşağı doğru inen yalnızlığı hissediyorum. Ama buna ben çare olamam. Ben şimdiye kadar kimseye mutluluk olmadım sana da olamam. Şimdi sana tekrar söylüyorum. Boş hayaller kurma."
Ağlamam kesildi o an. Çok sessiz bir şekilde. "Sadece sarıl bana" dedim sanırım şuan bundan daha saçma bir cümle olamazdı. Fakat bunu istiyordum. Belki bizden olmazdı doğru. Şuan sadece onu hissetmek istiyordum. O da sarıldı zaten ama çok sıkıca. Bir an göğüs kafesimin battığını hissettim. Umurumda değildi şuan tek önemli olan sadece ben ve oydu. Böyle sabaha kadar dururdum belki de. Sonradan kendini geri çekti. "Tamam Hazal halletmemiz gereken şeyler var. Şimdi sana hiç yoktan bir iki kumar numarası öğretmemiz gerekiyor." dedi ve çantanın içindeki laptoptan bildirim sesi geldi. Çantaya yönelip laptopu çıkardı ve ekrana odaklandı. Saniyesi saniyesine yüzünü inceledim. Meraklı olan suratı resmen bir mezar kadar ruhsuzlaştı.
"Poyraz?" dedim titreyen sesimle. Kırar gibi laptopu bıraktı ve küfürler etmeye başladı.
"O siktiğimin evladı görecek. Onun burnundan fitil fitil getireceğim kızım duydun mu beni?"
"Poyraz ne oluyor ?" dedim sesimdeki endişeyi saklayamadan. Kükreyerek
"Kızım senin pezeveng amcan video yollamış. Hangi video olduğunu biliyor musun ? Ağabeyimin videosunu. Benimle uğraşma. Diye de not düşmüş orospu çocuğu. Neden sürekli hatırlatıp duruyor ?" dedi.
"Poyraz sinir sana yalnızca kaybettirir. Bak şuan birbirimizi anlayacak bir biz varız ve bu olayı da biz halledeceğiz. "
"Anlamıyorsun değil mi? Ben sinirlenmiyorum. O adam beni üzmeyi başarıyor. Benim, benim canım yanıyor Hazal."
Elimi kalbine koydum. Adamın göğüs kafesinde filler tepişiyordu adeta. Ritmini biraz yavaşlatmak için elimi oradan çekmedim ve gözlerinin içine bakıp gülümsedim. Biraz rahatladığını hissettim.
"Bak ben buradayım ve bu işi beraber halledeceğiz tamam mı ?"
Hiçbir şey demedi ve beni de hafif bir şekilde tutup koltuğa oturttu daha sonra kafasını dizime koydu ve uzandı. Kalbim her an duracakmış gibi. Sanki bunda bu kadar heyecanlanacak ne varsa. Elimi onun başına koydum. Bir süre sonraysa o uyudu ve bende onu seyrettim. Bu adamın kim olduğunu merak ediyordum. Annesini, babasını, nelerden hoşlandığını merak ediyordum. Onu tanımak istiyordum ama o kendini tüm dünyadan uzak tutuyor ve kimsenin kendisini çözmesine izin vermiyordu. Kendisini yalnızca ağabeyinin intikamına odaklamıştı, ama ben yalnızca Poyraz'ı bilmek istiyordum. Ağabeyi öldürülen bir adamı değil.Sabah kapının ziline uyandım ve kucağım boştu. Kalkıp etrafa göz gezdirdim ama sanki ev bomboş gibiydi. Kalkıp kapının deliğinden baktım karşımda ise Poyraz'ı görmeyi beklemiyordum. Hemen kapıyı açtım. Sırıtarak bana bakıyordu. Onun bana böyle bakmasından dolayı bende amaçsızca sırıtmaya başladım.
"Ne oldu ?" diye sordum gülümserken.