-Alyeska Doğan-
Duyguları çoğu insanın zaafı olur. Hatta bazı insanlar sırf bu yüzden hissetmek, birisini sevmek istemez. Benim için durum hep tam tersi oldu. Aşık olmak için can atan birisi değildim ama her insan gibi herhangi bir duygu hissetmek için her şeyimi verebilirdim. Bu duygu nefret bile olsa, hissedeceğim şeyler acı verse bile hissetmek isterdim. Her insan gibi birilerine kızmak, bir olaya sevinmek yada üzülmek. Beni ben yapacak bir kaç duygu için her şeyimi verirdim.
Sonunda hissetmiştim. Fakat hiç olmayacak biri için.
Gözlerimi araladığımda elim hemen telefonuma gitti. Saat akşam on birdi. Öğlen dört gibi okuldan gelmiştik ve çok yorgun olduğum için direkt yatağa atmıştım kendimi. Görünüşe göre baya fazla uyumuştum.
"Oo uyanmışsın sonunda." Dolunay'ın sesiyle yan tarafa döndüm. Dizindeki bilgisayarıyla sanırım dizi izliyordu.
Ona cevap verdikten sonra aşağı indim. Kimse yoktu. Sanırım herkes odasına çekilmiş olmalıydı. Mutfağa gidip kendime bir bardak su koydum ve içmeye başladım.
"Alyeska?" Yerimde sıçrayıp arkaya döndüm. Doruk kapının önünde dikilmiş bana bakıyordu. "Barış'lar..." dedi ve bir süre duraksadı. "Bugün Taksim'de çalacaklarmış. Bizi de çağırıyorlar."
Hatırlamak ister gibi gözlerimi kıstım ve sonunda aklıma gelince konuştum. "Çalgıcı olan Barış mı?" Geçen sene Doruk bizi tanıştırmıştı. Üniversiteden bir arkadaşıydı.
Kafa salladı. Açıkçası Doruk'la aramız bayadır bozuktu ve bende bunu düzeltmek istiyordum. "Tamam gidelim o zaman, ayıp olmasın." Sevinçle kafa salladı. Aslında ikimiz içinde Barış'a ayıp olması önemsizdi. Sadece uzun zamandır birlikte vakit geçirememiştik ve bu güzel bir fırsattı.
Yukarı çıkıp üzerimi değiştirdim. Siyah bir pantolon ve siyah bir kazak gayet uygundu.
"Nereye?" diye soran Dolunay'a döndüm.
"Doruk'la biraz dolaşacağız," diye cevapladım onu. Dudaklarını birbirine bastırıp, anladığını belli eder şekilde kafasını salladı.
Daha fazla konuşmadan aşağı indim. Merdivenden indikten sonra hemen yan tarafta mutfak karşılıyordu bizi. Gelen tıkırtılarla kafamı kapıdan içeri uzattım. Ege dolaptan kendini içecek çıkartıyordu. Beni görmemişti. Görmesini istemediğim için hemen oradan ayrıldım.
Kapıya geldim ve ayakkabılarımı giymeye başladım. Tam ayağa kalkıp kapıyı kapatacaktım ki mutfağın kapısının önünde, kollarını göğsünde bağlamış buraya bakan Ege'yi görünce duraksadım. Bir kaç saniye onun anlamsız bakışlarına karşılık verdikten sonra bir şey demeden kapıyı kapatıp çıktım.
Doruk arabanın önünde telefonuyla ilgileniyordu. Yanına gittiğimde beni fark etmesiyle dudak büktü. "Eren birlikte olan Tiktok videolarımızı silmiş."
"Peri kıskanır," dediğimde ikimiz beraber kıkırdayarak arabaya geçtik.
"Dün geceden beri bir garip." Haklıydı, Eren dün geceden beri bir garipti ama bir şeyde anlatmıyordu ki.
Taksim'e gelene kadar sessiz bir yolculuk yapmıştık. Uzun süredir birlikte vakit geçirememiştik. Ne kadar inkar edersek edelim, aramızda ki sır Doruk'u bizden uzaklaştırıyordu.
Doruk, Barışların söyleyeceği sokağa yakın bir yere arabayı park etti ve indik. Yaklaşık on dakika yürüdükten sonra orada olacaktık.
Taksim'in dolu sokaklarında gezerken aklıma burada geçen küçüklük anılarımız canlanıyordu. Sanırım Doruk'un da aklına gelmiş olacak ki gülümsedi ve konuşmaya başladı. "Hatırlıyor musun, 14-15 yaşlarındayken Umut'tan gizli buraya kaçıp, tüm gün etrafta deli gibi dolanmıştık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•Cam Zemin•
Teen FictionYere hızla çarpan yağmur damlaları... O an duyduğum tek şey buydu. Arkamda yıllarca evim dediğim ama hiç bir zaman ait olmadığım yeri bırakıp, son sürat koşuyordum. Bu buz gibi havada etrafımda yağan yağmur damlaları ve ardımda o iğrenç insanın sesi...