Adalet yaşama organı üyeleri tarafından ve kanunlarla kurulamaz. Adalet insanın ruhunun içerisindedir.
Walt Whitman
RUBİK
15.01.2013
( Namı diğer Boz ve Yap )
GİRİŞ
İlahi komedya diye bağırdı, sessiz ve karlı geceye.
İlk kez 20 yaşında okumuştu bu eseri. Anlamsız ve bir o kadarda fantastik gelmişti hikâye, ama yıllar sonra tamda bu noktada iken 19 yıl önce okuduğu kitabın aklına gelmesi ne İRONİ idi?
35 yaşında ki yazar İlahi Komedya’da okuyucusu ile ölüm sonrası bir seyahat macerasına çıkıyordu bu kitapta. İlk sahnede arzın derinliklerindeki cehenneme (Inferno) doğru yol alıyor, burada günahlarını sembolize eden vahşi hayvanların saldırısına uğruyordu. Günahlarının ve nefsinin kötü isteklerinin elinden kaçmayı, doğru yola ulaşmayı, dağın arkasında parlayan güneş ile simgelenen ilahi kurtuluşa ermeye çabalıyordu Dante. (Paradiso) yani cennete…
OYSAKİ CEHENMEM DÜNYADADA YAŞANIR diye düşündü adam.
Haftalardır bir dakika olsun ayrılmamıştı hastanenin bahçesinden. Anlamsız gelen bu saçma sapan olaylar dizisi, cehennemin ta kendisi değil miydi?
Ardından binlerce bilgi beynine hiçbir süzgeçten geçmeden hücum etti.
Ölümden sonrasını kendine dert edene şaşıyorum,
Cennet ve cehennemin sadece orada yaşanacağını sananlara da...
Hesapsız, çıkarsız, karşılıksız seven
Kâinatın sırrına eren
Kalp gözüyle görebilen birinin yaşamı
Yaşarken de cennet değil midir...?Nefrete, hasede, kine bulaşan
Vicdanı beynini kemiren birinin yaşamı
Yaşarken de cehennem değil midir...?
Bir ışık huzmesi gibi gözünün önünden yazarını dahi hatırlayamadığı bu Şiir geçti. Her ikisi de yaşarken de mevcuttu. Cennet ve cehennem. Artık neden ve niçin sorularını kendi kendine sormaktan sıkılmış. Anlamsız da olsa birilerinin çıkıp bu sorulara cevap vermesini bekliyordu.
Hesapsız, çıkarsız, karşılıksız seven ·Kâinatın sırrına eren ·Kalp gözüyle görebilen birinin yaşamı ·Yaşarken de cennet değil midir?
- Hayır değildi! Sen ne yaparsan yap Dante gibi günahlarınla savaşmak zorunda kalıyorsun. İşte bir soru daha? Günahım neydi? Klişe bir ifadeyle hesapsız sevmişti, o zaman burada ne işi vardı. Bu saçmalık… Bu saçmalık diye tekrar etti sessizce
Cevap sız sorular gene sıralanıyordu aklında tek tek. Defolun artık sizin cevabınız ve sırlarınız bende değil hayatımın anlamı olan kişide. Ne yaptım?Neden böyle oldu?...
Cevaplara giden kapının anahtarı ise kadın doktorun elindeydi. Aysel Hanım. O biliyordu, burada sabırla sorularına cevap aradığını ama onunla konuşmayı bırakın, Adamı görmeye bile tahammülü yoktu. Kaç kez güvenlikçilere emir vermiş, kovdurmuştu onu bu bahçeden.
Kilit; yüreğim
Anahtar; sevgim ve merhametim
Kılavuzunuz pas tutmayan sabrım olacak...Olmalıydı. Sabrını muhafaza etmeliydi. Nasıl olacağını bilmiyordu ama başaracaktı. Hayatında neden birden bire kopmalar yaşamıştı, işler bu hale nasıl gelmişti bunu öğrenecekti?
Bu cevapları ne zaman? Veya kimden? Alacağının önemini yitirdiği çok olmuştu. Hey gidi büyük hukukçu! Timur AKSAL. Kendine bile adalet arayamazken, kimin kanunlarına göre hareket edeceksin dedi kendi kendine. Haftalardır kesmediği sakalını sıvazlarken.
-Ağabey! Diye bağırdı. Şaşkın bir ifadeyle Berk ant, yanında karavanı kullanan adama.
-Kitabı okumaya devam et. İlk mola da konuşuruz diye gürledi şoför.
Berk ant şaşkın ve bir o kadar hayretle eğildi okumakta olduğu kitabın üzerine. Yazılanları daha büyük bir iştahla ve merakla okumaya devam etti.
Adam paltosunun yakalarını kaldırdı. Eksi 4 derece soğukta, kar altında oturmaktan acıyan eklemlerine rağmen kalktı. Buzlanmış patika yolda, bir aşağı bir yukarı yürümeye başladı. Yıllar sonra tekrar esiri olduğu paketten bir sigara çıkartıp tam dudaklarına yerleştirirken… Arkasından gelen ayak seslerine dikkat kesildi. Usulca, sanki biri adını söyleyerek yaklaşıyordu. Yağan kar taneleri gözünün önüne geliyor. Karşıdan yaklaşanın yüzünü seçemiyordu. Ses daha net kulaklarında çınladı. Bunca zaman sonra birileri onu umursamış, beklide acımıştı. Bunun bir önemi yoktu. Hastane içerisinden bilgi getiren kişi ona karşı ne hissederse hissetsin umurunda değildi. Bir bakıştan dahi anlam çıkarmaya çalışmıştı bunca zaman.
-Timur Bey… Timur Bey…
-Efendim, dedi kendi sesinden dahi korkarcasına. Acaba Aysel Hanım kendisini görmeyi kabul mü etmişti?
- Ben Dr. Bülent ARICI Timur Bey, Aysel Hanımın asistanıyım. Sizinle konuşmak istiyorum.
-Tabi diye kekeledi Timur. Şöyle buyurun.
Yaklaşık 3 haftadır kovulsa da bir yolunu bulup oturduğu banka ilişti, asistana da yer göstererek.
-Timur Bey, adınıza Aysel Hanımla konuşma kararı aldım. Bu tedavi sürecinde sizden başkasından yardım alamayacağımızı düşünüyorum. Aslına bakarsanız biz tedaviyi bırakın, hastalığı dahi teşhis ede bilmiş değiliz. O kadar çok cevaplanmamış soru var ki. Çok karmaşık bir vaka bu. İnanın ki siz burada olmasanız çoktan vakaya Sanrısal Erotomani teşhisi koyardık, ama siz haftalardır ısrarla buradasınız…
-Doktor bey Sanrısal Erotomani ne demek?
-Özür dilerim. Sanrısal Erotomani halk diliyle karşılıksız aşk hastalığıdır. Ama dediğim gibi Aysel Hanımın onca zorlamasına rağmen bir dakika olsun buradan ayrılmadınız… Bana anlamsız geliyor!
-Bana da diye tekrarladı asistanın sözlerini Timur. Anlamsız, çünkü karşılıksız değildi bizim aramızdakiler. Ayrıca sorular dediniz ya doktor bey. İnanın ki bende sizden daha fazla cevaplanmamış soru var. Peki, Aysel Hanım kabul edecek mi beni?
-Emin değilim Timur Bey ama kabul etmek zorunda. Yoksa inanın biz bu işin içinden çıka bilecekmişiz gibi gelmiyor bana.
-Ben her zamanki yerindeyim ve ne yapmam gerekiyorsa hazırım doktor bey. Ayrıca bu yaptığınızdan dolayı size minnet borçluyum.
-Deneyeceğim dedim sadece Timur Bey. İnşallah Aysel Hanımı ikna ede bilirim.
-İnşallah
-iyi geceler dileyeceğim ama sabah olmak üzere neredeyse.
-iyi geceler.
Asistan Bülent Timur'dan uzaklaşırken birden döndü ve ona merhametle baktı. Sanki Timur'un soracağı soruyu anlamıştı ve cevap verdi;
-Hayır! Timur Bey. Gözünü hiç açmadı. Sanki bir şey saklıyormuşçasına sürekli sımsıkı, kapalı tutuyor gözlerini.
Sokrates ölüme götürülürken karısı yanı başında ağlıyormuş.
Sokrates , ”Niye ağlıyorsun ?” diye sormuş.
Kadın ”Haksız yere ölüme gidişine ” demiş.
Cevabı tam kendince vermiş Sokrates:
”Haklı yere götürseler daha mı iyi olurdu ?”
HAKSIZLIK YAPMAK, HAKSIZLIĞA UĞRAMAKTAN DAHA ACIDIR.
Sokrates ( M. Ö 470-400 )Asistan Bülent gecenin sabahlan buluştuğu tarafa doğru ağır ağır yürüyüp Timur'u anahtara yaklaştırdığının farkında olmadan gözden kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ellerimi Bırak Ruhuma DokunBeni ne kadar tanıyorsun sevgili?
Teen FictionHer şeyin bir zamanı vardır, rastlantıların, yol ayrımlarının ve kesişmelerin bile. Şimdi söyleyeceğim şey belki sizi şaşırtacak ama bende aynı şeyi sizin için düşünüyorum. Keşke bende sizleri daha önce tanısaydım. Ama kısmet işte! Sadece bir hikây...