Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol.
Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın.
"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?Timur, asistan Bülent’in kâffeden ayrılması üzerine garsona bir çay daha ısmarladı. Gece ayazında sadece bir bardak çayın içini ısıtmasını beklemek ne büyük saçmalıktı. İçini ısıta bilecek tek şey Semra’ydı dun olduğu gibi bu günde bunu biliyor tüm benliğinde hissediyordu. Semra’yı görme arzusu içinde ateşlendi. Evet, kesinlikle Semra’yı görmeli ona dokunamasa da soluk alıp verişini hissetmeli, kokusunu uzaktan da olsa içine çekmeliydi.
Dizginleyemediği bu arzu onu kaçak olarak hastanenin koridorlarına kadar sürükledi. Semra’nın kaçıncı katta, hangi odada olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. Zifiri karanlıkta, yolunu kaybetmiş bir adamın çabasıydı bu. Güvenliği aşıp hastanenin içine girmesi zor olmadı. Neredeyse tüm gece ve gündüz nöbette olan güvenlikler onu tanıyordu. Hatta o kadar kanıksamışlardaki Timur’u yanlarından geçerken kafalarını bir kaldırıp ona bakmış ve aynı şekilde geri bir hareketle ellerindeki işlere geri dönmüşlerdi. Koridorlarda başıboş gezinirken tanıdık bir hemşirenin nöbetçi olduğunu gördü. Hemşireye yaklaşarak Semra’nın kaldığı bölüm ve odayı sordu. Hemşire sanırsam hikâyeden haberdardı… Timur’a şefkat dolu bir sessizlik ile Semra’nın odasına kadar eşlik etti.
İşte oradaydı. Kapalı kapının ardından küçücük camdan Semra’yı göre biliyordu. yatagında uzanmış yatıyordu. Uyuyor mu, uyanık mı olduğunu anlamaya çalışarak daha dikkatli baktı içeri Timur. Semra’nın gözleri her zamanki gibi kapalıydı ve hareket etmeden yatıyordu. Timur cama iyice yapıştı. Ama Semra’nın yatma pozisyonundan uyumadığını fark etti. Semra uyurken sağ tarafına döner ve anne karnındaki cenin gibi bacaklarını karnına çekerek uyurdu. Şimdi ise sırt üstü yatmakta ve kapalı gözleriyle, morkta yatan ölüler gibi kıpırtısız durmaktaydı. Kapının kolunu tuttu ama açıp açmamak arasında kendini zorluyordu. İçeri girse Semra’sına sarılsa onu kucağına alıp saatlerce okşayıp sevse içindeki fırtınalar dağılacak mıydı? Ya Semra’ya zararı olursa bu hareketin. Aysel Hanım onu bu konuda uyarmıştı. Sadece varlığının orda olduğunu bilmesi bile Semra’yı uzun bir sessizliğe göme bilmişti. Bu çok tehlikeliydi. Bunları düşünürken Semra’nın sağ tarafına dönerek ayaklarını karnına çekmekte olduğunu fark etti. Semra uyumaya hazırlanıyordu. Belli bir süre o şekilde durdu ve bir anlık boşluğa düşer gibi silkelendi Semra’nın bedeni. Timur bunun Semra’nın uykuya dalma belirtisi olduğunu biliyordu. Artık Semra’nın odasına gire bilir, ona dokunmasa da aynı odada soluk alıp verişini duyarak kokusunu içine çeke bilirdi. Yavaşça kapıyı açtı. sesizce karanlıkta odadan içeri süzüldü.
&&&&&&&&&&
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ellerimi Bırak Ruhuma DokunBeni ne kadar tanıyorsun sevgili?
Teen FictionHer şeyin bir zamanı vardır, rastlantıların, yol ayrımlarının ve kesişmelerin bile. Şimdi söyleyeceğim şey belki sizi şaşırtacak ama bende aynı şeyi sizin için düşünüyorum. Keşke bende sizleri daha önce tanısaydım. Ama kısmet işte! Sadece bir hikây...