- On ikinci Kural:
Aşk bir seferdir.
Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir.
Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.Asistan Bülent günlük raporlarını ve çalışmalarını bitirip hastaneden çıkmak için hazırlanmaya başladı. Timur ve Semra’nın bu karmaşa dolu hikâyeleri nerede ve ne şekilde çözülecekti… Yer yer dökülmüş saçlarını karıştırırken, fikirlerinin hala neden bu kadar bulanık olduğunu soruyordu kendine. Timur çok iyi eğitim görmüş alanında uzman bir insandı. Semra ise ona keza zekâsı ve çalışkanlığıyla gelecek vaat eden bir öğrenci. İki örnek insanın bir birini bu kadar severken sonucun bu hastane koridorlarına kadar düşmesinin gerçek sebebi neydi. Her birinin hayatları dışarıdan bakıldığında özenilecek hayatlarken ne olmuştu da, bir çizgide çakışan yaşamlar alt üst olmuştu. Bunu akıl erecek gibi değildi. Hoş görüsüz, saygının ve sevginin bittiği azaldığı zamanımız da birbirine tutkun bu ruhlar neden ızdırap çekiyordu. Bu hikâyenin her bir anı saçma ve gereksiz ayrıntılarla doluydu. Odasının ışıklarını kapayıp kapıyı kilitlerken bir anlık bir refleksle düşmekte olan çantasını havada yakaladı. Ön görüler ne kadar da yanıltıyordu insanı bazen…
Ana kapıdan çıkıp arabasına doğru ilerlerken hastane kafeteryasında yalnız başına oturan Timur’u fark etti. Çantasını ve elindeki dosyaları arabasının içine bırakıp Timur’un olduğu tarafa doğru yürümeye başladı. Timur’un önünde saatlerdir duran çay bardağına hiç dokunmamış olduğunu bu mesafeden anlıya biliyordu. Gözlerini sabit bir noktaya dikmiş oturuyordu. Bülent Bey sessizce yanına yaklaşıp izin istemeden karşısına oturdu. Karşısında duran adam onun varlığını bile fark etmemişti bile. Bülent Bey Timur’u ilk gördüğü anı hatırladı. Endişeli ama bir o kadarda mağrurdu. Küçük ya da büyük fark etmez tüm dağları kendi yaratmış gibi bir öz güveni vardı. Semra’nın peşine takılmış rüzgârıyla buralara kadar savrulmuştu. Kendi hayatının bu kadar irdeleneceğini bilmeden, Semra’ya ne olduğunu öğrenmeye çalışıyordu. Aysel Hanımın anlattığına göre Dr. hanım onu ilk gördüğünde sahte bir kibarlık ardına saklamış umarsız bir adam olduğuna kanat getirmişti. Her ikisinin Timur’a karşı hissettikleri aynıydı aşağı yukarı, ama Timur gerçeğine girdiklerinde ise bu adamın gerçekte çok farklı olduğunu anlamışlardı. Bunu ilk Bülent Bey fark etmişti. Timur her ne kadar ukala görünse de bu onun kendini saklamaktaki araçlarından biriydi sadece.
Bülent Beyin bir erkeğin zedelenmiş ruhunu ilk görüşü değildi... Olaylara bakış açısı beklide bu yüzden değişmiş, Semra’nın da Timur’u tam olarak tanıyamadığı fikri aklına gelmişti. Sonuçta kadınların ve erkeklerin bakış açıları hayattan beklentileri ve değer yargıları aynı değildi. Bu her iki cinsin yaradılışıyla ilgili olabilirdi, ama buna maalesef henüz kimse cevap veremiyordu.
Bülent Bey, Timur’u birkaç dakika sessizce izledi. Onu ürkütmeden varlığını hatırlatmak için huzursuzca birkaç kez kıpırdandı. Boğazını temizler gibi derinden ve sesli bir şekilde öksürdü. Timur hala gözlerini kilitlediği noktadan çözmüyordu. Bülent Beyin ne hareketlerini görüyor nede sesini duyuyordu. Kafeteryanın ortasında duran garsona seslendi Bülent Bey. Garsonun gelmesiyle başındaki Kalabalıktan rahatsız olan Timur ancak Bülent Beyi fark etti. İçten olmayan yapay bir gülümsemeyle karşısında oturan Bülent Beyi selamladı.
-Merhaba, Bülent Bey. Sizi gitti sanıyordum
-Bende gitmek üzereyken sizi gördü. Belki sohbet ederiz diye düşünerek yanınıza geldim. Ama derinlere daldınız sanırsam 10 dakikadır burada oturmama rağmen beni fark etmediniz.
-Kusura bakmayın. Çok karışık günler geçiriyorum. Biliyorsunuz.
-Biliyorum. Konuşmak isterseniz dinlerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ellerimi Bırak Ruhuma DokunBeni ne kadar tanıyorsun sevgili?
أدب المراهقينHer şeyin bir zamanı vardır, rastlantıların, yol ayrımlarının ve kesişmelerin bile. Şimdi söyleyeceğim şey belki sizi şaşırtacak ama bende aynı şeyi sizin için düşünüyorum. Keşke bende sizleri daha önce tanısaydım. Ama kısmet işte! Sadece bir hikây...