Sokak Rengi

26 7 0
                                    


DÜNLÜK

'İçi yumuşak kekle örtülü krema kaplı bir pasta, üzerine itinayla dikilmiş mumlar ve bunlara eşlik eden mutlu suretler. Doğum günü çocuğunun gözleri parlıyor ve ışıltılı mumları üflüyor. Her şey kararıyor ve ışıklar açıldığında tüm bu ütopik merasim sona eriyor. Gerçek doğum anı zuhur ediyor. Pastadan kan damlıyor ve göbek kordonu henüz kesilmemiş bir bebek var gücüyle ağlıyor. Gülen yüzleri dehşet kaplıyor ve kimsenin dilinden iyi ki doğdun sözü dökülmüyor.'

Doğum günü. Dudakları gülümseten ve çoğu kez masumane düşünülen bir kavram... Oysa kimse masum doğmadı, bu koca bir yalan. Avuçlarınızda kan vardı, her yerinizde kırmızı damlalar ve kulaklarınızda annenizin acı çığlıkları. Siz de kanla doğdunuz. Siz de annenizin acı sesini duydunuz. Aramızdaki tek fark ben annemin sesi yerine yaşam ünitesinin sabit ritmini işittim. Tiz ve kararlı o acı sesi.

O geri dönmedi, sessizliğe gömüldüğünde ameliyathanenin soğuk duvarlarında sadece benim feryatlarım vardı. Bu bir ağlayış değildi; bunun adı haykırıştı, annesiz bir yaşama değil, katil olarak doğmaya bir sitem.

Hayata attığınız bu ilk adımın ismi doğum gününüzdür. O günden elinizde kalan tek kanıt kimliğinizdeki bir kaç sayıdan oluşan tarihtir. Sonra zaman öyle bir ileri sarar ki hiçbir şey hatırlamazsınız ve kendinizi çocuk olarak bulursunuz. Bebekliğiniz yakınlarınızın dilinde bir rivayettir ve tek çareniz inanmak.

Bir aileye sahip değilim ve bana anlatılan bu doğum günü rivayeti bu derece içinde efkâr barındırır. Ben şanssız doğanlardanım.

Doğum günüm ve bebekliğim her ne kadar acıyla süslenmiş olsa da en güzel yanı o günlere dair hafızamın hiç bir şeyi kaydetmemiş olması. Fakat çocukluğum! O ise unutamayacağım izler taşır. Bilinçaltımın her hücresi kaldırım rengi ve acı tohumlarıyla örülü, benim çocukluğum sokak rengidir.

SOKAK RENGİ

'1987'

'İnsanlar baş aşağı dururken gözyaşı dökemezler bense ayaklarımın üzerindeyken gülmeyi başaramıyorum.'

Gülümseyen insanlardan nefret ediyorum, çünkü ben bunu başaramıyorum! Gülümsemenin nasıl bir his olduğunu düşündüm fakat hatırlamayı başaramadım. Sadece gözümün önüne gülmeyi başardığım anlar geldi:

Mahallenin aşağısındaki üst geçitten sarktığımız o an. Altımızdan araçların çeşit türlüsü geçerken yarım metrelik bir demir çıkıntısına tutunup ayaklarımızı otoyola sallandırmıştık. Bu bir meydan okumaydı, kaderin çizdiği böylesine kötü çizgiye baş kaldırış. O gün aşağı düşen olmadı ve biz çılgınlığın doğurduğu o en muhteşem duyguyu tatmıştık: Mutluluk. O zamanlar bu tarz delilikleri sık sık yapardık. Nerdeyse haftada bir...

Ertesi hafta sokağın başındaki emekli televizyon tamircisi, bir değişiklik yapmıştı. Vitrine dizdiği hurda televizyonlarda daima haber kanalları açık kalırdı. O gün nasıl olduysa antika herif, şu yirmi dört saat yayın yapan çizgi film kanallarından birini açmıştı. Şaşkın ve gülen suratlarla dükkânın önüne çivilenmiştik. Ben ve birkaç sokak çocuğu... Ancak çok geçmeden göt herif televizyonu suratımıza kapattı ve yüzünü buruşturarak -gidin buradan dercesine- el işareti yaptı. Bir süre inatlaştık hiçbir yere kımıldamayıp asfalta kamp kurduk. Ancak televizyoncu içeriden çıkıp bir kaçımızı haşlayınca oyunun kuralları değişti. Kaçtık.

Şehre akşam çöküp, tamirci dükkânı kapadığında işler değişecekti. Uzun bekleyişler sonunda hava karardı ve küçük dükkân bir biri üstüne kilitlendi. Çizgi film katili, köşeyi dönmeden ortaya çıktık ve dükkânın camlarını taşladık. Ceplerimiz tamamen boşalana kadar bunu yaptık. Cam ve cama dair ne varsa aşağı indi. Televizyonlar, vitrin, dış cam... Bir kez daha kaçtık. Var gücümüzle koşarken suratımızda dolaşan şeyin yine gülümseme olduğunu hatırlıyorum. O an gözlerimin önüne geliyor, her anını hatırlıyorum ancak hiç bir his belirtisi yok. Bedenim tüm iyi duygulardan tamamen arınmış gibi.

Balistik SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin