II

877 91 9
                                    

Heeseung

Özenle hazırlanmış sofraya göz gezdirip derin bir nefes aldım. Anlaşılan, taç giyme törenim hakkında birkaç şey söz konusu olacaktı. Yine mutfağa benim sevdiğim yemekler yaptırılmıştı. Üstelik içlerinden birine annem katlanamazdı. Kendime ait olan sandalyeyi geri çekip, yanımızda muhafız ve yardımcılar olduğundan dolayı kral ve kraliçeden müsade isteyerek oturdum.

Kuzenim hemen karşımda ve babam da annem gibi masanın bir ucundaydı. Kardeşim Shiyun, benden biraz sonra gelmiş ve o da kendi yerine oturmuştu. Babamın işaretinden sonra, hepimiz yemek yemeye koyulmuştuk. Doğrusu bugün çok da aç değildim. Canım sıkılıyordu ve ne zaman bu tür bir döneme girsem zaten çok olmayan iştahım daha da kesiliyordu. Derin bir nefes alıp, suyumdan bir yudum aldım. Annemin bakışlarının babamın üzerinde olduğunu fark ettiğimde, onu konuşması için zorladığını anlamak kolay olmuştu.

Kendisini yormamak için, onlardan önce davranıp ağzımı araladım. "Taç giyme törenim hakkında konuşacaksak, burası tam sırası majesteleri. Aksi takdirde, başka bir zaman buna müsade edeceğimi düşünmüyorum." sofrada gerginlik artarken, ahlaka uymasa da tabiri caizse yemeğime oynamaya başlamıştım. Normal bir günde olsak annem bu olaya ciddi anlamda sinirlenebilirdi. "Bir ay sonra o büyük gün sonunda gelmiş olacak." dedi babam, ardından sözcüklerini iyi seçebilmek adına biraz düşündü.

Bir ay sonra, bir kral olacak ve sorumluluğum artacaktı. Bunu istemiyor değildim. Bir prens olarak, buna zorunda bırakılıyordum, sevmediğim şey bu idi. "İşin aslı şu ki Heeseung..." konunun nereye geleceğini az çok tahmin ettiğimden gözlerimi kapattım. Sinirlenmeden bu odadan çıkmanın bir yolunu bulmalıydım. "Kralımız var ama kraliçemiz..." devamını getirmeden bana baktı. Babam, beni zorlamayı çok sevmezdi. Annem onunla inatlaşınca başlardı tribi. Yoksa ikimiz iyi anlaşırdık.

Yemek yiyen kız kardeşime dönüp, ondan bahsettim. "Shiyun iyi bir Kraliçe olabilir." babamı hızlıca ikna edeceğimi bilen annem, dayanamamış ve araya girmişti. "Baban fedakarlık etti ve sen artık özgür ol diye tahtından vazgeçiyor. Sen bize bir Kraliçe getiremiyor musun? O senin kız kardeşin!" alayla sırıttım. Kral olmak için bir kraliçe gerektiğini hatırlamıyordum. "Biliyorum efendim, aile bağlarımızı öğrettiler." çatalamı peçetenin üzerine bırakıp, belki de bir lokma bile almadığım tabağıma gözlerimi diktim. "Sarayın bir prensesi varken buraya neden başka birini getirmem gerektiğini anlamıyorum. Öz kardeşim kendini yabancı hissetsin diye mi?"

"Bu öyle bir şey değil."

"Tam da öyle bir şey." bakışlarımı bu sefer anneme çevirdim. Sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldı. "Evlenmek zorundasın. İstesen de istemesen de." başımı iki yana salladım. "Birine tüm kalbimle aşık olmadan evlenmeyeceğim." konuşmamız gittikçe resmiyetini bozarken, Shiyun araya girdi. "Bugün köyde festival oldu değil mi?" dedi gülerek. Ortamın gerginliğini almaya çalışıyordu. Sunghoon'a doğru dönüp, merakla sordu. "Köy nasıldı?" oraya hiç inmediğimizden her festival olduğunda Shiyun konuşmadan edemiyordu. Ben Kral olduğumda, artık Saraydan dışarı adımımı atabilecektim ama o hala odasında ya da ezbere bildiği o kütüphanede dolanmaya devam edecekti. Ona üzülüyordum.

"Her zamanki gibi. Beni görünce çok sevindiler." odaklanamadığımı fark ettiğimde, artık orayı terk etmem gerektiğini anlamıştım. Tam ayağa kalkıp müsaade isteyeceğim sırada, bir muhafız gelince durmuştum. Yemek salonununun kapısında dururlardı genelde. O zaman bir şeyi iletmek için geliyor olmalıydı. Anneme doğru ilerleyip, eğildi. Ardından izni aldıktan sonra bizim de duyabileceğimiz bir şekilde konuşmaya başladı. "Dediğinizi yaptım majesteleri... Haklıymışsınız kö-" annem bir elini kaldırıp susmasını işaret ettiğinde kaşlarımı çattım. Neden, konuşmasına izin vermiyordu?

"Yemek yiyorum. Daha sonra." başını sallayıp, ayrılmadan önce tekrar eğildi. Kapının önüne giderken, meraklı bakışlarım ona doğru dönmüştü. Bir kaşım yukarı doğru kalkarken, diğeri çatıktı. Dudaklarımı ıslattım. "Bir sorun mu var majesteleri?" bana ciddi bir ifadeyle baktı. Bir şeylerin döndüğünü anladığımı biliyordu ama bunu çaktırmak gibi bir amacı yoktu. Gülümsedi. İki tarafa oynattı kafasını. "Hayır oğlum. Köyden birkaç parça şey istemiştim. Onların haberi olmalı." aynı şekilde gülümseyip onaylar anlamda başımı eğdim.

Kısa bir sessizliğin peşinden Sunghoon, ayaklanmıştı. "Müsaadenizle, odama gidiyorum efendim." babam müsade verirken ona göz ucuyla baktım. Normalden daha neşeli gözüküyordu. Onunla birazdan da konuşabilirdim. Odalarımız yan yanaydı ve çoğu zaman ben, o ve Shiyun geceleri birlikte zaman geçirirdik. Kuzenim, yemek salonundan çıkarken annem de kapıya gözlerini dikti. Yaklaşık iki dakika kadar sonra, o tarafa doğru seslendi. "Murrel!"

Köyden haberi getirmek için gelen muhafız, tekrar yanımıza gelirken annem ona azar cümlelerini sunuyordu. "Tanrı aşkına! Beni ele mi vereceksin?" saçını düzeltip sandalyesinde sağa döndü. Ellerini çenesinin altında birleştirip, yüzüne dayadı. "Anlat." Murrel, genelde bütün işlerimizi yapan muhafızdı. Diğerlerine nazaran onunla daha samimi olduğumuz bir gerçekti. En ince ayrıntısına kadar bütün işlerimizi bilirdi. Muhafızların da lideriydi. "Şüphelendiğiniz gibi efendim... Prens Park'ın bir görüştüğü köylü var." zafer kazanmışçasına gülümsedi annem. Ben ise gerçekten şaşırmıştım.

"Sunghoon biriyle mi sevgili?" kardeşimin uygun olmayan konuşmasından dolayı sırıtırken babam hemen uyardı onu. Bana mahçup gözlerle döndüğünde omuz silktim. Nihayetinde demek istedikleri o idi. Yemeğini yemeye devam ederken ben de eski odak noktama geri döndüm. "Kızı buraya getirin. Yeğenimden vazgeçmesi için ne kadar istiyorsa verelim." gözlerim irileşirken, Murrel'ı durdurdum. Böyle bir şeye müsade edemezdim. "Bu vicdansızlık."

"Hayır mantık. O Doğu Krallığından kalan tek kişi. Asil bir aile yetiştirmek istiyorsa, bir prensesle evlenmeli." alayla sırıttım. Ayağa kalkıp, yemek salonundan ayrılmak adına kapıya ilerledim ama aklıma gelen sözle durdum. Dudaklarımı ıslatıp, onlara baktım. Sonra da annemde beklettim bakışlarımı. "Sen de asil biriyle evlendin. Peki, senin yaptığın şey sence asile göre bir hareket mi, majesteleri?" bir şey demeyince başımı evet anlamında salladım. Diyemeyeceğini biliyordum çünkü haklıydım.

Arkamı dönmüş çekip giderken, müsade almadan kalktığım için yediğim azarları da duymazdan geldim. Normalde asi bir prens falan değildim sadece bugünki hareketlerine tahammül edemiyordum. Hızlı adımlarla koridorda ilerledim. Kuzenimin odasının önünden geçtim ve kendiminkine girdim. Ceketimi çıkarırken bir yandan da derin bir nefes aldım. Sunghoon'un yerinde olmak istemezdim. Kararlarını belki de kendisi veremeyecekti. Bu sinir bozucuydu.

Biraz daha düşününce anında gelen öfkeyle gözlerimi kapattım. Bu kadar sinirlenmemin nedeni annemin herkesin üzerinde bir hakimiyet kurmaya çalışmasıydı. Ben tahta geçtiğimde bu algı ortadan tamamen kalkacaktı. Kardeşim de benim gibi düşünüyordu. Bu yüzden kraliçe de o olmalıydı. Kraliyete gerçekten aşık olmadan bir kraliçe adayı getirecek değildim. Gömleğimi çıkarmadan önce bekledim. Seri bir şekilde karar verip, kapının önüne çıktım. Hazırda bekleyen muhafızlara dönüp, önce selam verdim. Benim selamımla rahat konumuna geçmişlerdi.

"Yarın köye ineceğim. Yanımda Murrel da olacak. At arabasını o sürer. Başka birini istemiyorum. Annemin bundan haberi olmasın." zoraki olarak beni onayladıklarında ben de odama doğru geçiyordum ki eklemek istediğim bir şey daha olduğunu hatırladım. Geriye baktım. "Ayrıca terziye söyleyin yarın öğlene kadar bana Doğu Köyünden gelenlerinkine benzer bir kıyafet hazırlasın."

limerence ❀  lee heeseungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin