XXXI

140 16 3
                                    

(Final)
Amon

"Haru... Uyanma vakti..." dedim yavaşça kapıyı aralayıp odaya girerken. Yüzümdeki gülümseme, yatağında garip bir pozisyonda uyuyan oğlumu görmemle daha da artmıştı. Kıkırdayıp yavaşça onun yanına gitmiştim. Battaniyesini olabildiğince üzerine çekmiş ve bana rahatsız görünen ama muhtemelen ona çok rahat olan bir pozisyonda uyuyordu. Sırıttım ve yatağının hemen kenarına eğilerek saçlarını okşadım. "Haru... Annecim uyanma vakti." Sözlerimden uyandığını ama biraz daha yatakta kalmak için numara yaptığını biliyordum. Derin bir nefes aldım ve ayağa kalktım.

"Kalksaydın babanla Doğuya gidebilirdin. Neyse o zaman.." dedim ayağa kalkıp ve kapıya doğru ilerledim. Haru'nun ben odadan çıkmadan kalkıp, hevesle bağıracağını bildiğimden yavaşça yürüdüm. Son adımımda oğlumun sesi kulaklarımı doldurmuştu. "Ama bana söz vermişti! Beni de götürecekti!" Gülümseyip ona doğru döndüm. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve kapının pervazına yaslandım. Başımı iki yana sallayıp gözlerimi kısarak karşımdaki küçük oyuncuya baktım. "Sen uyuyor muydun az önce?" Önce gözleri irileşti. Ardından kendini yeniden yatağa atarak gözlerini kapattı. "Uyuyorum zaten." Güldüm ve yanına gittim. Yatağına doğru eğilerek ona baktım. "Babanı kaldırabilirsen o zaman birlikte pankek de yiyebiliriz." Bu sefer yerinde duramamış ve hızla yatakla dikleşmişti. Battaniyeyi üzerinden atarak, bacaklarını aşağıa sarkıttı.

"Tamam, tamam!" Haru odadan kaçarken kıkırdadım. Onun için yatağını düzeltirken diğer odadan eşimin ve oğlumun yatakta boğuşmalarını duyabiliyordum. Peluş ayısını yatağın köşesine bırakıp odanın kapısını kapattım. Mutfağa ilerleryip masada olmayan herhangi bir şey var mı diye kontrol etmeye başladım. Oğlumun tuvalete girmeden önce, "Ya baba!" diye bağırdığını duymuştum. Elimdeki meyveleri yıkamaya başladığımda, birkaç saniye geçmeden belimde iki kol hissetmiştim. Sevdiğim adamın kokusu burnuma gelirken gülümsedim. Heeseung çenesini omzuma dayamış ve bana arkadan sarılmıştı. "Günaydın güzelim." Boynuma küçük bir öpücük kondurduğunda tebessüm ettim. "Günaydın."

"Bugün kahvaltı sırası bende değil miydi?" dediğinde elimdeki meyveleri tabağa bırakıp ona döndüm. Tezgaha yaslanıp eşimin beni tutmasına izin vermiştim. "Çok uykusuzdun. Uyandırmak istemedim." dedim ve ona baktım. "Sen de yorgunsun. Bütün gün Haru ile uğraştın." Omuz silktim. "Tam senin oğlun. Çok hareketli yapacak bir şey yok." Güldü ve yanağımdan öptü. Geri çekilip yüzüme baktı. "Onunla Doğu'ya gideceğimi söylemişsin." Başımı evet anlamında salladım ve meyveleri yıkamaya döndüm. "Bir değişiklik olur diye dedim. Sonuçta çok uzun zamandır oraya gitmedik."

"Konu bizimkiler dimi?" Cümlemin altındaki anlamı yakaladığında derin bir nefes aldım. Dudaklarımı ıslatıp derin bir nefes aldım ve ona döndüm tekrardan. Bana gülerek bakıyordu çünkü sakladığım şeyi anlamıştı. "Heeseung..."

"Sana onları geride bıraktığımı söyledim. Onları görmek istemiyorum."

"Onlar senin annen ile baban."

"Farkındayım ama ailemi görmek istemiyorum. Shiyun yeterli." dediğinde hiçbir şey demedim ve sadece ona baktım. Ailesine haksızlık yapıyordu. Onlara hiçbir şey demeden bir gece benimle kaçmıştı ve şimdi de yıllardır görüşmüyorlardı. Tek gördüğü kişi kız kardeşi ve kuzeniydi. Doğu'ya gtitmiyor ve onları evimizde ağırlıyorduk. Sunghoon ve Arin oldukça mutluydu ama kraliyetin içten içe iyi olmadığını biliyordum çünkü neticede ortada gerçek prensleri yoktu. "Heeseung... Altı seneden fazla oldu."

"Altı seneden fazladır da böyle mutluyum Amon." Başını iki yana salladı. Ellerimi ellerine aldı ve tek tek öptü. "Bak güzelim... Endşieni anlıyorum ve beni böyle düşünmen hoşuma gidiyor ama.." Tekrar derin bir nefes verdi. "...Ama lütfen bu konuyu kapatalım. Benim oraya dönmem, tekrar üzerimdeki baskıların artması demek. Tekrtar prens hatta daha kötüsü kral olmam demek. Sen Kraliçe olmak üzereyken mutlu muydun?"

limerence ❀  lee heeseungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin