Amon
"Geldik." dedi Yeonjun ve sıkıca tuttuğu ipi bıraktı. Atlar sakin bir şekilde durduğunda, arkada oturan arkadaşımla bakışmıştım. Burası gerçekten tenha bir yerdi. Özellikle yolu bilmeyen hiçbir kimsenin gelebileceğini düşünmüyordum. Yeonjun bile bilmesine rağmen arada şaşırmıştı. Derin bir nefes aldım ve arabadan indim. Ormanın içinde küçük bir kulübeydi burası. Anlaşılan Kuzey Kralı dediğimiz bu adam Heeseung'tan gerçekten korkuyordu. Burası bulunması zor bir yerdi. Dudaklarımı ıslatıp hemen arkamda bana destek olmak için bekleyen arkadaşıma baktım. Burukça gülümsedi. Şimdilik hafızam eskisi gibiydi ama o adamı görünce, bazı şeyleri hatırlar mıydım emin değildim.
Yeonjun yavaşça bana doğru dönüp elini kaldırdı. "Önce kendimi göstereyim, onu kalması için kandırayım. Sonra siz gelin." Bunun üzerine Arin hızlıca karşı çıkmıştı. Başını iki yana salladı ve sinirle birkaç adım ileri attı kendini. "Ya onu uyarırsan? Sana güvenmiyorum. Artık değil." O bizim tanıdığımız bir köylüden ibaretti eskiden. Şimdi ise bir haindi ve ona güvenmemek konusunda maalesef haklıydık. "O doğru söylüyor." dedim istemesem de eski nişanlıma zar zor bakarak. Böyle hissetmesini sağlamak benim de canımı yakmıştı. "Sana zarar gelsin istemiyorum." Benim aksime o hala beni düşünüyordu. Sessiz kaldım. Sadece bir sonraki hareketini bekledim.
Kapıya doğru yürürken, bize güvence verircesine tekrar konuştu. "Oraya direkt kendiniz girerseniz silahlarıyla size zarar verebilir. Elinizde hiçbir şey yokken avantajlı değilsiniz." Şimdi böylece o daha haklı taraf olmuştu. İkilemde kalmaktan nefret ederdim. Son sözü benim söylemem gerekiyormuş gibi ikisi de başlarını çevirmişti. Kısaca bir düşünmenin ardından, Yeonjun'un bizden önce girmesine izin vermiştim. Kuzey Kralı şimdi yanımızdaydı ve bu aslında beni korkutmalıydı. Ama Heeseung'a bir şey olmayacağı için rahattım. Heeseung ve askerlere hiçbir şey olmayacaktı.
Aradan saniyeler geçti. Her an, içeri girebiliriz gerginliğiyle dolup taştı. Bir süre sonra, Yeonjun gelebileceğimizi söylemek adına evden dışarı çıkmıştı. Son kez arkadaşıma döndüm. Şimdi başlıyorduk. Elimi sıkıca tuttu ve beni içeri doğru çekti. O an sanki her şey yavaşlatılmış bir özet gibiydi. Kalbim, her yere basışımda bir tahtanın çıkardığı sesle daha da hızlanıyordu. Sonra görüş açıma o girdi. Önce hiç tanıdık biri gibi durmasa da, onu daha iyi süzünce başıma derinden bir ağrı girmişti. Elimi kafama götürüp acıyla karışık derin bir nefes aldım. Bıçaklandığım sahne gözlerimin önüne gelirken nefes alışverişim kesik kesik olmuş ve hızlanmıştı. Birinin beni tuttuğunu hissetmiştim. Bu Yeonjun'du.
"Ah, Kraliçemiz olacak Bayan Kang. Bu ne güzel bir ziyaret." Gözlerimi açmıyordum ama sesi bile benimki etkilemişti. Hafızam hala tam değildi. Ama onun bana zarar verdiğini artık ben de hatırlıyordum. "Sevgilini neden getirmedin demeyeceğim. Seninle özel bir sohbet yapmak hoş." Sözleri beni şaşırtsa da, asla ifademden taviz vermedim. Yeonjun'un kollarından ayrılıp toparlandım. Ellerimi yumruk yapıp arkamda sakladım. Dişlerimi ağrıdan dolayı birbirlerine o kadar bastırıyordum ki, çenem ayrıca sızlamaya başlamıştı. Bir şey demeden evvel beni süzdü. Yaramı arıyor gibiydi. Sonra olduğu yeri işaret parmağıyla gösterdi.
"İyi gibi duruyorsun."
"Senden nefret ediyorum." Beklemediği bir anda, beklemediği bir cümle kurmuştum. Yine de şaşırmamıştı. Afalladı ama aynı bakışlarıyla bakmayı sürdürdü. Bir adım attım. "Senin yüzünden onu unuttum." Keyiflenmiş gibiydi. Nefretim daha da artıyordu. "O günü anlat. Her şeyiyle." Yarım ağız bir şekilde sırıttı. Başını aşağı yukarı salladı. Koltukları gösterip sanki gerçekten önemsiyormuş gibi oturmamızı rica etmişti. Olayın uzun olduğunu biliyordum. Fakat oturmadım. Misafir gibi gelmemiştik. "Anlat." Ses tonum emir verircesine çıkıyordu ve normalde bunu da sevmezdim. Kuzey Kralı arada Yeonjun'a bakıyor ve ona içinden küfürler ediyordu. Arada ağzından fısıldayarak birkaç tanesini bilerek kaçırıyordu.
"O an hedefim sen değildin. Eğer kendini Kral için feda etmeseydin ne sen bunları yaşıyor olacaktın ne de küçük prens ailesinin katilini öğrenecekti. Onun için de acı olmuştur.'' Arin, nişanlısı hakkında konuşulanı duyduğunda sinirlenmişti. Adamın üzerine yürüyecek gibi olsa da onu Yeonjun durdurmuştu. Saçma sapan bir şey yapsın istemiyordu. ''Cezanı çekeceksin. Buraya o yüzden geldik.'' diye dişlerinin arasından konuştu ama ona cezasını hiç kimsenin haberi olmadan bir suçluyu zindandan çıkararak mı verecektik? Bizim yaptığımız daha anlamsızdı ama Heeseung ve diğerlerine bir şey olmamasını istiyorduk. ''Ah o konu.'' Keyifle gülmeye devam etti ve yerinden kalktı. Mutfağına gidip kendine bir çay koydu ve ardından bize de sormuştu. Onun misafirperverliği kabul edilmezdi. Tezgaha doğru yaslanıp uzaklara doğru daldı. ''Sizi, gizlendiğim yere bu kadar kolay almam tuhaf değil mi?'' Çayından bir yudum aldı. ''Yalnızsınız ve yine de aşırı rahatsınız. Bunun nedeni sizce de bana bir şey yapamayacağınızı bilmem mi? Yoksa buna hazır olmam mı?"
Şifreli konuşması canımı daha çok sıkarken arkadaşımın yanına gittim. Bir anda kendimi tehlikede hissetmiştim. Eskiye dair anılarım her saniye gözlerimin önüne geliyordu ve başım çatlıyordu. İsteksizce Yeonjun'a döndüğümde onun da en az bizim kadar şaşkın ve gergin olduğunu görmüştüm. Bu onun da içerisinde olduğu bir tuzak değildi. Kral ne yaptıysa kendi yapıyordu. "Hala hatırlamadın mı Amon?" Bardağını masaya bırakıp pencerenin yanına ilerledi. Benden ses gelmeyince dudaklarını büzdü. "Eh, planım işe yaramadı ama... Yeni bir plan üretebildim." Sonra pis pis sırıtmaya başladı. "Kızım hala dışarıda ve ne yazık ki ailesini bu olayda kaybetti. Onun hiçbir şeyden haberi yoktu. Çaresizce saraya gitti ve prens Heeseung'a onu kabul etmesi için yalvardı. Onun huyuna gitti. Ah, sonra Heeseung bir kraliçe seçmek zorunda olduğu için, ayrıca annesi de kraliyet üyelerine meraklı olduğu için kızımla evlendi."
Yeonjun bunca zamandır sessizdi ama bunu duyunca direkt ortaya atılmıştı. "Amon zaten kraliçe olacal, boşuna uğraşıyorsun." Kraliçe olacak mıydım gerçekten? Olmak istiyor muydum? Buna mecbur muydum? Bakışlarım yere kayarken, Kuzey Kralı devam etmişti. "Amon bir daha saraya dönmezse, bu nasıl olacak?" Cümleyi algılamam birkaç saniyemi alsa da, içeriye doluşan askerle arkadaşımın yanından uzaklaştırılmıştım. Ellerim arkamdan tutuldu. Arin ve Yeonjun'un benim için bağıran sesleri giderek artıyordu. Evden dışarı sürüklenirken, kendim için değil daha çok içerideki arkadaşlarım için endişelenmiştim.
"Bırak beni!" Arkamdaki adama ne kadar vurmaya çalışsam da, kollarından kurtulamamıştım. At arabası yavaşça bize doğru yaklaştı. Hayır, hayır bunun olmaması gerekiyordu. Avazım çıktığı kadar bağırsam da işe yaramıyordu çünkü bize yardım edebilecek kimse yoktu. Kulübeye yardıma sadece üç asker mi gelmişti? Arin de benimle aynı şekilde evden çıkarılırken asker yüzünü saklayan maskeyi indirmişti. Arabaya bindirildiğimde kim olduğunu tam net görmüştüm. Sunghoon muydu o? Karşımdaki asker ondan kurtulmaya çalıştığım sırada ellerimi tuttu. "Bana vurmayı keser misin artık?" Hareket edemiyordum ama sesi tanımam yeterliydi.
"Heeseung?" O da kuzeni gibi maskesini çıkardı. Saçları karışmıştı ve beni gördüğü için de hemen sinirli hem mutluydu. "Sen... Nasıl?" Ellerimi bıraktı ve işaret parmağını dudaklarına götürerek sessiz olmamı söyledi. Hiçbir şeyi anlamıyordum şu an. "Sana keşifte gidiyorum dedim, sen de keşife çıktın herhalde." dedi alayla. Ağzımı açıp konuşmak istediğimde elini yine kaldırdı. Benim susmamı ve onu dinlememi istiyordu. "Yeonjun'la konuşma dedim, onu bir de serbest bırakmışsınız. Üstelik, seni koruduğumu sanıyordum ama sen tehlikenin kalbindeymişsin. Ve ben bunu şans eseri öğrenmesem, belki de şu an seni gerçekten o adamın askerleri almış olurdu."
Sustuğunda sadece yüzüne baktım. Net hatırlamasam da o gün beni kaybedeceğinden gerçekten korktuğunu herkes söylüyordu. Aynı şekilde yine hissetmiş olmalıydı. "Buradayım." Sözümden sonra gözlerini kapattı. Yüzünü ellerimin arasına alıp bana bakmasını söyledim. Gerçekten korkuyordu. "Öyle olabilirdi ama olmadı. Korkmayalım artık."
"Kralım!" Önceden duyduğum bir muhafızın sesini duyduğumda o tarafa döndüm. Adını bilmiyordum ama onu gördüğüme emindim. Kuzey Kralı'nı yere doğru itekledi ve silahını arkasından ona dayadı. "Haini aldık." Sunghoon'la Arin de arkadan geliyordu. Yeonjun ise tekti. Gitmiyordu ama yanımıza da gelmiyordu. Heeseung elimden tuttu ve arkasını döndü. "Arabaya bindirin, gidiyoruz. Jay, sen ordunun yanına git. Daha fazla geç olmadan onlar da gelsin. Saraya gitme vakti." Onu onaylamış ve kralı bağlayıp arabaya bindirdikten sonra hızlıca kendi adına binerek uzaklaşmıştı. "Gittiğimizde bu durumu konuşacağız." Sunghoon arkadaşıma bakarak konuşmuştu.
"Ama önce saraya varalım." dedi Heeseung ve bana sıkıca sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
limerence ❀ lee heeseung
Fanfic"Şimdi, yine birer yabancıyız birbirimize. Ama bu sefer, birikmiş anılarla birlikte."