Evcilik oyunu.
Sıla her zamanki gibi sabah 7ye çeyrek kala eşine kahvaltı hazırlamak için yataktan fırlamış aynı zamanda yorgun ve ağır bir adımlarla kalkıp banyoya doğru ilerledi.
Banyodaki aynaya istemsizce göz attığında oradaki yansımasından tek bir gün olsa da memnun kalmamıştı. Çekik ve şişik gözler sabah daha kısık ve çirkin gözüküyordu.
Elmacık kemikleri şişkinlik ten artık belirsizleşmiş ince dudakları yarısından yok olmuş ağız içinde ip kadar inceliğe ulaşmıştı.
Hayatından tatmin olmadığı gibi aynadaki yansıması da yaşantısı kadar çirkindi. Kendini mutlu olduğuna inandırmak, tatminsizliğe tahammül ettiğini bildiği hâlde görmezden gelen sanki davranış bozukluğunu yaşadığını saklamak geliyordu içinden. Saçlarını arasında parmaklarını hızlıca gezdirirken inatla toplanmak istemeyen saçlar gergin şekilde sıkılan lastik arasında usluca yukarıya topuz yapılmıştı ve artık Sıla banyodan çıkıp mutfağa yol almıştı.
Kendini yormak istemeyen bir yapısı vardı ama her sabah çalışmadığı hâlde eşi için kahvaltı hazırlamak için ayaktaydı. Her sabah uykulu gözleriyle buz dolabının içinde gözlerini gezdirirken monoton ve renksiz yaşantısının dejavu olduğunu kabullenmek zorunda olduğunu his ediyordu.
Vişne reçeli, peynir, zeytin hepsi birer birey, şahsiyet yalnızlıktan aklını yitirmiş genç henüz 36 yaşındaki Sıla kendini bunalıma girmiş 70 yaşındaki bir bunak gibi his ediyordu. Belki kim bilir çocuğum olsa hayatım farklı en azından biraz olsa da renklenmiş olurdu düşüncesini aklından çıkartmıyor ve her gün bozuk plak filmi gibi aynı şeyi gevelemeye alışkın zihni, her gün olduğu gibi bugünde onu iç içten kemirir, rahatlık vermiyordu. Her şey masada dizilmiş çay koyulmuş ve kocasını yataktan kaldırmak için yumuşak ses tonuyla uyandıran Sıla çatalları almak için mutfağa ağır adımlarla çıkıp son hamle olarak tabakta ekmekleri masaya koydu.
Kocası kahvaltı masasında hızlı bir çatal ardından ikinci çatalı peynire batırıp daha yeni peyniri ağzına koyarken, aceleyle ekmeği reçele bandırıp ağzına atarken, Sıla eşini dikkatle izler ve hafif tombul erkek parmaklarını incelerken yaşantısının sorgular bambaşka hayatı olabileceğini ve hiç bir ortak noktası olmayan biriyle neden evlilik girişiminde bulunduğunu kendi kendine yüzlerce belki de binlerce kez sormuştu.
Kocası masadan gözlerini ayırmadan yemeğe devam ediyor bir televizyona doğru bir masaya doğru bakıp hızlıca kahvaltısını bitirmeye çalışıyordu. Sıla kocasıyla konu bulup suskunluğu bozmaya çalıştı.
- Avusturya'da yaşam çok güzelmiş biliyor musun? Orada insanlar çok mutlu ve rahat hayat geçirirlermiş - dedi Sıla kocasının gözlerine bakarak. Kocası tarafından hiç bir tepki yoktu gözlerini masadan ayırmadan lokma ardından lokmayı hızlı bir şekilde ağzına sığdırmaya çalışıyordu.
- Avusturya'da yeni doğan bebeğin ilk kıyafetlerini devlet hediye ediyormuş, artı başbakan tebrik mektubu yollarmış.
Devam etti inatla Sıla. Ama kocasının anlamsız bakışı Sıla'nın sinirlerinden girip ciğerinden çıkıyordu sanki.
- Sen beni dinliyor musun? - gıcıklık yaparak sordu Sıla.
Kocası nihayetinde gözlerini masadan ayırdı - Bana ne Avusturya'dan benim şimdi yol param yok kavanozdaki bozuk paraları hazırla onlardan yol parası ayıracam dedi.
Her zamanki gibi çayını sonuna kadar bitirmeden masadan kalktı ve aynı aceleyle üst başını değiştirmeye odaya girdi.
Sıla masa başında öylece kaldı dağınık yarı boşalmış kahvaltı masasını kendi hayatına ne kadar benzediğini gün geçtikçe daha derinden his ediyor ve fark ediyordu. Yarım kalmış bardaktaki sıcak çay, yarım kalmış hayallerini, umutları hâlâ sıcak ve beklenti içerisinde olduğunu belirtisi gibiydi.
Boş kahvaltı tabakları, boş aşksız, sevgi hissi olmayan kalbînin göstergesiydi sanki.
Tüm bunları gözden geçirirken çaresizliğe kapılmış ama yeni günden bir ışık, bir umut bekleyen düşüncelerini eşinin sesi kesti.
-Hadi! Ben gidiyorum, kaç tane ekmek alıyım akşama?
Evet duyabileceği en sıradan soru, artık bunaltıcı geliyordu.
Cevabını aldıktan sonra eşi aceleyle çıkıp gidiyor dış kapı kapanıyor ve Sıla tekrar kendi düşünceleriyle baş başa kalmış durumdaydı.
Acaba arzu ettiği evlilik dedikleri kurum bu muydu? Acaba bu kurumu yok etmek için karı koca arasında illaki gürültü patırtı, bir biriyle kavga etmesi gerekiyor mu.
Kocam ve Ben düşünüyordu Sıla.
Biz kimiz? Bir birine destek veren iki oda arkadaşı mı yoksa sadece dost.
Evlilikte heyecan bittikten sonra sırada ne olacağını kimse aklına getirmez.
Ama ilk baştan olmayan heyecan sonradan da gelmiyorsa? O zaman ne olur?
Bu evlilik hiç olmamış gibi yoka çıkar mı?
Bu soruları kafasında kurcalarken Sıla masayı toplamış, bulaşıkları yıkıyor.
Tabakları tek tek silerken bu evliliği hâlâ sürdürmeye kararlıydı neden mi? Çünkü güven verici bir adam vardı onu hiç bir zaman aldatmıcak, birakmıcak ve her zaman yanında olacak biri.
Bu kadar düşünce arasında kendi yaptığı fedakarlıklar ardı arkası kesilmiyordu.
Sıla düşüncelere kapılırken birden yan odadan gelen mesaj sesi böldü.
Sıla koşarak odaya girdi çekyat üzerindeki kocasının evde unuttuğu telefonu ekran kilidini telaşla açtı. Gelen mesaj yabancı numaradandı.
" Günaydın birtanem, ne yapıyorsun? Ben de şimdi işe gidiyorum seni düşünüyorum".
Sıla'nın elleri artık telefonu tutmaya zorlanıyordu. Sadece elleri değil tüm vücuduna hâkim olmakta zorluk çekiyor gözlerini içi kan dolmuştu sanki.
Ayakları titreyerek çekyata oturdu zaif ince elleri öldürülmekten korkan fare elleri gibi dir dir titriyordu.- " nasıl olur bu gelen mesaj benim kocama mı geldi şimdi?! " İç sesi haykırıyordu Sılaya. " O senin zavallı kimseye gereği olmayan, cebinde beş kuruş parası olmayan, sana çocuk veremeyen kocan, o sevimsiz tipli adam, seni bal gibi aldatıyor!"
" Nasıl olur hani kocam kimsenin ilgisini çekmiyordu, hani beni seviyordu ve ben bundan adım gibi emindim?!"
Birden bu soruları geride bırakıp Sıla mesaj atan Onunla iletişime geçmeye karar verdi.
Ve yazmayı başladı...
" Kimsin?! Neden benim kocama yazıyorsun?!"
Sıla çıldırmış gibi cevabı bekliyordu telefonu hâlâ ellerinde tutmaya zorlanıyor, dir dir titreyerek sinir, nefret, kafasını kurcalayan sorular, tüm karmaşık duyguları çamur gibi beynine yapışıyordu.
Gelen mesaj sesiyle fikri bölündü.
Sıla delirmişçesine hızlı bir şekilde mesajları açtı.
" Birtanem şaka mı bu?!"
Sıla titreyerek elindeki telefonu bir düşürüp bir kaldırıp cevap yazıyordu " ne şakası?! Sen şu an benim kocama yazıyorsun!!! Kimsin neden evli erkeklere samimi mesajlar atıyorsun ahlaksız!!!"
Cevap çok bekletmeden geldi.
" Evli mi??? Bana 1 sene önce boşandım karım başka biriyle evlendi bile dedi. "
Sıla'nın sinirleri iyice geriliyordu ve yazismaktansa aramak daha doğru
olacağını düşündü.
Tut... Tuuut ...tuuuuuut...gittikçe uzayan telefon çalması Sıla için oldukça yıpratıcı geliyordu. Açan olmadı...
" Aç telefonu! " Yazdı Sıla Ona.
" Şu an yoldayım otobüsteyim akşama konuşsak olur mu? " Ondan cevap geldi.
" Adam evli boşanma söz konusu bile değil!
Artık öğrendin bunu!"
Ondan gelen cevap Sıla'nı daha çok çileden çıkartıyordu " Bana boşandım dedi ama " Alay mı ediyor bu ?! Sıla tekrar arama tuşuna bastı. Tut... Tuuut... Tut..tut..tut..
Bu seferde meşgule attı! Öfkesinin iyice kontrolden çıktığını fark etti Sıla.
Öfkeli hızlı adımlarla evrakları olduğu çantadan evlilik cüzdanını aramaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evcilik oyunu
Mystery / ThrillerAldatılan kadın onu yerini kim aldığını görmek ister mi? Evet mi, hayır mı?