jason, bir kızı yemekhane masasının üzerine oturtmuş bir şekilde onun bacaklarını okşuyordu. gözlerimi sinirle devirerek elimdeki tepsiyi hızla en köşedeki masaya fırlattım, mümkünse onu göremeyeceğim bir yerde oturmaya dikkat etmiştim, çünkü kızı nasıl yediğini görmek istemiyordum.
içeriye girenleri izlerken aynı zamanda patates kızartmalarımı yiyordum, sağlıklı beslenmekten nefret ediyordum, ve bu yüzden kiloluydum.
livinblack: köşedeki tombul kız sen misin?
edyth: ne
şaşkınlıkla etrafıma bakındım ve gözlerim ile onu aradım.
livinblack: patates yiyorsun
edyth: ne
sinirle elimdeki patates kızartmasını tepsiye fırlattım.
liviblack: aynı zamanda şuan patates kızartmasını tepsiye fırlattın
edyth: beni nasıl buldun
livinblack: adın eşsiz, edyth
edyth: sikeyim, sana beklemeni söylemiştim
tepsimi önümden iterek kafamı beyaz masaya gömdüm ve siyah okul hırkamı başıma örttüm. işte bunu beklemiyordum. ona beklemesini söylemiştim ve beni dinlememişti.
pekala bende söz dinlemezdim, ama bu adil değildi. bu işlerin biraz daha eğlenceli olması gerekirdi.
karşımdaki sandalyenin çekilme sesini duyduğumda tedirgin oldum, büyük ihtimalle karşıma geçmiş oturuyordu ve ben burada hırkamın altında saklanıyordum.
"edyth." onun sesi olduğunu düşündüğüm, kişi konuştu.
"hey, edyth." başıma patates kızartması fırlattı ve, uzun patates kızartması yere düştü. ani bir şekilde başımı kaldırdım ve ona sinirle baktım.
"bana patates kızartması borçlusun."
"pekala benimkini yiyebilirsin." diyerek önündeki tepsideki patetes kızartmalarını benim tepsime döktü.
bakışlarım yumuşarken ağzıma bir patates kızartması attım ve ona bakıp gülümsedim çünkü bana tepki vermeden bakıyordu.
"emin misin?" dediğimde bir kaç dakika sonra beklese de cevap vermeyi akıl edebildi.
"ne konusunda?" önümdeki benim tepsime koyduğu patates kızartmalarını işaret parmağım ile gösterdim.
"onları yemem konusunda," daha sonra devam ettim.
"gerçekten alabilirsin çok büyük bir problem değil, sadece bir tane fırlattın."
yalan söyledim, bu büyük bir problemdi. kimse benim patateslerimi karışamazdı, onları fırlatamazdı ve ben burada yokmuşum gibi davranmazdı. onlar bana aitti ve sadece ben dokunabilirdim.
sadece ben sevebilirdim.
"oh, bende bunu bekliyordum." dedi ve tepsime döktüğü kadar patatesi tepsisine geri döktü.
bu savaş demekti, fındık suratlı calum hood.
bu tür notlar yazmayı sevmiyorum ama michael ile ilgili bir kitap yazmaya başladım. profilimden bakabilirsiniz, adı; pizza
pizza
pizzalar
mavi
pizzalarrrrr
rrrrrrrrrrrr
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hazelnut crying for potato ➳ hood
Fanfiction''bu orospu çocuğunu rahatsız edebilirsiniz."