kulağıma dağınık kıyafetlerimin arasından zil sesi gelen telefonumu yavaş ve uykulu hareketlerle bularak yatağıma döndüm. uzun şeridi kaydırdıktan sonra bir kaç hışırtı karşı taraftan geldi.
"okula beraber gitmek ister misin?"
dün ona telefon numaramı vermiştim, ve bugün beni arayarak uyandırıyordu. bunu görmezden gelebilirdim, ama telefonuma kurduğum çalar saatin, çalmasına daha yarım saat vardı.
"elbette, ama bir saat sonra buluşabilir miyiz?" dedim yatağımda yüzüstü dönerken.
"tabii, evinin biraz ilerisindeki fırının önünde seni bekliyor olacağım."
daha sonra telefonları kapattık ve yatağımda bir kaç dakika oyalandıktan sonra tuvalete giderek dişlerimi fırçaladım ve biraz işedim.
sadece işedim, bu kadardı.
daha sonra üzerime bol bir tişört ve siyah dar pantolonumu geçirdim. saate bakmak için telefonumun kilidine bastım. ekran aydınlandığında buluşma saatimize on dakika kadar bir süre kaldığını gördüm. hızlı hareketlerimle gece hazırlamayı unuttuğum çantamın içine çizim defterimi attıktan sonra botlarımı giyerek evden koşarak çıktım.
onu siyah yırtık pantolonunun içinde fırının önünde beklerken görünce daha hızlı koşarak yanına gittim. nefes nefese kaldığım için kolundan tuttum.
"umarım, çok bekletmemişimdir. " diyerek nefes alış verişimi düzene sokmaya çalıştım.
"daha yeni gelmiştim." diyerek elindeki poşetleri gözlerimin önünde salladı.
"aynı zamanda, kahvaltı yapmayacağını bildiğim için iki tane sandviç hazırladım." kıkırdadım.
"bu gerçekten iyi oldu." diyerek tuttuğum kolundan elimi çektim ve poşetin içinden çıkarttığı sandviçi sol elime aldım.
"içinde ne var?" diye merakla sorduğumda saydam ambalajı açıyordum.
"patates kızartması ve biraz marul." dediğinde ona sarıldım.
sanırım patates kelimesi, onun ağzından çıktığında her zaman mutlu hissedecektim.
daha sonra kollarımı üzerinden çektim ve ambalajı yere fırlattım.
"sen tanıdığım en iyi şeysin, calum," dediğimde güldü.
"patateslerden sonra." ve bakışlarını ısırdığım sandviçe çevirdi. daha sonra o da kendi elindeki sandviçi ısırdı.
"aslında bunu yaparken sabah patates yemenin sağlıklı olmadığını düşündüm." daha sonra ekledi.
"ama sikeyim bu patatesti ve sen her şekilde yerdin." küfür edişine kıkırdadım ve yarıladığımız yolda ileriye bakarken konuştum.
"her zaman." sandviçimi ısırdım ve yukarıya kaldırıp salladım.
"bu şeye tapıyorum." dedim ve bir kez daha ısırdım.
ona baktığımda sandviçini bitirmişti ve ambalajını benim gibi yere atmıştı.
uzun süre yürüdük ve okul kapısından beraber içeriye girdik. jason ile ashlyn aynı anda bizimle içeriye girdi. jason, calum ile bana baktıktan sonra elimdeki sandviçe baktı.
pekala, kimse yolda kahvaltı yapan bir kız görmemiş miydi?
calum omzuma dokunduktan sonra bana gülümsedi ve daha sonra mesaj atacağına dair bir şeyler mırıldanıp gitti. ben de hızla sınıfıma girdim.
livinblack: ders matematik
livinblack: öğretmenimiz sürtüğün teki ve
livinblack: şu boku yapamıyorum
edyth: üzücü
edyth: çünkü bugün sözel derslerim ve çizim dersim var
livinblack: bu kadın ayrımcılık yapmayı kesmediği sürece
livinblack: bu ders için çabalamayı denemeyeceğim
edyth: o bir şey kaybetmeyecek
livinblack: sikeyim haklısın, bir kaç problem için parmak kaldırmalıyım
edyth: yooooksa
livinblack: sınıfta kalırım
livinblack: hadi umurumda olan kısımı söyle bana
edyth: haklısın siktir et matematiği
edyth: çizim için doğdun
livinblack: çizimlerimi hiç görmedin
edyth: görmek isterdim
livinblack: seni çizmeme izin verirsen görebilirsin
edyth: bak
edyth: ne diyeceğim
edyth: belimden yukarısını çizebilirsin
livinblack: ne
edyth: şimdilik sadece iç çamaşırımla
hiç işeyen bir karakter görmediniz mi :-(
ve şey
sonuda!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hazelnut crying for potato ➳ hood
Fiksi Penggemar''bu orospu çocuğunu rahatsız edebilirsiniz."