Arkama, sağıma soluma bakarak dikkatli bir şekilde ilerliyordum. Nerede ne çıkabilir bilmiyordum, o yüzden korkum giderek artmaya başlamıştı. İçimdeki ses hala geri dönmem için bir şansım olduğunu söylüyordu bana ama yine de geriye bakmama karşı dönmüyordum.
Baya ilerlemiştim. Ama yol yine ikiye ayrılıyordu. Sol tarafta olan yerde birkaç evin ışığını görebiliyordum ama diğer taraf zifiri karanlıktı. Hangi taraftan gitmeliyim diye düşündüm.
Nedense ayaklarım beni ıssız yoldan gitmeye zorluyordu. Korkum sanki bedenime tamamen hükmetmiş, kalbim de ağzımdan dışarı önüme fırlayacakmış gibi hissediyordum.
Issız yolda ilerlemeye başladım. Fenerimi yakmam gerekiyordu. Karanlıkta görebileceğim alanlar çok daralmıştı. Hala kendi cesaretime inanamıyordum. Neden bunları yapıyordum bilmiyordum da. Sadece hislerime güvenerek girdiğim bu yolda başıma bir şey gelme korkusu yaşıyordum. Ve kayda değer bir sonuca ulaşmak istiyordum...
O sırada bir ses işittim. Daha doğrusu bir çok ses. Bulunduğum yere az geliyordu o sesler ama yine de duyabiliyordum. Değişikti. Korkutucu seslerdi. Hayvan sesi gibi değildi. Daha çok kilise ayinlerine benzer bir sesi andırıyordu.
Hemen fenerimin ışığını söndürdüm. Ve bastığım yerlere dikkat etmeye çalışarak yürümeye devam ettim. Belli belirsiz ne olduğunu anlayamadığım sesler baya yükselmeye başlamıştı. En sonunda bir ışık gördüm. İlk başta ışık sandığım şey büyük bir ateşmiş, onu fark ettim. Ateşin etrafında da sayabildiğim kadar beş kişi vardı.
Ne yaptıklarını hala çözememiştim. Hiç ses çıkarmamam gerekiyordu ama artık heyecandan ellerim karıncalanmaya başlamıştı. Gözlerim Maria'yı aradı. Tam olarak göremiyordum, daha da yaklaşmam gerekiyordu.
Ben de öyle yaptım. Beni fark edemeyecekleri bir yer buldum ve oraya yerleştim. Fenerim elimdeydi, arabanın anahtarı da cebimdeydi ama yanımda herhangi bir saldırı karşısında kendimi koruyabileceğim bir şey yoktu.
Seslere kulak vermeye çalıştım. Hepsi oldukları yerde büyük ateşin etrafında toplanmış hep bir ağızdan bir şeyler söylüyorlardı. İngilizce konuşmuyorlardı. Rusça hiç değildi. Bildiğim veya tanıyabildiğim dillerin hiçbirine ait değildi.
En sonunda yüksek seslerle anlamını bilmediğim bir cümle söylediklerini duydum. Bunu üç kere söylemişlerdi. Her birinin yüzünü görmeye çalışıyordum bulunduğum yerden. Orada bulunanların hepsi kadındı. Ve evet ! Maria da ordaydı.
Ne dediklerini hala anlayabilmiş değildim ama korkum gitgide katlanıyordu. Bu olanlar hiç mantıklı gelmiyordu. Satanist olduklarını düşündüm ama bu kanıya varabilmem için öncelikle kelimelerin anlamlarını öğrenebilmem gerekiyordu.
O sırada Rusça konuşmaya başlamıştı birisi.
-Sahip olduğumuz tılsımı çevirmeye... Takip eden isimlere karşı! INSIDE SE BNANOM! IN EAINOM ANUANA SANANDER!" diye bağırdı ve diğerleri de bunu tekrar etti. Artık buradan ayrılmam gerektiğini hissediyordum. Kendimi gittikçe daha kötü hissetmeye başlamıştım. Midem bulanmaya ve başım feci derecede dönmeye başlamıştı.
Filmlerde olan o saçma sapan klişe ayin senaryoları aklıma gelmişti. Ses çıkarmamak için ayağımın altında çalı falan olmamasına dikkat ediyordum. Işık gözden kaybolana kadar yavaş adımlarla gittim. Kendimi fark ettirmediğimi düşünüyordum. Biraz olsun heyecanım yatışmıştı ama artık bu karanlıktan kurtulmak istiyordum.
Sonrasında ikinci girdiğim patika yolun başına doğru yaklaştığımı fark edince koşmaya başladım. Hızlıydım. Küçük kar taneleri tekrar düşmeye başlamış, buz gibi soğuk hava yüzüme doğru esmeye başlamıştı ama üşümüyor gibiydim. Aksine yanıyordum. Sanki benimle birlikte etrafımdaki her şey yanıyormuş gibi hissediyordum. Her şey alev alevmiş gibi.
O soğuk havaya ihtiyacım vardı. Yavaşladım ve arkama baktım. Karanlıktan başka bir şey yoktu. Tekrar önüme bakarak koşmaya başladım. Nefes nefese kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRICTOM
Mystery / Thriller"Ruhlar var ateşlerin arasında, her biri yakalanmış kendisini yakacak olana." -DANTE