Bu sözleri karşısında ağzım bir karış açık kalmıştı. Onun direkt olarak olaya dahil olması beklediğim bir davranış değildi. Ve ormanda gördüklerimi de polise daha anlatmamıştım.
Ben bunları düşünürken elindeki boş kadehi masanın üzerine bıraktı ve bana dönerek:
- Bu gece burada kalman çok da sağlıklı olmaz. Evde, biz içeri girdiğimizde bariz birisi vardı. Bundan artık eminiz. Ve tekrar bunu yapabilir. Bu tehlikeyi göze alamayız, dedi.
Benim yerime karar vermişti. Bir anda ipleri eline alması hoşuma gitmemişti. Tam ağzımı açmış bir şeyler söyleyecekken:
- Eşyalarını hazırla bence. Saat sabahın dördü olmuş. Gidelim , dedi.
Bir anda kendimi toparlayarak:
- Gerek yok. Burada kalabilirim. Zaten...zaten uyumayı düşünmüyordum. Bir sunumum var yetiştirmem gereken. Onu hallederim, dedim. Gözlerini dikerek bana anlamsız ve sert bir bakış attı.
- Burada kalman doğru değil, dedi. Sesindeki o soğukluğu resmen suratımda hissetmiştim. Sonrasında da tüm vücuduma yayılmıştı. Karşı çıkmam gerektiğini düşünüyordum ama bu konu hakkında sanki bir şeyler biliyor gibiydi. Merakıma yenik düşerek:
- Neler biliyorsun? Bana da söylemen gerekmez mi? Sonuçta kaybolan kişi benim arkadaşım, dedim.
Tekrar yüzüme grimsi gözleriyle dik dik baktı.
- Emin olduğum zaman bir şeyleri öğrenebilirsin tabi ki de, dedi. Daha fazla üsteleyecek halim kalmadığını fark edince ben de o an pes ettim. Hızlı bir şekilde odama gittim. Birkaç eşyamı çantama koydum. Sonra salona geçerek laptopu ve arabamın anahtarlarını da elime alarak :
- Gidebiliriz, dedim. Önden yürümeye başladı. O sırada duraksadı ve yüzünü bana doğru döndü.
- Arkadaşının odasına çıkmadan tekrar baksak bence fena olmaz, dedi.
Karşı çıkmadım. Çantamı ve laptopu koridorda yere bıraktım ve Polina'nın odasına ilerlemeye başladım. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Edward'ın nefesini resmen ensemde hissediyordum. Ormandaki gördüğüm o durumu Edward'a anlatınca resmen tavırları değişmişti. Belki de işi gereği böyleydi. Bilmiyordum. Ama kesinlikle düşündüğü bir şeyler vardı.
Etrafa bakınmaya başladım. Masasının üzeri zaten boştu. Alıp giden kişi mutlaka o kitapların arasında saklı olan bir şeyler olduğunu biliyordu ki alıp gitmişti. Evime yabancı birinin girdiğini düşünmek bile ürpermeme neden oluyordu.
O sırada giysi dolabına bakmam gerektiğini düşündüm. Dolabın sürgülü kapağını açtım. Gördüklerim karşısında büyük bir şok geçirmiştim çünkü dolabın neredeyse büyük çoğunluğu boştu. Kıyafetlerinin çoğu alınmıştı. Bunu eve giren o kişi almış olmalıydı. Kafamı Edward'a çevirdim. Bir şey söylememe gerek yoktu çünkü anlamıştı. O da kafasını duvara yapıştırılmış olan fotoğraflara çevirdi. Ailesi, arkadaşları ve benimle olan fotoğrafları görmüştü. Hepsi buradaydı. Dokunulmamıştı.
O an nedense Polina hayattaysa ve eşyalarını o almaya geldiyse bıraktığı fotoğraflar canımı çok acıtmıştı. Neyin içine düşmüştü bilmiyordum ama sanki her şeyi ardında bırakıp gitmek istemişti. O an aklımdaki bu düşünceler içinden sıyrılıp:
- Artık gidelim mi? Çok yorgunum, dedim.
Edward da sessizce "tamam" dedi ve ikimizde odadan çıktık. Koridordaki eşyalarımı yerden aldım ve ardıma son kez baktım. Sanki dökülen parçalarımı evden topluyormuşum gibi belli bir süre bakındıktan sonra kapıdan dışarı adımımı attım ve kapıyı kilitledim. Birlikte asansöre doğru yol aldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRICTOM
Mystery / Thriller"Ruhlar var ateşlerin arasında, her biri yakalanmış kendisini yakacak olana." -DANTE