Sabah uyandığımda gözlerimi açmakta aşırı derecede zorlandığımı fark ettim. Gerçi saatin kaç olduğundan haberim yoktu ama yorgunluğumu kesinlikle üzerimden atamamıştım. Yatağın kenarındaki siyah komodinin üzerindeki telefonumu elime aldım ve saate baktım. Saat öğleden sonra ikiydi.
Edward'ın uyanıp uyanmadığını merak ettim. Dikkatli dinlediğimde evden herhangi bir ses gelmiyordu. Hala uyuyor olabileceğini düşünürken birden telefonum titremeye başladı. Arayan Egor'du. Polina ile ilgili yeni bir gelişme olabilir düşüncesiyle hemen telefonu açtım.
- Nasılsın İrina? , dedi Egor normal bir sesle. Boğazımı temizleyip öksürdüm ve :
- İyiyim. Sen nasılsın?, dedim. Her ne kadar toparlamaya çalışsam da sesim uykudan yeni uyandığım için yorgun çıkıyordu. Egor da bunu anlamış olacak ki:
- Yeni mi uyandın? Yoksa ben mi uyandırdım?, dedi.
- Hayır, hayır. Zaten yeni uyanmıştım, "dedim. "Neredesin? Zile bastım ama açmadın," dedi. O anda Egor'a ne söylemem gerektiğini bilemedim.
Dün gece onda kalmam konusunda teklif sunmuş ama ben kabul etmemiştim. Şimdi ise hiç tanımadığım bir adamın evinde kaldığımı söylersem saçma olacaktı.
- Bir arkadaşım çok ısrar etti. Kıramadım, deyiverdim. Sonrasında konuyu değiştirmeye çalışarak:
- Yeni bir haber var mı?, diye sordum. Egor derin bir nefes aldı ama nedense kötü bir şey söyleyecekmiş gibi hissettim. Beş saniyelik bir sessizlikten sonra:
- Olay çok garip bir hal almaya başlıyor. Maria...ifadelerinde tutarsızlık var gibi. Yani ben okumadım tabi ama babam öyle söyledi. Ve bu kayıp ilanından sonra olay babamların elinden alındı. Başka bir yere sevk edildi. Biz de bir şey anlayamadık, dedi. Sesi fazla çaresiz çıkıyordu.
O sırada aklıma Edward ve ona dün anlattıklarım geldi. Acaba o bunu yapmış olabilir miydi? Şimdilik Egor'a bir şey söylememin imkansız olduğunu düşündüm. Olayın aslını Edward'a sormak en iyisiydi. Egor ile fazla konuşmadan telefonu kapattık.
Hemen yataktan kalkıp üzerimi giyindim ve yavaşça kapıya doğru ilerleyip odanın kapısını açtım. Koridora bakındım ama kimse yoktu. Yavaşça mutfağa doğru ilerledim ama o sırada Edward'ın odasında telefonla biri ile konuşmalarını duydum. Yapmak istemiyordum ama yavaşça kulağımı kapıya dayayıp dinlemeye başladım. İngilizce konuşuyordu.
" Olayla artık bizzat ben ve ekibim ilgilenmeye başlayacağız." Dediğini duydum. Bu Egor'un söyledikleri ile de uyumluydu. Ama belki de konuştuğu bambaşka bir olaydı. Emin olmalıydım. Telefonu kapattığını anlayınca hemen sessiz bir şekilde mutfağa geçtim.
Kapının açılma sesini duyduktan kısa bir süre sonra Edward da mutfaktaydı. Hafif bir gülümseme ile :
- Günaydın, dedim. O da aynı şekilde karşılık verdi. Ve sonrasında yüzündeki gülümseme hiç bozulmadan:
- Kapıyı dinlemek yerine bana sorabilirdin, dedi.
Buz kesildim. Anlamasına imkan yoktu. Her şeye bu kadar fazla hakim olması artık canımı sıkmaya başlamıştı. Ben de bir şey söylemeden omuzlarımı silktim. Anlayışlı bir ses tonuyla:
- Arkadaşını merak ettiğinin farkındayım. Ama zaten ne bilmen gerekiyorsa sana söyleyeceğimden emin olmanı istiyorum, dedi.
Cevap vermedim. İki dakika sessiz kaldıktan sonra yüzümü ona çevirip:
- Sen mi olayı soruşturacaksın artık? Öyleyse neden? Bir kayıp olayı ve saçma sapan bir ayin olayı ile Interpol neden ilgilensin? , diye sordum.
- Olaylar aydınlanmaya başlayınca sen de öğreneceksin. Ama şu an karanlıkta kalman en iyisi, dedi. Ben de sessizliğimi korumaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRICTOM
Mystery / Thriller"Ruhlar var ateşlerin arasında, her biri yakalanmış kendisini yakacak olana." -DANTE