Hızla indikleri kırmızı, metal merdiven sarmalının sonuna ulaştıklarında Seokjin kolunu sıkı sıkıya tuttuğu kıza döndü. "Sakın benden uzaklaşma! Sakın kendi başına bir şey yapmaya çalışma!"Jisoo, tuhaf bir şekilde giderek ağırlaşan vücuduyla sendeledi Seokjin'in yüzünün birkaç saniye bulanıklaşmasıyla bedeninin kontrolünü birkaç saniyeliğine yitirmişti. Seokjin sarsılan bedeni yakaladı ve sıkıca kavradı.
"İstesemde kafama göre davranamam zaten Seokjin, bana bir şeyler oluyor anlayamadığım. Kendi bedenimin kontrolünü kaybediyor gibiyim."
"Fazla zamanımız kalmadı. O aptal nasıl bu ihtimali düşünmemiş olabilir ki? Seni kusursuzlaştırdığını düşünüyordum."
"Ne demek istiyorsun?" Onu sürükleyen adımlara ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da sorguluyordu. "Bunu daha öncede söyledin. Daha öncede ' fazla zamanımız kalmadı' dedin. İlk baygınlığımı geçirirken.. bana ne olduğunu söyle. Hangi ihtimalden bahsettiğini–"
"Jisoo, bir şeyleri açıklamaktan cidden yıldım. Şuan bulunduğumuz durumda bir şeyleri açıklamak için uygun değil. Sadece seni ve beni bu lanetten kurtarmama izin ver.—"
Cümlesini bitirmeye kalmadan Taehyung karşılarında bitivermişti. Seokjin hızla elindeki silahı, dağılmış saçları ve terlemiş yüzünde nahoş bir sırıtışla epey kaçık bir görünüm kazanmış Taehyung'a doğrulttu. İki namlunun ucu birbirini karşılarına almıştı.
"Delirmiş gözüküyorsun." Seokjin nefes nefese gülümserken Taehyung'la dalga geçti. "Sen bir de kendime geldiğim zaman beni görecektin. Bakışlarımla bile seni parçalayabilirdim. Bunlar yine iyi hâllerim." Diye yanıtlamıştı Taehyung, sesi sonlara doğru daha da öfkelenirken.
"Bunu neden yaptın? Jisoo'dan ne istedin? O bunların hiçbirisini hak etmedi."
"Onu sevdim Seokjin. Uğruna her şeyi yapacak ve her şeyimi fedâ edecek kadar. Onun için asla yapmayacağım işlere bulaşıp tüm hayatımı, itibârımı ve kariyerimi riske attım. İşte bu aşk."
"Aşk hakkında ne bilirsin ki sen piç! Onu öldürdün ve onu öldürdükten sonra bile ona rahat vermiyorsun! Senin içinde hiç sevgi yok! Sen ulaşamadığının delisi olan kontrol manyağı bir hastasın! "
"Neden geri döndün?! Yoksa sende mi klonu arzuluyorsun ha? Yoksa Jisoo'nun yokluğu ağır mı gelmeye başladı? Acı mı çekiyordun Seokjin? Onun klonunuyla kendini avutmak mı istedin?"
"Beni kendinle bir tutma! Ben, senin gibi hasta değilim! Yanına bırakır mıyım sandın? Yaptıklarını yanına bırakır mıyım sandın? Hesap sormaya geldim Taehyung! Bedel ödetmeye geldim! Jisoo'nun ruhunu senin lanetinden arındırmaya geldim! El yapımı sahte bir şeyle kendini avutmak seni gibilerin işi!"
Daha fazla uzatmadı bir eliyle silahını tutarken diğer eliyle Taehyung'un silah tutan eline bir darbe indirdi. Taehyung'un tetiğe basmasıyla kendini geri çekmiş ve yere atmıştı. Neyseki mermi boşluğa isabet etti.
"Geri de dur Jisoo!" İki adam da aynı anda korkudan ne yapacağını şaşırmış kıza seslenmişti. Sahi, ne yapacaktı Jisoo? Kaçsa nereye kaçacaktı titreyen dizleriyle? Kalsa neyle savaşacaktı eli silahlı iki adamla? Kafasında bin türlü soru, olduğu yere mıhlanmıştı.
Seokjin kendini çöp konteynerının arkasına atmaya çalışırken Taehyung'un olduğu tarafa bir el ateş etti, adamı göremiyordu bir anda gözden kaybolmuş gibiydi sanki. Konteynırın arkasına saklanmak üzereyken omzunda keskin bir acıyla yere düşmüştü. Silahi tutan kolundan vurulmuş ve silah parmakları arasından fırlayıp boşluğa bor yerlere düşüvermişti. "Siktir!" Omzu cayır cayır yanıyordu. Taehyung saklandığı yangın merdiveninden temkinli adımlarla indi. Namlusunun ucunu siyah saçlı adama doğrulturken emin adımlarla adama yaklaşıyordu.
"Lanetmiş, lanetten kurtarmakmış. Asıl lanet olan sensin. Benim hayatımın laneti! Hep bir şeylere engel oldun önümde. Bugün bir lanetten kurtulacak olan benim."
Sürünerek uzaklaşmaya çalışan adamın sırtına basarak durdurdu ve omzundan sertçe tutup sırt üstü çevirdi. Şimdi yüzyüzelerdi, şimdi Seokjin yüzüne doğrultulmuş namlunun ucunu çok daha net ve çok daha yakından görüyordu.
"Bitti Seokjin! Senin hikayende buraya kadarmış."
Bir silah sesi daha duyuldu bu cümlenin ardından. Fakat Seokjin omzu dışında başka bir yerinde ikinci bir yanma hissi hissetmiyordu. Dönüp, Taehyung'un irileşmiş irislerine, buz kesmiş sırıtışına ve donup kalmış yüz ifadesine baktığında silah sesinin Taehyung'un namlusundan çıkmadığını anladı.
Jisoo, Seokjin'in yere düşmüş silahını Taehyung'a doğrultmuş ve onu sırtından vurmuştu. "Hayır, hikayesi biten sensin! " Tetiğe ikinci kez basmış ve adamı bu sefer başından vurmuştu.
Taehyung'un bedeni yere yığıldı. Uzaktan polis aracının siren sesleri duyuluyordu. Birileri polisi çağırmış olmalıydı. Jisoo sendeleyen adımlarıyla Seokjin'e ilerledi. Daha fazla dayanamayıp adamın kucağına düştü. "Şimdi bana ne olduğunu anlatacak zamanın var mı?"
"Yaşlı bir insandan alınan hücrede yaşlı olur. Jisoo öldüğünde 27 yaşındaydı. Seni ise onun hücresinden ürettiler. Doğduğunda direk 27 yaşında olarak doğdun aslında Jisoo. Bu da ömrünü önemli ölçüde kısalttı. 2.5 sene yaşayabilmen bile bir mucize."
Kızın yüzüne dağılmış siyah saçları kanlanmış parmaklarıyla düzeltti. Kolunun acısını unutmuş gibiydi.
"Yani şuan ölüyor muyum?" Jisoo nefes nefese sordu. "Sanırım evet." Seokjin sevdiği kadının ölümüne ikinci kez şahit olacak ne kötülük ettiğini sorguluyordu kafasında.
"Bundan sonra ne olacak?"
"Ben hapse gireceğim." Dedi adam, iyice yaklaşmış siren seslerine kulak kabarttı. "Sen ise cenette."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
clon ☸ vsoo ✓
Fanfic❝platonik olduğu kızı öldüren kim taehyung, onun dnasından kendine bir klon yapar. ❞ ☼vsoo [050620-130921]