Sabah uyandığımda bir süre ağladım. Carmen yanımda uyuyordu. Hector'a rüyamda her şeyi anlatmıştım. Carmen gibi o da şu an her şeyden haberdar mıydı bilmiyordum. İyi mi yapmıştım yoksa kötü mü onu da bilmiyordum. Hector gidip profesörlere çıkışabilirdi. Bu yüzden hapse atılabilirdi. Ona büyük bir yük yüklemiş gibi hissediyordum. Ağlamam bitip yerini sessiz iç çekişlere bıraktığında Carmen'in uykusunda konuştuğunu duydum.
"Hayır, benim annem ölmedi. Ölmedi o."
Hüzünle içimi çektim. Annemin ölümünü henüz atlatamadığını biliyordum. Ben de tam olarak atlatamamıştım. Üstelik Carmen onun intihar ettiğini bilmiyordu. Bilse daha ağır gelirdi. Yatakta doğrulup onun saçlarını okşamaya başladım. Biraz daha mırıldanıp sıçrayarak uyandı. Bana sarıldı ve ağlamaya başladı. Ben de ağlıyordum ama belli etmedim.
"Annemin öldüğünü gördüm yine. Çok kötüydü." Dediğinde şevkatle saçlarını okşadım. Biz sarılmış ağlaşırken içeri Nora girdi. Bakışları üzerimizde kilitlendi. Elinde bir kitap vardı. Yanımıza gelip yatağa oturdu.
"Kabus mu gördünüz?" Dedi yumuşak bir sesle. Başımı salladım. Detay verip onu üzmek istemiyordum. O da annesini kaybetmişti. Carmen benden ayrılıp elleriyle yüzünü sildi. Derin bir nefes aldı.
"Kabuslar rüyalarda kalsın. Bugün maaş alacağız. Hep birlikte gezelim mi?" Dedi neşeli bir şekilde. Nora'nın gözleri parladı. Ben de gülümsedim. Bu, iyi gelebilirdi.Hep birlikte kahvaltı ettik. Bay Bruce, maaşımızı Bayan Grace'e vermişti. O da bize verdi. O kadar mutlu olmuştum ki utanmasam kahkaha atacaktım. Sonunda kolyenin aynısını alabilecektik. Sonunda geri dönebilecektik. Carmen ile birbirimize bakarken çığlık atmamak için zor duruyorduk. Halinden anlıyordum. Yemek bitince Nora üzerini değişmek için yukarı çıktı. Carmen'e sımsıkı sarıldım.
"Çok az kaldı abla. Çok yakında geri döneceğiz." Dedi sevinçle. Hızla başımı salladım. Nora gelene dek salonda volta attık. Aklıma kolyeyi almamız gerektiği geldi. Birimiz Nora'yı oyalarken birimiz de gidip kolyeyi alacaktı. Nora aşağıya mutlu bir şekilde indi. Biz de hemen yola çıktık.Hava bulutluydu ama yağmur yağmıyordu. Yine de yanımıza pelerinlerimizi almıştık. Şemsiye güneşli havalarda kullanılıyordu. Yolda yürürken Nora sürekli konuştu. Aklım kolyede olduğu için düzgün cevaplar veremiyordum.
"Benim bildiğim bir dükkan var. Çok güzel tatlı yapıyorlar. Gidelim mi?" Dediğinde gülümsedim.
"Olur, tatlım. Gideriz."
Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde insanların çok güzel giyindiklerini fark ettim. Erkekler takım elbiseliydi. Kadınların elbiseleri çok zarifti. Yakalarında ve bel kısımlarında işlemeleri vardı. Çoğu tüylü şapka takıyordu. Asiller gibi görünüyorlardı. Bakışlarımızın karşılaştıkları bizi tanımıyor olsalar da başlarıyla nazikçe selam veriyorlardı. Nora'nın bahsettiği dükkana girip cam kenarında bir yere oturduk. Üçümüz de güzel birer tatlı istedik. Tatlılar yarılanmışken Carmen öksürdü.
"Bugün arkadaşım benimle görüşmek istemişti. Şimdi aklıma geldi. Onu görüp geleceğim." Dediğinde mesajı anladım. Kolyeyi almaya gidecekti.
"Tamam. Burada bekliyoruz." Dedim ve ona bakıp göz kırptım. Başıyla onayladı. Carmen yokken aklımdan bir sürü düşünce geçiyordu. Bacağım sürekli titriyordu.
"İyi misin?" Dedi Nora bana bakıp. Gülümseyerek başımı salladım. Nihayet Carmen geldiğinde derin bir nefes aldım. Parayı ödeyip dükkandan çıktık. Nora önümüzde koşturarak giderken Carmen'e döndüm.
"Aldın mı kolyeyi?" Dedim heyecanla. Çantasının içini gösterdi.
"İşte burada. Geriye gerçek kolyeyle değiştirmek kaldı. Onu da hallettik mi geri dönüyoruz."
Gülümsedim. Sonunda Hector'a kavuşacaktım. Bizi kurtaracaktı belki de. Uzaklara gidecektik. Profesörlerin bizi bulamayacağı kadar uzaklara.Eve varınca Bayan Grace'in bizim için hazırladığı atıştırmalıkları gördük. Carmen hemen odaya gitti. Kolyeyi güvenli bir yere saklayacaktı kesin. Ben de Nora'nın yanında kaldım. Masanın üzerinde tarih kitabı vardı. Biraz tarih okumasını isteyecektim. Sonra da ona sorular soracaktım. Nora kitabı okurken Carmen geldi. Ona meraklı bakışlarla baktığımda başıyla hafifçe onayladı. Gülümsedim. Kolyeyi saklamıştı. Bayan Grace atıştımalıkları getirince hepimiz yedik. Daha sonra Nora'ya döndüm.
"Anlat bakalım Fransız Devrimi'ni." Dediğimde derin bir nefes aldı.
"Halk kötü durumdaymış. Çok fakirmişler ve ağır vergi ödüyorlarmış. Kral ise sarayda lüks içinde yaşıyormuş. Sonra halk isyan çıkartıp hapishaneyi basmış. Oradakileri kaçırmışlar. Sarayı basıp kralı ve diğer soyluları hapse atmışlar. Başa Napolyon geçmiş."
Onu alkışladım.
"Tebrikler Nora. En iyi böyle anlatılabilirdi sanırım." Dediğimde gülümsedi. Orada otururken gözüm sürekli Nora'nın kolyesine kayıyordu. Uyurken almaya çalışsak başarabilir miydik acaba? Uyanır mıydı? Bilmiyordum. Yakalanırsak sonumuz felaket olurdu. Kovulurduk ve kolyeyi alma şansımızı tamamen kaybederdik. Carmen bana bakıp gözlerini kocaman açınca bakışlarımı üzerimde gezdirdim. Kolyem parlıyordu. Yerimden fırladım.
"Gitmem gerek." Diye söylenip üst kata doğru koşmaya başladım. Bir elimle de kolyenin üzerini kapatıyordum. Nefes nefese odama girip kapıyı kapattım. Kolyeye bir kez dokundum.
"Kolyedeki taşı alma konusunda ne kadar yol kat ettin?"
Profesör Joseph'ti bu kez. Boğazımı temizledim.
"Kolyenin aynısını bulup satın aldık. Bir iki gün içinde gerçek kolye ile değiştireceğiz."
Nefes verme sesi duyuldu.
"Yarın gece süren doluyor Arven. Yarın gece on ikiye kadar gelmezseniz sonuçlarına katlanırsınız."
Elimi yumruk yaptım. Sinirleniyordum.
"Kardeşim yanımda. Bu kez neyle tehdit edeceksiniz acaba?" Dedim alayla. Profesör güldü. Ben burada üzgünken o gülebiliyordu.
"Orada sıkışıp kalırsınız. Ağaçtan geçen yolu kapatırız. Kendimize başka öğrenciler de bulabiliriz, canım. Bu oldukça kolay olur."
Dudaklarımı ısırdım.
"Buradan dönebilirsem yaşadığım süre boyunca size lanet okuyacağım."
Kolyenin ışığı birden söndü. Bağlantıyı kesmişti. Sinirle iç geçirdim. Profesörlerden gerçekten nefret ediyordum.Carmen ile odada oturmuş kolyeyi alma planları yapıyorduk. Nora ne zaman banyo yapacaktı acaba? Çok hızlı olmalıydık. Carmen bir süre boşluğa bakıp düşündü.
"Nora uyurken ben odaya girip kolyeyi alırım. Elim hızlıdır biliyorsun. Banyo yaparken şu hizmetçi kadın gelebilir. O riski göze alamayız." Dedi ciddi bir sesle. Nefesimi dışarı verdim. Yakalanmaktan deli gibi korkuyordum.
"Haklısın ama uyurken uyanırsa her şeyi yanlış anlar. Biz daha evden çıkamadan herkes öğrenmiş olur. Hırsızlıkla suçlanırız. Hapse atılırız ve buraya sıkışıp kalırız. Risksiz bir şekilde almamız gerek. Nora banyo yaparken ben Bayan Grace'i oyalarım ve sen de hemen kolyeleri değiştirirsin."
Carmen kızıl saçlarını omuzlarından arkaya attı. Böyle yapınca güzel bir plan yaptığını anlıyordum.
"Hadi, yemekten önce biraz bahçede dolaşalım. Az önce yağmur yağdığını gördüm. Yerler çamur olmuştur. Nora'yı düşürürüm ve banyo yapmak zorunda kalır." Dedi ve dudağı yukarı kıvrıldı. Koşarak kapıya gittiğinde elbisemin eteklerini toplayarak arkasından gitmeye başladım.
"Fazla sert itme ama."
Dediğimi duyduğundan emin değildim. Her zamanki Carmen'di işte. Kafasına bir şey koyduğunda tutabilene aşk olsun.Yemekten sonra Carmen ile birlikte odasında kitap okuyan Nora'yı alıp bahçeye çiçek toplamaya indik. Nora çiçekleri seviyordu. Kırmızı güllerin üzerine eğildiğini ve onları yüzünde büyük bir gülümsemeyle kokladığını uzaktan izliyorduk. Güneş batmak üzereydi. Hava serindi ve hepimiz şallarımıza sıkıca sarınmıştık. Carmen yere baktı. Yeterince çamur vardı.
"Nora'nın yanından geçerken ayağım taşa takılmış gibi yapacağım ve hafifçe ona çarpacağım. Çamura düşecek. Sonra banyo zamanı." Dediğinde endişeyle ona baktım. Bana rahatlatıcı bir gülümseme attı. Yavaşça çiçeklerle ilgilenen Nora'nın yanına gitti. Esen rüzgar iyice artmıştı ve hava iyice kararmıştı. Carmen, Nora'nın yanından geçerken takılmış gibi yapıp Nora'ya çarptı. Nora öne doğru ilerleyip çamurun tam ortasına düştü. Hemen yanına koştum.
"İyi misin Nora?" Dedim endişeli bir sesle. Ayağa kalktıp elbisesini silkelemeye çalıştı. Carmen hemen yanımıza geldi.
"Özür dilerim Nora. Ayağım taşa takıldı. Canın acıdı mı?"
Sesi o kadar pişman çıkıyordu ki bana bilerek çarpacağını söylemese kaza olduğuna kesinlikle inanırdım.
"Acımadı ama banyoya ihtiyacım var. Hemen eve girelim. Babam beni bu halde görmemeli." Dedi Nora ve koşarak eve girdi. Biz de arkasından girdik. Hep birlikte üst kata çıkarken kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Nora'nın odasına girdiğimizde Nora hemen çamurlu elbisesini çıkarttı. Banyo yapılan odaya girecekken boynundaki kolyeyi çıkartmayı unuttuğunu hatırladı.
"Arven abla kolyemi çıkartır mısın?" Dediğinde hemen yanına gitti. Kolyeye değen elim titriyordu. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Nora bana bakıp gülümsedi ve odaya girip kapıyı kapattı. Çok geçmeden odadan su sesleri gelmeye başlamıştı. Elimde kolye Carmen'e döndüm. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Eli elbisesinin gizli cebine giderken gülümsemesi arttı. Kolyeyi aldığımızdan beri elbisesinin pek görünmeyen bir kısmına gizli bir cep dikmişti. Kolyeyi orada saklıyordu. Elimdeki kolyeye bakıp iç çektim.
"Sonunda kolyeyi aldık. Kaç gündür bunun için uğraşıyoruz." Dedim neşeli bir sesle. Daha birkaç şey söyleyecektim ama konuşmam kapı gıcırtısıyla kesildi. Carmen'in hemen arkasındaki kapı açılmıştı. Bayan Grace yüzünde tuhaf bir ifadeyle bana bakıyordu. Söylediklerimin ne kadarını duyduğunu bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVINIA~Zamanın Külleri
Ciencia FicciónLavinia, ölüm çiçeği demek. Roma imparatorluğunun baş komutanı olan Titus'un güzeller güzeli kızıdır Lavinia. Ölünce şehrin uzağında bir tepeye gömülür Lavinia. Aylar sonra mezarının üzerinde bir çiçek çıkar. O çiçeğe de bölgede yaşayanlar lavinia i...