Uyandığımda bacaklarıma dolanan eteği fark ettim. Gece uzun gecelik giymezdim ben. Gözlerimi açıp etrafa baktığımda evimde olmadığımı gördüm. Doğru ya bin sekiz yüzlerin İngilteresindeydim. Başımı yastığa attım. Ne kadar aptaldım. Hemen unutmuştum burada olduğumu. Sağıma baktığımda Nora'nın uyuduğumu gördüm. Saat kaçtı acaba? Karşı duvardaki gösterişli saate baktım. Yedi buçuktu. Normalde okul harici bu kadar erken uyanmazdım ama dün gece oldukça erken uyumuştum. Yataktan kalkıp bitişikteki banyoya girdim. Aynanın karşısına geçip yüzüme baktım. Sarı saçlarım dağılmıştı. Gözlerim yorgun bakıyordu. Bakışlarım bordo elbiseme kayınca kaşlarımı çattım. Bir hafta bunu mu giyecektim? Yanımda yedek elbise yoktu. Param da yoktu. Belki Bay Bruce maaş verirdi ve ben de yeni bir elbise alırdım. Sürekli bunu giymem tuhaf kaçardı çünkü. Elimi saçlarımın arasından geçirince gece terlediğimi fark ettim. Banyo yapsam iyi olacaktı. Arkama dönüp tuhaf görünen küvete baktım. Oldukça eski bir modeldi. Yanına yaklaşıp nereden su geldiğini çözmeye çalıştım. Çok güzel, sanırım su dökerek banyo yapıyorlardı. Tabi ya bu zamanda şofben olacak değildi ya. Musluğa göz attım. Sıcak su akmıyordu. Mutfağa inip sıcak su almalıydım. Hızlı adımlarla mutfağa indim. Bayan Grace ve tanımadığım birkaç kişi yemek hazırlıyordu.
"Sıcak su alabilir miyim?" Dediğimde Bayan Grace doğradığı biberlerden başını kaldırıp bana baktı.
"Ne için istiyorsun Arven?" Dedi merakla. Gülümsedim.
"Banyo yapmak için."
Bayan Grace güldü. Neden güldüğünü anlamamıştım. Diğer kadınlar da gülüyordu. Bir süre gülmelerinin bitmesini bekledim. Daha sonra Bayan Grace konuşmaya başladı.
"Sıcak suyla banyo yapmak vücuduna zarar verir. Kraliçe Victorya'nın kuralını duymadın mı hiç? Başka çağdan gelmiş gibi konuşuyorsun."
Dudağımı ısırdım. Buz gibi suyla mı yıkanıyorlardı yani? Hayatta buz gibi suyla yıkanamazdım.
"En azından ılık suyla yıkansam. Kraliçe evdeki banyolara karışmaz diye düşünüyorum. Merak etmeyin çok sıcak su kullanmam." Dedim umutla. Bayan Grace ikna olmuşa benziyordu. Isınmış suyu bana verdi. Olabildiğim kadar hızlı bir şekilde banyoya çıktım. Ne saçma kurallar vardı böyle. Soğuk suyla yıkanıldığını da yeni duymuştum.Banyodan sonra elbisemi giydim ve saçlarımı o ana kadar taradığım en sert tarakla taradım. Saç diplerim acımıştı. Saç kurutma makinesinin olmamasıysa kötüydü. Saçlarımın ıslak olmasını sevmiyordum. İdare edecektim artık. Banyodan çıkıp Nora'nın odasına girdim. Uyanmış, yatakta oturuyordu. Ona bakıp gülümsedim. Kolyesi boynundaydı.
"Gece kolye rahatsız etmiyor mu?" Dedim kolyesine bakarak. Başını iki yana salladı.
"Hayır. Bu kolye annemindi. Kalbime yakın olmasını seviyorum. Annemi kalbimde hissedebiliyorum bu kolye varken. O öldüğünden beri hiç çıkarmadım. Onu yaşatmak için."
Dudaklarımı ısırdım. Bu kolye onun için çok önemliydi. Alıp yerine başka bir tane nasıl koyacaktım? Derin bir nefes aldım. Kapı çalınınca yerimde sıçradım. Nora güldü.
"Kahvaltı hazır Nora. Baban seni bekliyor." Dedi Bayan Grace. Nora'nın yüzü düştü. Açıkçası ben de o adamla birlikte yemek yemek istemiyordum. Yapacak bir şey yoktu ne yazık ki. Nora aceleyle giyindi ve birlikte aşağıya indik. Bay Bruce masanın başında oturmuş kaşları çatık bir şekilde karşıya bakıyordu. Nora yerine oturunca ona döndü.
"Saat kaç?" Dedi sertçe. Nora saate bakış attı.
"Sekizi çeyrek geçiyor baba."
"Ben sana tam sekizde masada olacaksın demedim mi?!"
İkinci yerimde sıçramamda az kalsın tabağımı yere düşürecektim. Bay Bruce öfkeyle Nora'ya bakarken Nora dudaklarını ısırmış önüne bakıyordu. Masadan kalkmaya yeltendi ama babası masaya yumruğunu vurdu.
"O yemek bitecek!"Yemek boyunca Nora'yı izledim. Gözyaşları yanaklarından akarken yiyecekleri çiğniyordu. Babası yemeği bitince kalkıp salona geçti. Bizi duyamayacağı kadar uzaklaştığında sessizce konuşmaya başladım.
"Kalanları benim tabağıma aktar tatlım. Ben yiyince hemen yukarı çıkarız." Dediğimde bana bakıp gözyaşları içinde gülümsedi. Yiyebildiğim en hızlı sürede yedim ve birlikte yukarı çıktık. Nora kendisini yatağına bıraktı ve ağlamaya başladı. Yanına oturdum. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Ne denirdi ki zaten? Sadece on beş dakika geç kaldı diye babasından azar yemişti. Üstelik zorla kahvaltı ettirilmişti. En iyisi konuyu değiştirmekti. Kitaplığa gidip tarihle ilgili kitaplar bakmaya başladım. Üç dört kitap bulup Nora'nın yanına döndüm. Ona biraz tarih anlatırsam olanları unutmasını sağlayabilirdim. Beni dikkatle ve merakla dinledi. Kitaplarda yazılanlara internetten okuduklarımla katkı sağlıyordum. Keşke Nora'nın hafızası silinmeyecek olsaydı da bu dediklerimi hatırlayabilseydi. Uzun bir süre çalıştık. Daha sonra alt kattan gelen kurabiye kokuları çalışmamızı böldü. Bakışlarımı pencereye çevirdim. Hava açık görünüyordu.
"Bahçede piknik yapmaya ne dersin?" Dediğimde Nora yüzünde ışıltılı bir gülümsemeyle bana baktı.Bahçede güzel bir yer bulup piknik örtümüzü serdik. Kurabiyeleri ve içecekleri de örtünün üzerine koyduk. Nora etrafta görünmüyordu. Örtüye oturup etrafa bakınırken arkamdan gelip beni korkuttu. Gülerek karşıma oturdu ve topladığı çiçekleri bana verdi. Pembe ve mor çiçekleri alıp kokladım. Çok güzel kokuyordu.
"Bunları kopardığın için baban kızmasın?" Dedim tedirginlikle. Nora omuz silkti.
"Babam iki çiçeğin eksildiğini anlamaz. Bahçıvan zaten çok yaşlı. O da fark etmez. Hem fark edilse de umurumda değil. Senin için koparttım. Sen buna değersin."
İçtenlikle gülümsedim. Beni çok sevmişti anlaşılan. Birlikte keyifle yiyecekleri yedik. Yemek bitince Nora ile oyun oynadık. Uzun zamandır oyun oynamadığım için yavaş koşuyordum ama bu halim Nora'yı güldürmüştü. Kahkahalar eşliğinde kapıya vardığımızda Bay Bruce'un evden çıkmak için hazırlandığını gördüm. İkimize de baktı ve gözlerini devirdi. Yanımızdan geçerken iyi günler dedim ama konuşmadı bile. Nora ile kıkırdayarak içeri girdik. Nedense Bay Bruce'u sinir etmek hoşuma gitmişti.Bay Bruce akşam yemeğine gelmedi. Ben de Nora ile keyifli bir yemek yedim. Sürekli gülümsüyordu. Yemek bitince Nora'nın odasına çıktık. Biraz Eski Mısır diline çalıştık. Çalışmamız bitince bana bakıp gülümsedi.
"İyi ki geldin Arven abla. Sen gelince bütün can sıkıntım gitti. Hiç gitme olur mu?" Dedi mutlulukla. Gitmeyeceğim diyemedim çünkü taşı aldığım gibi gidecektim.
"Buna sevindim canım." Dedim yumuşak bir sesle. Daha sonra Nora esnemeye başladı. Uykusu gelmişti. Yatağına uzandı. Tom Sawyer'ı okumaya devam ettim. Uyuyunca da kitabı yerine koyup yandaki banyoya girdim. Aynada kendime baktığım anda kapının ardından gelen bir ses duydum. Kapıya yaklaşıp dinlemeye başladım.
"Isabelle seni öldürmek istememiştim sevgilim. Dengeni kaybettin. Hepsi o kadın yüzünden. Senin komşumuzla ilişkin olduğunu söyledi ve ben kendimi tutamadım. Seni bilerek merdivenlerden itmedim. Beni affet. Lütfen, affet beni."
Dehşet içinde kapı deliğinden baktım ve Bay Bruce'un elinde bir fotoğraf olduğunu gördüm. Diğer elindeki içki şişesini dikip sallana sallana üst kata çıktı. Ayağa kalkıp sırtımı kapıya dayadım. Isabelle'nin ölümüne Bruce sebep olmuştu. Onu merdivenlerden itmişti. Zavallı Nora her şeyden habersizdi. Öğrendiğim bu bilgiyle birlikte ellerim titreyerek elimi yüzümü yıkadım. Ses çıkarmadan odama geçtim. Nora tek kalmalı diye uyarılmıştım. Sonra biriyle uyumaya alışıyormuş ve yalnız uyuyamıyormuş. Bana göre saçmaydı ama kurallara uymam gerekiyordu.Yatağıma oturup duyduklarımı tekrar etmeye başladım. Biri, Bruce'a Isabelle'nin komşusuyla ilişkisi olduğunu söylemişti. Daha sonra muhtemelen bu yüzden kavga ederlerken Bruce, Isabelle'yi merdivenlerden itmişti. Belki yanlışlıkla olmuştu ama anlayıp dinlemeden kavga etmek kötü bir şeydi. Nora hiçbir şey bilmiyordu. Bu düşünceler içinde yatağa uzandım. Aklıma Carmen düştü. Diğer evrende kaç saat geçmişti acaba? Filmi bitirmiş miydi? Ona dondurma götürmemi bekliyor muydu? Gözlerim dolunca çenemi sıktım. Ağlayıp güçsüzleşemezdim. Nora'nın hayatını biraz daha renklendirip buradan gidecektim. Belki Bay Bruce ile de biraz konuşma şansım olurdu. Eğer ortada gerçekten bir kaza varsa bunun için kendisini suçlamamalıydı. Gerçi hafızası silinecekti ben gidince ama en azından bir süre mutlu hissedebilirdi. Bu düşüncelerle uykuya daldım.
Rüyamda Carmen ve Hector ile sahilde yürüyorduk. Carmen elimi sımsıkı tutmuştu. Beni bir daha bırakmayacaksın değil mi dediğinde gülümseyerek evet dedim. Beni özlediklerini söylediler. Çocukluğumdan beri rüyaların özel anlar olduğunu düşünüyordum. Sanki rüyamızdakilerle iletişime geçebiliyormuşuz gibi. Hector bizden arkada kalınca Carmen'e yaklaştım.
"Profesörler bana tuzak kurdu. Beni zamanda yolculuğa çıkarttılar. Ölümsüzlük elde edebilmek için bana görev verdiler. Lütfen, beni bul. Profesörlerin gönderdiği adres bilgisayarın yanında."
Carmen kaşlarını çattı.
"Zamanda yolculuk mu? Filmlerdeki gibi mi?" Dedi hayretle. Başımı salladım.
"Evet. Hector'a haber verme. Ailemizle ilgili bir konu bu. Laboratuvarı bulunca bana ulaşabilirsin. Birlikte kaçma planı yaparız."
Hector geldiği için konuşmamız bitti. Rüyamda bile Carmen'in gerçekten bunları duymuş olmasını diledim. Ona ihtiyacım vardı. Hiç olmadığı kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVINIA~Zamanın Külleri
Bilim KurguLavinia, ölüm çiçeği demek. Roma imparatorluğunun baş komutanı olan Titus'un güzeller güzeli kızıdır Lavinia. Ölünce şehrin uzağında bir tepeye gömülür Lavinia. Aylar sonra mezarının üzerinde bir çiçek çıkar. O çiçeğe de bölgede yaşayanlar lavinia i...