18 yıl önce
Büyük Choi kraliyetinde halkın anlamlandıramadığı bir sessizlik hakimdi. Daha kasvetli bir hava vardı diğer günlerin aksine. Uzun zamandır yağmayan, kuraklığa sebep olup halkı zor durumda bırakan yağmur gelecek gibiydi. Bu halkın refahı için güzel olurdu, ama bilmiyorlardı ki havanın böyle olmasının sebebinin ileriki yıllarda onları bekleyen yeni bir savaşı işaret ettiğini.
Sarayın içinde de durum farksızdı, herkesin tedirgin olduğu elleri titreyerek yemek hazırlayan aşçılara kadar hissediliyordu. Bunun sebebi açıkça belliydi ki kralın sinirli bir şekilde görüşmeye çağırdığı sarayın birkaç ileri geleni ve kahindi.
Kral ileri geri salınarak, gergin çenesini iki yana çevirip bir türlü karar veremeyen edasıyla sinirle soluyordu bir yandan. Nasıl yapabilirdi böyle bir şeyi ona aklı almıyordu. Gaddardı, acımasızdı ama onu gerçekten çok sevmişti. Oysa o şimdi.. ah, başka çaresi yoktu bunun.
Muhafızların açtığı kapının ardından, iki askerin tuttuğu, perişan haldeki kraliçe, ve kucağındaki bebeğiyle birlikte yere atılmıştı. Devlet adamları acıyan gözlerle, ona ve bebeğe, yakından gördükleri kaderlerine acıyorlardı.
" Bomo, annem neden ağlıyor? "
*Bomo = bakıcı
Bakıcı dimdik dururken, elini sımsıkı tuttuğu veliaht prense nasıl bir cevap vereceğini bilmiyordu. Gözlerini sıkarak sessiz kalıyor, annesinin gözleri önünde öldürüleceğinin onu ne kadar etkileyeceğini bilse de kralın sözlerine karşı gelemiyordu.
San, Choi krallığının ilk ve muhtemelen tek veliaht prens adayı, 6 yaşındayken karşılaştığı bu duruma anlam veremiyordu. Yine de o babasından farksızdı, babasına benzer büyütülmüştü. Sakin, umursamaz, ve gerektiğinde acımasız olması gerektiğini biliyordu. Yaşıtlarının aksine, bir tavşanı şirin değil de av olarak görmeyi, insan öldürmenin sebebi varsa suç olmadığını öğretmişleri ona. Ve o da bu adaptasyon içinde değişmeden kalamamıştı.
" Bomo, prensi odadan çıkarın, komutan Lee ile atış talimi yapsınlar. "
Bu sözler kraldan değil, yanındaki vezirden çıkmıştı. Şayet kralın şu an hiçbir şeyi düşünecek hali yoktu. Bomo baş onayıyla krala selam vererek büyük odadan çocukla çıkarken, oda hâlâ ağlama sesleriyle kaplıydı." Kraliçe Suyeon! "
Büyük bir bağırış kapanan kapıya eşlik ederken, kral öfkesinden kılıcını kınından çıkarmış, yerde oturan kadının boynuna dayamıştı. Nefesini güçlükle alıyor, burnundan soluyordu kızgın bir boğa gibi.
" Nasıl yaptın bunu bana? Sonucunun bu olacağını hiç mi düşünmedin? İğrençsin, sen de bu çocukta iğrenç! "
Oda sessizdi, hepsi biliyordu ki, kraliçe büyük bir günah işlemişti. Acımasız kocasından nefret ediyordu, onu çocuk yaşta cariyesi olarak alıp ailesinden koparmasından, ona karşı olan bu takıklığından. Keşke güzel olmasaydı ve bu kral onu görmeseydi, belki ailesiyle mutlu bir hayat sürecekti. Şimdi bu sarayda mahkum oluşunun 7. yılıydı. Krala veliaht olabilecek bir erkek çocuğu vermişti. Neden hâlâ onu bırakmıyor, başka cariyeler seçmiyordu. Yeni doğan çocuğunun ondan olmadığını kendisi de bilmiyordu, doğumun bir sonraki günü, daha halka yeni bir prensin geldiği açıklanmamışken, gizli mektupları ortaya çıkmıştı. Sevgilisinin ona yazdığı, ve kendisinin cevap olarak bu çocuğun ondan olduğunu söylediği mektuplar. Bugün burada oluşunun sebebi buydu.
" Bütün krallığa, kraliçe Suyeon'un ve bebeğin doğum esnasında öldüğü fermanı duyurulsun. Yas ilan edilsin. "
Kadının kucağından bebeği almasının ardından, gözlerinin önünde sevdiği bu kadının ölümüne dayanamayacağını bildiğinden onu asarak öldürmeleri emrini vermişti. Çünkü bir kere kraliyete giren kişi hep bu soydan sayılırdı, ve kraliyetteki insanların kanı dökülmemeliydi kurallara göre. Burada yaşanan bu olaylar dışarıya çıkmayacak, eğer birisinin söylediği öğrenilirse cezası yine ölüm olacaktı.
Kral kucağındaki, karısının ve bir başka adamın bebeğine baktı. Bebek onca ağlamaya, bağırmaya karşın bir kere bile ağlamamıştı. Sadece büyük, tatlı gözleriyle onu tutan adama bakıyor, arada gülümsediğinde kral ona tiksindiğini belli eder şekilde bakıyordu.
" Bu bebeği nehire atın, boğulur ölür ya da başka bir yere gider, umrumda değil. Sadece çabucak kurtulun. "
Bebeği muhafızlara uzatırken aniden kendini öne atan bilge kahin, muhafizdan önce bebeği kucağına almıştı. Bebeği alır almaz aklına dolan fazlaca bilgi ile titreyen, garip kelimeler sayıklayan kahin herkesi korkutmuştu.
" Kralım! Bu bebeği öldürürseniz ülkeniz yakın zamanda girdiği bir savaşı kaybederek yıkılmaya mahkûm olacak. "
Telaşla söylediklerinin ardından, kral o bebeği bir yere bırakmalarını söyleyecekti ki kahin bunu öncesinden tahmin etmişti bile.
" Bu kehanet kitaplarının krallığımız için yazdığı, korkunç günlerin gelmesini başlatan o çocuk. Eğer bırakırsak ileride bir gün krallığı devirmek için gelecek olan büyük savaşçı. Onu yanınızda gözetim altında tutmanız gerek. Yoksa felaket çanları bizim için çalacak, büyük bir savaşla karşı karşıya geleceğiz. Önlemi şimdiden almamız gerek. "
Kral derin bir nefes aldı, bu çocuk neden baş belası olmuştu şimdi. Kraliçenin yaptığı zina ile gelen çocuk, lanetli olmalıydı, ya da kara büyücülerin işiydi, başka açıklama olamazdı. Hâlâ kıkır kıkır gülmeye devam eden, zararsız gibi görünen bebeğin tüm bunlara sebep olabileceğini kim bilebilirdi ki?
" Felaket çanlarını çaldıracak olan büyük savaşçı, Choi Jong-ho, bundan sonra kraliyette, gözetim altında kalacaktır. "

ŞİMDİ OKUDUĞUN
the end of royalty | ATEEZ
FanfictionYunho yanlış Choi'yi kaçırdı. Kimse bunun bir devrimin başlangıcı olacağını bilmiyordu. ' 왜 날 이해하지 못하니? ' 2ho + Seongjoong Woosan + Minsang