4- a life full of lie

83 20 5
                                    

•••

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

•••

Küçük prens tüm bu olanlara anlam veremiyordu. Sadece bir günlüğüne, mahkum olduğu monoton hayatın dışına çıkmak istemişti ama sonucun böyle olacağını bilseydi bunu yapmayı aklının ucundan geçirmezdi. Dört duvar arasında yaşadığı sakin hayatının bir anda böyle alt üst olması onun suçu muydu? 18 yaşında özgür hissetmeyi istemişti, şimdiyse hiç bilmediği bir yere sürükleniyordu ve bu kesinlikle iyi değildi.

Jongho için açıldığı bu yeni dünya beklediğinden çok fazla karışıktı, yıllarca onun için uygun görülen bir yaşama düzeni vardı. Neredeyse her gün aynı saatlerde kalkar, babasından ne kadar işe yaramaz olduğuyla ilgili azar yer ve günün çoğu saatini camdan dışarıyı izleyip hayaller kurarak geçirirdi.

İnsanların acımasız ve kötü olduğunu biliyordu, bunca zamandır da onlardan uzaktı çünkü hapsedildiği odasında tek bir insanla bile iletişim kurmasına imkan yoktu. Ama dışarıya adım attığı ilk anda karşısına çıkan tehlike, neden tehlikedeymiş gibi hissettirmiyordu?

Gözleri kapalı, elleri bağlı bir şekilde birkaç saattir yürüyordu. Peşinden gittiği kişinin, isminin artık Yunho olduğunu biliyordu, onu öldürmeyeceğini söylese bile bu söz Jongho'ya güven vermeli miydi? Şu anlık güvenmekten başka çaresi yoktu. Çünkü sadece Seonghwa'nın bildiği gerçeği bulan tek kişi oydu.

" Nereye gidiyoruz? Ne kadar kaldı? Seonghwa- "

" O iyi, Hongjoong ile önden gitmesi gerekiyordu. "

Diğer sorularına yine yanıt alamamıştı, bu yüzden pes etti, derin bir nefes aldı. yorulmuştu, adım atmayı bıraktığında oturmak için yerin uygun olup olmadığını bile bilmiyordu. önünde yürüyen kişi ipi çekmeye devam ettikçe bilekleri acısa bile bunun hakkında tek kelime dahi etmedi.

Yunho arkasındaki kişinin gelmediğini fark edince adımlamayı durdurdu, oturabilmesi için prensin kolundan tutarak yönlendirmişti. bağdaş kurarak tam karşısına oturdu, ikisinden de ses çıkmıyordu. Yunho mataralardan birini alıp onun ağzına uzatırken diğer eliyle çenesinden tutmuştu. Gözleri kapalı birkaç yudum içse de çoğu ağzından akıp boynuna doğru bir yol izlemişti.

Yunho birkaç saniye daha sessizce durup onun yüzünü izledi, ardından gözlerindeki bezi aşağıya doğru sıyırdı. İkisinin gözleri buluşunca, sanki tüm sırları da ortaya çıkmış gibiydi. Sanki büyük bir şimşek aralarında çakmış, enkazının altından ikisi de kurtulamamış gibi bir hüzün dalgasına kapılmışlardı.

Haksız da değillerdi. Jongho böyle bir son beklemiyordu, abisi adına ölmek için yetiştirilse de buna bir türlü inanmak istememişti. Yunho için böylesine masum bir çocuğa acı çektirmek zorunda oluşu dünyaya küsmesine sebep oluyordu. İkisi de bilmiyordu, hayatları böyle olmak zorunda mıydı cidden?

the end of royalty | ATEEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin