_____
Akşam mı yoksa sabah mı oluyordu kestiremiyordu, güneş yeni mi doğuyordu yoksa batmak üzere miydi bunun ayrımını yapamayacak kadar yorgun hissediyordu küçük prens. Saatlerce konuşmadan yürümüşlerdi, birkaç kere su içmek için durduklarını, ayrıca uzun bir süre önce küçük bir parça çörek yemek için verdikleri molayı anımsıyordu.
Nereye gidiyorlardı böyle? Çekiştirilmekten bilekleri acıyordu, bacakları ise yürümeyi çoktan reddetmişti bile. Önündeki asker nasıl bu kadar dayanıklı olabiliyordu ki? Aldığı eğitimler sonucunda olmalıydı, Jongho bir odaya tıkılanın sadece kendisi olduğunu unutuyordu bazen.
" Az kaldı, birazdan saraya ulaşmış oluruz. " Uzun zamandır konuşmayan askerin de sesinin boğuk olması onu şaşırtmıyordu. Ama saray..nereden çıkmıştı şimdi o? Yolun ilerisinde görülen büyük yapıyı görebiliyordu, bu saray Choi krallığına ait değildi. Bu da demek oluyordu ki..
Devlet topraklarından çoktan çıkmışlardı. Öyleyse neredeydiler? Sadece Kim ve Kang krallığı ile sınırları vardı, yani onu kaçıranlar bu iki düşman devletten birisi olmalıydı.
Düşünceler içinde, kalan yolu da bitirdiklerinde önce muhafızların açtığı büyük bir kapıdan geçtiler. Sonra cıvıl cıvıl bir bahçe onları karşıladı, kendi saraylarının aksine buranın hiç de kasvetli bir havası yoktu. Soğuk olmasına rağmen, dışarıdaki insanların içi sıcak görünüyordu. Ayrıca çoğu insanın yüzünde gülümseme olduğunu fark ediyordu, en ciddi olması gereken askerler bile mutlu görünüyordu.
Bunun şaşkınlığını atlatamadan, sarayın kapılarından geçtiler, koridorlar yürüyüp bir yığın insana selam verdiler ve en sonunda diğer taraflardan daha lüks gözüken bir bölmeye geldiler. Açılan kapının ardından, içeri doğru itildiğinde tökezleyip düşmemek için zor ayakta durmuştu.
" Biraz burada bekle, hemen geleceğim. Sakın yanlış bir şey yapayım deme yoksa gerçekten kötü olur. "
Uyarısını aldıktan sonra, daha ne olduğunu anlamadan üzerine kapanan ve ardından kilitlenen kapıyla donakaldı. Özgürlük için kaçtığı kulesinden, yine başka bir kuleye hapsedilmişti. En azından burada babası kadar acımasız davranabilirler miydi ona? Yapmazlardı değil mi?
Cam kenarında bulunan yatağa oturup etrafta gözlerini gezdirdi. Kesinlikle önceki kulesi gibi değildi burası. Daha sesliydi, daha çok insan vardı ve kimse birbirine sinirli görünmüyordu. En azından negatif bir aura yaymıyordu etrafa, Jongho'nun ilk izlenimi buydu.
Nasıl olduğunu anlayamadan, aniden korkuyla gözlerini açtı. Ne ara uyuyakalmıştı? Yatak çok rahattı, birden uzanmış ve birkaç dakika içinde uyumuş olmalıydı. Onu uyandıran şey, kapısından gelen kilit açılma sesiydi.
Odaya önce onu kilitleyen kişi girdi, yanına gelip kıyafetinin ensesinden tutarak ayağa kaldırdı hiç zorlanmadan.
" Diz çök, prens geliyor. "
Kendisi zaten bir prensken neden başka bir krallığın prensine diz çöküp saygı göstermesi gerekiyordu ki? Elbette yapmayacaktı, hırçınca kolunu çekiştirerek yanındakinin tutuşundan kurtulmaya çalıştı. Karşılığındaysa dizlerinin arkasına bir tekme yemiş, istemsizce dizlerinin üzerine yere düşmüştü.
Kapının ikinci kez açıldığını duyduğunda başını yerden kaldırdı. İçeriye giren kişiyle gözleri kamaşmıştı, prens demişti ama sanırım bir melekle karşılaşmıştı. 18 yıl boyunca gördüğü kişi sayısı kısıtlı olsa da, daha önce hiç bu kadar güzel bir yüz görmediğine emindi. Ona doğru attığı her bir adım da, gerilmesine engel olamıyordu. Kimdi bu yürürken bile etrafa ışıklar saçan kişi?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
the end of royalty | ATEEZ
FanfictionYunho yanlış Choi'yi kaçırdı. Kimse bunun bir devrimin başlangıcı olacağını bilmiyordu. ' 왜 날 이해하지 못하니? ' 2ho + Seongjoong Woosan + Minsang