2- is it really me?

121 23 14
                                    

•••

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

•••

Pencere kenarında geçirdiğim 18 yıl, burada kurtulma umuduyla beklemiştim hep. Ama beni kurtaracak kimse yoktu, her gece yıldızları izliyor, onlardan birisinin annem olduğunu bilerek gülümsemek için bir neden buluyordum. Ama bu hayattan bıkmıştım, bu odaya hapis olmaktan, sarayın dışına çıkamamaktan.

Öğle saatlerinde olduğumuzu hissediyordum, bu zamanlarda, güneş en tepedeyken kılıç talimi yapılırdı. Yaşıtlarım, hatta daha küçük çocuklar bile çok iyi savaşmayı öğrenirdi. At sürmeyi ve ok atmayı, dövüşmeyi, birkaç sporu. Hem daha fazlası da vardı, diğerlerinden daha bilgili gözüken çocuklar için özel eğitimler; sanata ilgisi olanlar için resim ve müzik dersleri, hayal ettiğim ama benim için imkansız olan şeylerdi bunlar.

Derin bir nefes aldım, pencere pervazına kollarımı ve başımı yaslamıştım, hava bugün çok güzeldi ve ben buraya tıkılı kalmıştım. O sırada herkesin eğilip selam vermesine neden olacak birisi talim alanına girmişti, alışık olduğum bir görüntüydü bu. Tüm asaletiyle veliaht prens San, karizmatik yüzü ve ciddiyetiyle tüm herkesin ona odaklanmasına sebep oluyordu. 24 yaşındaki genç, yakışıklı ve güçlü prens. Choi krallığının vasisi olabilecek tek kişiydi. Çünkü ben, Choi Jongho, hain bir kadının çocuğu olarak hiçbir şey hak etmiyordum.

Bakışlarımı dışarıdan çekerken kapıma yakın adım sesleri dikkatimi oraya yönetmeme sebep olmuştu. Odama çok fazla insan gelmezdi, hatta çok gelmezdi. Arada kral uğrar ve beni azarlar, canı istediğinde de döverdi.

" Prensim, öğle yemeğinizi getirdim. "
Ve tabii bir de Seonghwa hyung. Belki de beni koruyan, kendimden bile koruyan tek kişi, hayatımdaki tek renk oydu. Bakıcım olan kadının görevi bitmeden önce benim için bulduğu bakıcıydı, genç olmasına rağmen 3 yıl önce geldiği gibi benim için çok şey yapmıştı.

" Hyung! "

Elindeki tepsiyi alıp kenara koyduktan sonra koluna tutunarak hafifçe başımı yana eğmiştim. Çattığı kaşlarıyla bana bakarken daha şirin bir ifade yapmaya çalışıyordum.

" Bu bakışları hiç sevmedim. Kabul edemeyeceğim bir şey isteyeceksin değil mi? "

Beni hemen anlıyor olmasına sevinerek geriye çekilmiş, yerimde dikleşmiştim. Kısa bir süre pencere tarafına baktıktan sonra ona dönerken derin bir nefes almıştım.

" Dışarı çıkmak istiyorum. Hemen hayır deme, dur! Kimse görmeden hemen ormana gidip geliriz, şimdi herkes abimi izliyor, fark edilmez bile yokluğum lütfen. Hem ben senin prensinim, nasıl karşı gelebilirsin? "

Hızlıca, aklımdaki her şeyi sıralayıp onun da kafasını karıştırırken sözlerim bittiğinde iç çektiğini görmüştüm.

the end of royalty | ATEEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin