"Ağla kızım ağla
Geçmişin için ağla
Yaşadığın hayat
Ve bu lanet için ağla"Notu okumayı bitirdiğimde kapı açılmış içeri Doğukan ve Savcı Bey girmişti. İkisi de yerde çömelmiş bana bakakalmıştı. Elimi ağzımdna çekip diğer elimdeki notu pantolonumun içine sıkıştırmış ve hızla ayağa kalkmıştım. Doğukan yüksek ihtimalle fark etmemişti ama savcı beyin gözlerinin benim üzerimde olduğuna yemin edebilirdim.
"Kuzen savcı bey Efsun'un adresini ve telefon numarasını istiyor."
"Ben de yok."
"Ya bakıver işte-"
"Doğukan! Yok dedim. Eğer kayıtlardan bakılması gerekiyorsa Kayra'ya git!"
"Heee tamam ben gideyim şey... Hadi gidek!"Doğukan, savcıyı kolundan çekiştirerek odamdna çıkarmıştı. Biraz soluklanmak adına masama yaklaşırken telefonum titremişti. Gözüm korkuyla telefona giderken ekrandaki, Gülfem Abla, yazsını görmüştüm. İçimden derin bir oh çekerken mesajı okumuştum.
Gülfem Abla
Kızım dedenin heyheyleri her zamanki gibi üstünde
Şirketteki olayı duymuş
Bu gün geleceğim diye tutturdu zor vazgeçirdim
Gelince kavga çıkmasa olur mu?
Kalbi ağarıyor bu aralar zaten?Ben
Kavgayı çıkartan ben değilim.Gülfem Abla
Anlıyorum kızımBen
Ama biraz daha sakin olmayı denerimKonuşmadan çıkıp çantamı almıştım.
"Ne olursa olsun çaktırmamak en iyisidir." deyip kendime gaz verdikten sonra odamdan çıkmıştım.
#
Eve girdiğimde masada oturan dedem, çağan ve dokuğan ile göz göze gelmiştim. Sanki hiçbir şey olmamış gibi çantamı yardımcıya verip masaya her zamanki yerime oturmuştum. Dedem derin bir nefes alıp, hasbinallah, derken önündeki bezelyeyi yemeye devam etmişti.
"Bu arada dede efsun hakkın rahmetine kavuştu kalbine bıçağı bi gömmüşler kız gitti. Amel defteri kapandı."
Ağzıma götürdüğüm çatal doğukan'ın söylediği şeyle havada kalmıştı. Dedem çataları hafif masaya dayayıp bana bakmıştı.
"Evet suçlu da senmişsin, Çağan öyle dedi."
"Evet benim."Dedem bu cevabımı beklemiyormuş gibiydi. Kaşlarını çatmıştı. Gülfidan abla yandan sahte bir öksürükle beni uyarmıştı.
"Yani... Öyke düşünüyorlar. İlk şüpheli benim."
"Bence de sensin."
"Bence de benim ama neyse..."Doğukan olduğu gibi kalmıştı.
"Harbi sen mi öldürdün kadını? Hepsini mi? Komplesini mi?"
Gözlerimi devirirken masadan kalkmıştım.
"Muhteşem eğlenceli sorgu yemeği için teşekkürler . İzninizle ..."
Merdivenlere yönelmişken dedem çatal ve bıçağını sertçe masaya bırakmıştı. Bu sefer ben de ona dönerken sahte bir sırıtmayla bana bakmıştı.
"İzin vermiyorum. Gel ve otur."
"İzin almıyorum, o sadece bir nezaket gösterisiydi. "
"Ne olursa olsun bu masadan kalkıp gidemezsin önemli bir şey konuşuyorum."
"Tamam konuş dinliyorum."
"Lavin gel otur."Derin bir nefes alıp bir iki basamak aşağı inmiştim herkes masaya gideceğimi sanırken çantamı yardımcının elinden alıp kapıya uzanmıştım.
"Lavin eğer bu akşam o kapıdan çıkarsan tekrar eve gelme."
Doğukan arkadan saçma hareketlerle, yapma, demeye çalışıyordu. Çağan ise patates püresini yemeye devam ediyordu. Göz devirerek kapıdan çıktığımda dedemin bağırışları dışarıya kadar gelmişti.
Elimden geldiğince yavaş hareketlerle evden uzaklaşırken dış kapının açılma sesiyle biraz olsun duraklamıştım. Bir kaç saniye sonra ise bileğimde hissettiğim elle sert bir çekişle dedemle burun buruna gelmiştik.
"Sen kimsin ki benim sözümün üzerine söz söylersin Öksüz kal-"
"Ben Lavin Atısoy! Sen istesen de istemesen de tek kızının kızıyım! Bunu her ne kadar 25 yılda kabullenemesen de! Benden nefret etsen de bu gerçek. Duydun mu beni? Şimdi bırak bileğimi ihtiyar yoksa çok fena olur!"Dedemin elleri yavaşça gevşerken kolumu hızlıca çekmiş ve dolan gözlerimi saklamak istercesine arabaya binmiştim. Anahtarı üzerinde olan arabayı çalıştırmıştım. Evin bahçesinden çıktıktan sonra ayağım gaza gitmişti. Sonuna kadar gaza bastıktan sonra kendimi bırakmıştım. Otoban bu saatkerde boş olurdu. Bir yarım saat kadar yüksek hızla gittikten sonra birazcık yavaşlamıştım . Telefonumun çalmasıyla düşümcelerimden sıyrılıp kulaklığı takmıştım.
"Alo?"
"Alo Lavin Hanım ben Buse."
"Dinliyorum."
"Benden arabanızın ve ofisinizdeki çekmecenin kamera kayıtlarını incelememi istemiştiniz."
"Evet."
"Araba kamerası temiz ancak... Çekmece kamerası sabah saat sekziden sonra bir darbe ile kırılmış."
"Ne? O kameranın orada olduğunu kim biliyor ki kim kırsın?"
"Bilmiyorum Lavin hanım."
"Tamam kapa."Arabayı her zaman gittiğim kafeye sürmeye başlamıltım.
#
Kafeye gelsiğimde bahçeden herhangi bir masaya oturmuştum. Garsonlar etrafımda dönerken sadece sade kahve ve kepekli bükivi isteyip beklemeye başlmaıştım.
"Lavin Hanım?"
Kaşlarımı çatarak arkama döndüğümde Savcı Bey ile karşılaşmıştım. Ayağa kalkıp onunla tokalaşırken gözüm bebek arabasına takılmıştı.
"Oturun isterseniz."
"Rahatsız etmeyelim?"
"Rahatsız olacak olsaydım sormazdım."Savcı Bey gülümserken bebek arabasını yanımıza çekip bir sandalyeye oturmuştu. O sırada garson kahvemi ve büskivimi getirirken sormuştum.
"Siz ne alırıdnız Savcı Bey?"
"Bir tane şekerli kahve lütfen."Garson giderken bana dönmüş ve gülümsemişti "Savcı Bey değil, İsmim Meyus."
Gülümsemiştim "Tamam Meyus bey. Bu arada... Çocuk sizin mi?"
"Evet."
"Annesi?"
"Doğumda vefat etti."
"Başınız sağolsun."
"Annesiyle aramda duygusal bir bağ yoktu. Sadece kızımın annesiz kalmasına üzüldüm."
"Anladım. İsmi ne?"
"Asu."
"Hm... Huysuz, hırçın biri mi?"
"Anlamını-"
"İsimlerin anlamları benim için çok şey ifade eder."
"Peki sizin isminizin anlamı?"
"Çığ demek..."Kısa bir sessizlik olmuştu.
"Anne ve babanız..."
"Evet dedem bu yüzden ismimi Lavin koydu."
"Anlamlı aslında..."
"Çok."Bir süre daha sessizlik olduktan sonra tekrar sorular başlamıştı.
"Benden sakladığınız bir şey mi var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARIN LANETİ: LAVİN
Novela JuvenilKarın laneti olan bir kız... + "Saçları ve gözleri bir kömür kadar siyah, dudakları pespembe, cildi bir kar kadar beyaz-" "Kalbi ise gözlerinden farksız simsiyah bir mil çekilmiş gibi."