3.BÖLÜM

1K 268 22
                                    



   Karanlığa alışan gözlerim bu kez zıttına itiat etmeye kararlıydı. Odanın tüm duvarlarını didik didik etmiş, uykuya direnmek için kendimi sıkmıştım. Aradan kaç saatin geçtiğini dahi bilmiyordum, zaman kavramı yavaş yavaş yokoluyordu. O, istediği kadar yok olsun, aşağıdakilerin bağırış çağırışları buna aldırış etmeyecek kadar saçmaydı. Tımarhanenin bile buradan daha sakin olduğu kanaatine varmam neyimi alır götürürdü ki benden? Bunların benliğimi çalmaya çalışmaları kadar acıtır mıydı hücrelerimi?

O acıyı donuklaştıran bir şey vardı, bunun farkında olmama rağmen çözemeyişim kendimi yavaş yavaş kaybettiğimin göstergesi olmalıydı. Yerimden doğrulup zinciri zorladım. Aklım henüz yerindeyken sınırları zorlamam gerekti. Kapı açıldı, başımı bile çevirmeden başladığım işe devam ettim. Gelen kimdi bilmiyorum fakat başımda dikilmeye kararlı biri olduğu barizdi. Zinciri çekiştiriyor, yatağın yerinden oynamasını sağlıyordum. Lakin el bileklerimi kanatmaktan başka bir şey yapmadı. Öfkeyle sıktım zinciri avuçlarımın arasında. Gözlerim dolmuştu, derin bir nefes aldım ve başımda dikile baktım keskin keskin.

Korumacı tavrıyla beni savunan, korkusuz insanları andıran, hatta belki de ta kendisi olan bir kızdı bu. Dün akşam beni Kaya'ya karşı koruyandı. Kendi çıkarı için yaptığından emin olabilirdim ama yapmıştı, burada benim için biri bir şeyler yapmıştı. Ve şu an tepemde dikilmiş ve belli bir ruhsuzlukla yüzüm ile ellerim arasında mekik dokuyordu. Yanıma eğildi.

"O öyle yapılmaz, izin ver." deyip elinde ki anahtarla ellerimi çözdü. Sıra bacaklarıma geldiğinde saçlarını yüzüne düşüverdi. Parmaklarımı diğer bileğimin yoğun yarasına doladım, bastırdım. Lakin gözlerim tam aksi bileklerimde değil, yüzüne düşen saçlarındaydı.

"Teşekkür ederim." diye mırıldandım, yüzüme bakmıyordu. Korkunç bir masumluğu vardı. Ölüm kokusuna feci şekilde ruh kurban etmiş güzelliği...

Başıyla beni onaylayıp karşıma oturdu, yere, sert zemine. Bacaklarımı ve bileklerimi biraz hareket ettirip kendilerine gelmesini sağladım. Acımışlardı, sanki bana ait oldukları için pişmanlardı. Kırılıyorlardı artık, dayanamıyorlardı. Lakin dayanacaklardı.

"Aşağıda seni bekliyorlar. Benim seni burada çözmem, bizden kurtulduğun anlamına gelmiyor." dedi, omuzlarını silktikten sonra. Bana acımıyordu, bunu anlayabiliyorum fakat çocuksu bir yanı vardı, korkudan öfkenin kolları arasına, kan dolu gövdeye sürtüne sürtüne saklanmış gibi bir hali vardı. "Bilakis, günlüğün siyah yapraklı deftere yazılsın diye bunlar."

Siyahın beden olmuş halini hiç görmemiştim ve şu an karşımdaydı. Bana siyahın hayatımda önemli roller oynayacağını anlatmak ister gibi bir hali vardı. Siyah kendini anlatabilir miydi? Renklerle aram iyi değildi, bu yaşıma dek ise cıvıl cıvıl giyinmedim hiç. Hep koyu yanlardan ibarettim, bir tarafım hep tek tip olmayı isterdi. Fakat siyah çok ağırdı, beyaz, lacivert, bordo.. Bunlar siyaha itaat edebilecek kadar zayıftır. Siyah vahşidir, ölümcül derece de kan emicidir ve şimdi hayatımın her bir gününü siyaha kanat açarak yazacağım. Rengini kimse görmeden, satırlarıma mavinin asilliğinden, beyazın saflığından katarak yazacağım. Bir gün, sadece bir gün gözlerimi kapattığımda hepsi geçmiş olacak.

"Yürü haydi." deyip odadan çıktı. Derin bir nefes alarak bedenimi sürükledim. Bir ölüyü bacağından sürükleyip ücra bir köşeye fırlatmak gibiydi zannımca. Kendimi ücralara sürüklüyordum. Ve işte karşımda dikilen insanlar beynime ulaşan kan pıhtısıydılar.

Salona iner inmez hepsi yüzüme baktı, tek bir kişi Ege'nin kulağına bir şeyler fısıldayıp çıkışa yöneldi. Kaya, sertliğinden ödün vermeyen kibirli adam. Vücudumu dört bir yandan bir şeyler sarıyordu adeta. İçime kadar işleyen bir huzursuzluk. Gözlerime hakim olamayıp yüzlerini inceledim. Uyuşturucu bağımlılarından halliceydi durumları. Korku savuruyordum onlara karşın, pek tabii ki umursanmamış ve tek tek dışarıya çıkmalarına göz değirmiştim. Beni çözen kız dahi sessizce bana çarparak dışarıya çıktı. Huzursuzluğumun ölüm ile bağdaşması hallolmayacak bir zıtlıkla çakışacaktı. Bu yanlıştı, doğru olan her şeyin üzerine ise beton dökmeye başlanmıştı.

KATİL REHİNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin