Alev toplarının dünyadan ne kadar uzak olduğunu hesaplamak olmalıydı belki de niyetimiz, hatta alev topları var mıydı kıyılarımızın en narin kumlarında; bilmeliydik. Hücre hücre yok oluyorduk, ölüyorduk, hatta kavruluyorduk en şaşalısından. Sonbaharın ılık melteminin benliğimin kıyılarına yanaştığını hissetiğimden penceremi kapatmak için ayaklandım. Yanaştım tıpkı kötü adamlar gibi içini gösteren saydam camın kenarına ve usulca kapattım pencereyi. Pencerem uzun uzadıya bir parka bakıyordu, bana; sararmış yaprakları ve kasvetli havayı sunuyordu avuçlarıyla. Temiz, kusursuz bir oksijen nüfuz ediyordu ciğerlerime. Derken kulaklarıma sızan fısıldama bedenimin irkilmesini sağladı. Önce hangi duvardan geldiğini anlamak için bir kurt misali diktim kulaklarımı ve birkaç saniye boyunca bekledim. Sağ tarafımdaki duvardan geliyordu. Asiliyetin, Gölge'nin olduğu odadan...
"Yer değiştirdik, tam olarak tarif edemiyorum ama oldukça ücra bir yer." Kaşlarımı çatıp kulağımı daha da yasladım duvara, tedirgindim. Yakışmayan davranışın üstüme sümük misali yapışması duygularımı burkuyordu. "Kaya iki gün önce buradaki ilk görevime gönderdi beni, klasik sevkiyatlardan biriydi." Sesi en az benim içim kadar tedirgindi, rahat konuşmadığı gün gibi ortadaydı. "Fakat Çağan her şeyi mahvetti, büyük bir olasılıkla sevkiyatı kabul etmeyecekler. Zaten belli ki bir problem var, Kaya kudurmuş köpekler gibi oradan oraya saldırıyor." Dediğinde itaat kelimesinin bazen sadece kelime olarak kaldığı ve anlamsızlığın en dip bucağını yaşadığını görebilmiştim.
"Çağan!" İdil hızla odama daldığında duvardan kopuşum komedi filmlerine konu olacak bir sahne olsa gerekti, zira İdil'in uyarıcı kahkahası bunun garantisini imzalıyordu.
"Efendim?"
Eliyle aşağıyı işaret ederek "Gelsene, sıcak çikolata yaptım." dedi, gülümsedim. Onun bu hallerine bayılıyordum, buradaki en neşeli ve samimi insandı. Şefkatini test edemiyordum, sebebim yoktu belki ama bunu bastırdığı barizdi. Başımla onaylayarak kapıdan çıktık beraber. Basamaklardan inerken bir an da yüzüme döndü. "Neyin var demeye korkuyorum ama.. bir sorun mu var?" diye sordu, kulaklarımdan sızan sorusunu duygularımı dürtmüş ve samimiyetsiz bir tebessüm salmama neden oluvermişti.
"Sadece diğerlerine oranla samimisin, bu beni mutlu ediyor." diye yanıtladım sorusunu, alakasızdı, yersiz hatta oldukça gereksiz. Adımlarımızı salona doğru attığımızda kahkaha attı.
"Daaaaaaad, yanlış yanıt. Sorumun cevabının bu olmadığını sende adın gibi biliyorsun." Kahkahası salonun duvarlarına çarpıp yankı uyandırıyorken Kaya'nın dik bakışları, kendini tutamayıp dudakları yukarıya doğru kıvıran Ege'nin çocuksu tebessümü ve elbette Koray'ın samimiyetsiz halleri gözlerime ilişmeden edememişti. İdil masanın üzerindeki büyük fincanlardan birini bana uzatırken koltuklardan birine kendimi yerleştirmiştim bile.
Tadından önce kokusu ve ısısı değmişti burnuma. Yudumladıktan sonra İdil'den yana döndüm. "Harikasın, teşekkür ederim."
"Afiyet olsun!" diye kıkırdadı, kıkırdadı evet. Duvara kulaklarımı dayadığım da duymadığım bir şeydi. Hatta daha gerici, daha samimiyetsiz ve resmi bir konuşmaydı kulaklarıma ilişen; tarif edemediğim yarıda kalan o konuşma. Kaya gergindi, başımdan düşüncelerimi savurarak Kaya'yı incelemeye koyuldum. Kabul, saçmalıyordum. O, bunun her zamanki haliydi. Başımı diğer yana çevirdim, dayanamadım Kaya'dan yana tekrar baktım. İçim huzursuzdu, sezgilerime güvenmem gerekirse burnuma ilişen şeyin ihanet olma olasılığı çok yüksekti. Toplama işlemi yapmak istersek bu Gölge'nin ilk gizli konuşması değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL REHİNE
Aksiyon"Karanlık bir hayat ve kan kokan bir aşk..." Eklenme Tarihi: 06.03.2015