8.BÖLÜM

536 197 12
                                    



    Başım, iki elimin arasında bense yatağımın en uç noktasında oturuyordum, etrafa karanlık çökmüş ve gözler kapanmıştı. Saat 02:21 ayakta kimse kalmamış, huzursuzluk benliğimi ele geçirmiş ve gözlerime büyük yeminler ettirmişti. Uyuyamıyordum, dahası sanki uyutulmuyordum. Duvara hizalanan gözlerimi amaçsızca ayaklarımın dibine çevirdim. Gözlerimi, ellerimi ve tüm vücudumu yeni yakılmış çalılıkların dikenli dumanı sarmıştı adeta. Adeta ve diken kelimesini atarsak parmaklarımın arasına aldığım sigarayı şu an şifonyerin üzerinden uzanarak aldığım kibrit ile yakacak ve bedenimin tamamını dumanıyla sarmasına izin verecektim.


Sigarayı usulca dudaklarıma götürdüm. Kibriti yakıp birkaç salise izin verdim gözlerimi yangınının ateşiyle kavursun diye, ardından sigaramı öpücüklere boğsun diye yanaştırdım ateşini. Ciğerlerimin gümüş rengiyle akrabalığı olan dumanın doldurmasına izin verirken hissiyatlarımın tüm hücreleri nüfuzu kesmişti. Bir bir ölüme saldığım hücrelerimin kalitesizliğiyle baş etmek istemeden sırtımı yatağa serdim ve gözlerimi bu kez tavana diktim. Duman, alacağım oksijeni köreltirken derinden gelen uğultular doldurmuştu kulaklarımı. Nefes dahi almadan birkaç dakika sesleri dinledim. Çok derinden geliyordu. Sigarayı bir kez daha içime çektikten sonra işaret parmağımla söndürdüm ve şifonyerin üzerine bıraktım.


Yavaş hareketlerle ayaklarımın üzerine dikildim ve derhal mekanikliğe bürünüp perdeyi araladım. Sadece tek gözümün görebileceği kadar araladığım yerden derhal geri adım attım. Gözlerim ormanın en kuytu yerlerine dahi varamadan karanlığın arasından her bir yana dağılan rozetlileri gördüm.


"Bunlar... Bunlar polisler." diye mırıldandım parmaklarımla dudaklarımın üstüne baskı uygularken. Kalbim çok hızlı atıyordu. Kalbimin yanı sıra düşüncelerimde aşırılığını koruyarak akıyordu. Nereden hakim olacağımı bilemeden odadan usulca çıktım. Koridorun ortasında, derin olmasa da kısmi karanlıkta akan düşüncelerimin bir ucuna ip bağlayarak ellerime doladım. Doladığım düşünceyi aktif halde tutmak adına hemen karşımda olan odanın kapısını açtım tekmeler gibi. Nefes nefeseydim, kalbimin hızlı atması iyi gelmiyordu. Duraksayarak yatağından fırlayan Kaya'nın gözlerine baktım. Hiç uyumamışa benziyordu, fakat daha az önce gözlerimle görmüştüm uyandığını. Ne garip adamdı, sertliği bile diğer insanlara göre fark yaratıyordu.


"Polisler," dedim yutkunarak, " Etrafı sarıyorlar." Evet, karar kılınmıştı. Gitmenin mi, yoksa gitmemenin mi kararsızlıkla boğuştuğuna dair olan karar şu an kılınmıştı. Dudaklarımdan dökülen sözlerden sonra Kaya daha da doğruldu ve dudaklarını dahi aralamadan kenarda duran pantolonunu, kalın kapşonlu hırkasını geçirdi üzerine. Elbette unutmamıştı, nasıl unuturdu ellerinin yoksun olmadığını savunan güvencesini. Usulca yastığını kaldırıp altında yer alan tabancasını beline geçirdi ve yanımdan geçip odadan çıktı. Gerilmişti, en az davula gerilen deri kadar gergin ve patlayacak gibi görünüyordu.


Kaya tek tek odaların kapısını açarak kalkmalarını söyledi ve daha sonra salona inerek ortada dikilmeye başladı. Uyandırdığım andan itibaren sesimi tekrar iliştirmemiştim kulaklarına. Işıklar hala kapalı ve diller hala suskundu. Basamaklardan teker teker inmeye başlayan Ege ve diğerleri giyinmiş ve tabancalarını ellerine almışlardı, sanırım böyle şeylere alışkınlardı. Zıtlık ve aykırılık bu olsa gerekti. Hiç kimsenin asla alışamayacağı şeyleri onların saniyeler içerisinde kabullenmeleriydi. Benliğim arafın doruklarındaydı. Arada bir yerde oradan oraya koşturup duran yeni doğmuş mecik idi.

KATİL REHİNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin