Misafir

249 16 4
                                    

Elsa

Kararlılıkla giriştiğim işte şimdi nefes nefeseyim.Yanıma aldığım kalın giysiler bir nebze idare etse de buz gibi dağ havası suratıma vurdukça soğuğu iliklerimde hissediyorum.Ağaçlık bir bölgedeyim.Kasaba arkamda tüm karanlığıyla bekliyor.Şifacının evini bulmalıyım.On dakika sonra samandan çatılı,ufak bir kulübeyle karşılaşıyorum.Bayan Brown dışarıdan kötü gözüktüğünü söylemişti.Buna güvenip kapıyı üç kez çalıyorum.Biraz sonra üç kez daha...Sonunda umudu kesip gitmek üzereyken kapı tıkırtıyla açılıyor.Karşımda ak saçlı sevimli kadın buluyorum.

"Ahh tatlım üşümüşsün.İçeri gel.Sana çay ikram edeyim."

Bir şey demeden teklifi kabul ediyorum.Tıpkı söylendiği gibi ev dışarıdan görünüşünün aksine çok güzel bir yer.Sıcak ve baharat gibi kokuyor.Elime bir fincan çayı tutuşturup beni şöminenin yanındaki koltuğa çekiyor.Koltuğa oturduğumda ne kadar yorulduğumu fark edip rahatlıyorum.

"Bu soğuk gecede , ormanda ne işin var kızım?Buralar geceleri daha da tehlikelidir."

"Şey...Ben arkadaşımı arıyordum.O kayboldu.Sabahtan beri ondan haber alamıyorum."

"Şu beyaz saçlı , yakışıklı çocuk mu?Evet onu bu sabah gördüm.Benden ilaç istemişti."

"Evet o benim arkadaşım.Adı Jack.Onu en son ne zaman gördünüz?"

"Buraya geldi , benden ilaç istedi.Ben de ona bir listede bulması gereken bitkileri verdim ve yolladım.Öğle sıralarıydı sanırım.Şu anda ormanda olmalı.Muhtemelen ölmüştür."

"Hayır.O ölmemeli, onu bulmalıyım."

"Kusura bakma kızım.Ama durum böyle.Bu ormanda geceleri dolaşılmaz.Çık fazla tehlikeli.İnsanlar ormanda arkalarında kırmızı izler bırakarak kayboluyorlar."

"Neden?Onlara zarar veren şey ne?"

"Kimse bilmiyor.Dediğim gibi insanlar kayboluyor.Onlara zarar veren şeyle karşılaşıp kaybolmayan olmadı."

Ürperdiğimi belli etmek istemeyerek çayımı yudumluyorum.Eğer Jack ölürse kendimi affedemem.Tüm bunların da ötesinde , kendimi ona bağlı hissediyorum.Sebebini bilmediğim bir duygu...

Zaman kaybetmemek adına kalkıyorum.Ve kapıya yöneliyorum.Şifacı kolumdan yakalayıp beni engelliyor.

"Dur dur,ne yapıyorsun?Böylece gidemezsin.Dışarısı tehlikeli.Burayı bulabildiğin için şanslısın."

"Jack'i bulmalıyım.Bu gerekli.Ayrıca bu benim suçum.Ben hasta olmasam Jack ilaç için gerekli bitkiyi ararken kaybolmazdı."

"Emin misin kızım?"

"Evet.Eminim ve bunu yapmalıyım."

Beni kapıya kadar yolcu ediyor.Arkamdan el sallayıp çabucak kapısını kapatıyor.Anladığım kadarıyla gerçekten bu ormandan korkuyor.Acaba neden kasaba dışında yaşıyor.Rüzgarın biraz olsun azalması bana cesaret veriyor.Emin adımlarla ormanın karanlığına dalıyorum.Bütün ağaçlar birbirinin aynısı.Kendime hayret ediyorum doğrusu.Nasıl daldım ben bu ormana böyle korkusuzca?

Sık yapraklı ağaçlar yağan karı engellemiş ve Jack'in ayak izlerini örtmemişlerdi.Bu ayak izlerini görünce seviniyorum.Yaprakların arasından ayın cılız ışığı geliyor.Adımlarımı hızlandırarak ayak izlerini takip ediyorum.

Her adımımda etraf daha da karanlıklaşıyor.Hafif hafif esen rüzgar da yerini sinsi bir sessizliğe bırakıyor.Ağaç dallarındaki karlar bu rüzgarla kum gibi dağılırken korkumun içimde büyümeye başladığını hissediyorum.Soğukla içli dışlı olmuş ayak parmaklarım çizmelerin içinden bana yalvarıyor.Sonra uzaklardan insan sesleri duymaya başlıyorum.Bunlar kasabalılar olmalı.Umutlanıp adımlarımı daha da hızlandırarak sese doğru ilerliyorum.Anlamsız sesler kaynağına yaklaştıkça anlam kazanıyorlar.Bunlar imdat çığlıkları.Başlarının dertte olduğunu fark edip resmen koşmaya başlıyorum.

Frozen : A New StoryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin