10

981 97 88
                                    

20 Eylül saat 16:35

Yekta

Önünde olduğum kafeye ve içinde oldukça neşeli görünen insanlara baktım bir süre. Bugün benim için o kadar yorucu geçmişti ki hiç bir şeyi düşünmek istemiyordum. Artık başım patlayacak kadar ağrıyordu ve benim ise bu durum karşısında yapabileceğim hiç bir şey yoktu.

Dikkatimi buna verip sinir bozmaktan vazgeçip gözlerimi ayakkabılarımın ucuna çevirdim. Bilinmeyen ile ara sokakta ne yapacaktık ki? Hem arkam dönükken ne anlamamı bekliyordu. Tamam belki biraz abartmıştım ve ikimize verdiğim sözleri bir süreliğine unutmuştum ama yine de bu güvenimin biraz sarsıldığı gerçeğini değiştirmiyordu. Bütün gün onun yazmasını hevesle beklemiştim diyebilirim. Kısa sürede hızlı alıştığımın elbetteki farkındaydım ama kalbim ve mantığım bu konuda bir türlü uyuşmuyordu.

Ne diye şu an ona güvenip oraya gidiyordum onu bile bilmiyordum? Daha adını bile söylememişti ya da en ufak bir fotoğraf veya görüntü bile atmamıştı. Üstelik ara sokak olması biraz daha güven kırıcı geliyordu. Gözlerden uzak ve tehlikeli geliyordu kulağa.

Düşünceleri bir kenara itip yavaş adımlar ile akan kalabalığa karıştım. Biraz ilerideki ara sokağa doğru ilerleyip konteyner ve çeşitli çöplerin hakim olduğu dar ve iç karartan ara sokağa girdim. Genelde sabahları burada sigara içip okula öyle gelen öğrenciler oluyordu. Bazen de okul dışı kavgaların toplanma yeri haline geliyordu. Tek işlevi buydu çünkü buraya birinin gelip de zaman geçirmek isteyeceğini sanmıyordum.

Çantamı çıkarıp yavaşça yere koydum ve duvara doğru yasladım. Ağrıyan omuzlarım oynatıp hafifçe gerindim. Okulda iki büklüm oturup ders dinlemekten her yerim ağrımıştı. Üstüne bir de çalışmak için kafeye gitmem gerekiyordu. Oradan aldığım para her ne kadar yeterli olmasa da bana yardım eden bir ablam vardı. Ailem olarak bahsedebileceğim tek kişiydi. Ona fazla yük olmamak için ben de bir işte çalışıyordum.

Karşıdaki konteynerden atlayan siyah beyaz kediye baktım. Düşüncelerimin dağılmasına neden olduğundan habersiz çöpten çıkardığı poşeti pençe ve dişleri ile açmaya çalışıyordu. Onun da kendince bir hayat mücadelesi vardı. O küçük beden için oldukça zor olmalıydı.

Benim varlığımı fark ettiğinde yarı yırtık poşeti kaptığı gibi gözden kayboldu. Ufak bir iç çekip başımı hafif kaldırdım. Dar ve uzun koyu duvarlar arasındaki mavi gökyüzüne diktim gözlerimi. O kadar karanlık ve uzun duvarlar ardında güzel bir düş gibi görünüyordu. Bu iğrenç dünyada sevdiğim sayılı şeylerden birisiydi.

Yaklaşan adım seslerini duyduğumda başımı yere eğdim. Her ne kadar arkamı dönecek gibi olsam da bundan vazgeçip ayakkabılarımın uçlarını seyretmeye başladım. Ona bir söz vermiştim ve bunu tutmam gerekiyordu. Her ne kadar güvenim sarsılmış olsa da söz sözdü, bozmak doğru gelmiyordu.

"Yekta gözlerini kapatabilir misin?"

Hafif boğuk, hoş ve yumuşak sesi duymam ile gözlerimi yavaşça kapattım. Sesinin boğukluğu ağlaması nedeni ile olmuş gibi duruyordu. Sanırım onu dinlemek istememem onu korkutmuştu. Hafif bir iç çekip elimi yavaşça kalbimin üstüne koydum. Anın heyecanından dolayı olsa gerek kalp atışlarım maratona katılmış gibi çarpıyordu.

"K-kapattım."

"Teşekkür ederim."

Adım sesleri bana yaklaşmaya başladıkça kalp atışlarım benden bağımsız olarak hızlanıyordu ve bu değişik duygulara kapılmama neden oluyordu. İnsanlar ile uzun zamandır bu şekilde temasa geçmediğim için büyük ihtimalle heyecanlanıyordum ya da işin içinde çok farklı bir boyut vardı.

Etrafıma dolanan kolları hissettiğimde nefesimi tutup hareket etmeden durdum. Gözlerimin kapalı olması bu yaptığının beni ürkütmesine sebep olmuştu. Kollarımı yavaşça kaldırıp ona sarıldım. Benden oldukça uzundu ve başım anca onun göğsüne geliyordu. Bana sarılması için biraz eğilmesi gerekiyordu. Sıktığı hoş kokulu ve yumuşak parfümün yaydığı koku ise burnumu doldurup bana saçma bir huzur veriyordu.

Yanağımı göğsüne bastırdım ve gözlerimi daha sıkı kapattım. Kalbim hızlı bir şekilde çarparken bu hıza ulaşan tek kalp benimki değildi. Onunki de sanki kilometrelerce koşmuş gibi çarpıyordu ve bana tek olmadığımı gösteriyordu. Gözlerimi hafif aralayıp etrafa bakındım. Gördüğüm tek şey ise üstündeki siyah tişört ona yakın olan gri hırkası oldu.

Aralık olan gözlerim yavaş yavaş dolarken görüşümü de aynı oranda bozmaya başlamıştı. Bulanık gören gözlerimi kapatıp biriken birkaç damlanın akmasına izin verdim.

Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım. İlk defa birisinin kalbi benim için hızlanıyordu ve bu benim tuhaf hislere kapılmama neden oluyordu. Anlayamadığım bir sürü duygu ve düşünce, beynimi ve kalbimi dolduruyordu. Yaşamadığım ve tatmadığım duygular ise ağlamama neden oluyordu. Uzun aradan sonra ilk defa sevildiğimi, değer gördüğümü ve önemsendiğimi hissedebiliyordum.

Dudaklarım arasından kaçan hıçkırığa engel olamayınca dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Kolları bana daha sıkı sarıldığında başımı iyice ona gömdüm. Hırkasını yumruklarım arasında sıkıca tuttum ve sevilmenin verdiği rahatlıkla göz yaşlarımın akmasına izin verdim.

"İstediğin kadar ağla ben senin yanındayım. Hep de yanında olacağım. Tamam mı?"

Başımı olumlu anlamda sallayıp burnumu çektim. Buna artık yavaş yavaş inanmaya başlamıştım. İkimizin de kalbi bir saniye olsun yavaşlamıyordu ve ikimiz de titrek nefesler alıyorduk. Konuşurken bile sesindeki çekingenliği algılayabiliyordum. Bunların hepsi ise sevginin bir parçası olduğunu bana kabul ettiriyordu.

Çok tatlılar bu yüzden ağlamaya gidiyorum. Bir sonraki bölüm görüşürüz.

Oy ve yorum verirseniz güzel olur hani. Emek falan veriyorum sonuçta.

Sora~

26 Eylül 2021

İyi Ki Doğdun (BxT) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin