-Final-

482 32 29
                                    

"Hadi Yekta daha çok işimiz var. Şu kutuları taşımama yardım et."

"Banane ya yoruldum ben!"

Ön bahçede öylece duran koltuğun üstüne yayılıp yorgunluktan gözlerimi kapattım ve derin bir nefes verdim. Arabadan kutuları alıp bahçeye teker teker çıkarmak benim için cehennem olmuştu ve Güneş'e en başından bunlar için de adam tutmamız gerektiğini söylemiştim. Tabiki de buna gerek olmadığı ve kendimizin de halledebileceğini ima eden saçma sapan şeyler gevelediği için şu an can çekiliyorduk.

Gözlerimi aralayıp kısa süreli etrafta gezdirdim. Bahar ayından kaynaklı hafif serin ama iç ısıtan bir sıcaklık vardı. Buranın havası ise yaşadığımız yerden tamamen farklıydı. Bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamışız gibi bir heyecan vardı içimde. Anlamlandıramadığım ama hoşuma giden bir histi.

"Yekta sen ciddi misin ya? Kalk hadi ben de yoruldum, birazdan dinleniriz zaten."

Güneş'in sitem dolu sesi burnumun dibinden gelince ister istemez kıkırdayıp yavaşça yayıldığım yerden ve beynime nüfuz eden düşüncelerden uzaklaştım.

Daha fazla mızırdamaması için yerdeki kutulardan birini alıp yanından geçerken havadan ona bir öpücük attım ve içeriye doğru kaçtım. Yaptığım şeye gülerken bir yandan da göz devirmeyi ihmal etmedi.

Elimdeki kutuyu mutfağa bırakıp kısa bir süre etrafa baktım. Derin bir iç çekip mutfağa yerleştirdiğimiz masa ve sandalyelerden birine çöktüm ve önümdeki kutulara baktım. Birkaç gün evi yerleştirmek ile uğraşacaktık, bu çok yorucu ve aynı zamanda da sıkıcıydı.

Masadaki maket bıçağını alıp kutulardan birinin bantını açtım ve kutu ile birlikte kalkıp tezgaha yanaştım. Maket bıçağını da açılmamış kutuların arasına bırakıp zaten önceden silmiş olduğum dolaba bardakları dizmeye koyuldum. Sabahtan beri aklıma takılan şarkıyı mırıldanırken arkamdan dolanan kollar ile durup kafamı yana çevirdim.

"Güç takviyesi almaya geldim."

Dediği şeye gülmekten kendimi alamayıp yanağına uslak bir öpücük bıraktım. Elimde kalan birkaç bardağı da dolaba yerleştirdikten sonra bedenimi tamamen Güneş'e doğru çevirdim. Gözlerimi onunkilerde gezdirmeyi sürdürürken sırıtıp yanaklarını birbirine doğru bastırdım.

"Sıkıldın ve dinlenmek istiyorsun değil mi?"

Küçük çocuklar gibi başını aşağı yukarı salladı ve gözündeki parıltılar ile bana baktı. Annesinden şeker ya da balon isteyen beş yaşındaki çocuklardan pek de farkı yoktu. Üstelik bu isteği sadece bakışlarından bile anlaşılıyordu ama yapacak pek bir şey yoktu. İşimiz var diye bana ayak uydurmayan ve işe yollayan kendisiydi, artık şansını kaybetmişti.

"Şansını çoktan kaybettin, üzgünüm."

Elimi sırıtarak yüzüne koydum ve benden uzaklaşması için hafifçe ittirdim. O geriye doğru yavaşça çekilirken kolunun altından geçip mutfak kapısından koşarak çıktım.

"Beni yakalarsan düşünürüm!"

Güneş'in bağırışları eşliğinde odaları turlarken kendini dışarı atıp Güneş'i atlatmak için bir şeylere bakındım. Gözüm ara sıra Güneş'te de olsa bana doğru koşan ve istediğini elde etmeyi amaçlayan Güneş'i durduramazdım. Ondan uzaklaşmak için sağa, sola hamle yaparken daha fazla kaçamadım. Kollarını sıkıca bana sarıp nefes nefese gülmeyi sürdürdü.

"Yakaladım işte seni."

"Ama kabul et zor oldu."

"Hiç de bile."

İmalı bir şekilde Güneş'e bakıp kolları arasından çıktım. Kapı kenarında fark ettiğim küçük kutu ile dikkatimi oraya verip içeri girmek yerine yere çömeldim. Üzerinde herhangi bir şey yazmıyordu ve içine eşya koymak için de fazla küçük bir kutuydu.

"Güneş bu kutu sana bir yerden tanıdık geliyor mu?"

"Ver bakayım."

Çömeldiğim yerden kalkmayıp kutuyu Güneş'e doğru uzattım. Daha önce böyle bir şeyi diğer eşyaların arasına koyduğumuzu şahsen hatırlamıyordum. Belki de bizim eşyalarımızın arasına karışmıştı ya da ablam ufak bir süpriz yapmak istemişti. Güneş'in tepkisine bakarsak zaten ona da tanıdık gelmemiş veya bir şeyler çağrıştırmamıştı.

"İçeride bakalım ne olduğuna. Üstüne isim falan da yazmamışız ve pek yeni de durmuyor."

Dediklerimi onaylayan ufak bir mırıltı çıkarıp içeri girdi. Arkasından onu takip edip mutfağa yöneldim ve sandalyeye oturup kutularla boğuşan Güneş'e baktım. Muhtemelen bantları kesebilecek herhangi bir alet arıyordu ama buna pek de gerek yoktu aslında. Derin bir iç çekip bantın köşesinden tutarak kutunun üstünden söktüm. Ses ile birlikte kafasını arkaya çeviren Güneş'e imalı şekilde gülümseyip kutuyu açtım. İçindeki siyah defter ve birkaç fotoğrafa şaşkınca bakarken bakışlarımı hemen yanımda duran Güneş'e çevirdim.

"Sanırım şu an benim bir fikrim var."

"Ne?"

Meraklı çıkan sesine karşı defterin yaprakları arasında dolanıp hafifçe gülümsedim. Güneş'in ilk defa doğum günümü kutladığı zamandan onunla çıktığım ve öğlen götürdüğüm krallığım ve biricik Çınar'ıma kadar olan her şey buradaydı.

Bir kaç sayfa geri dönüp gözlerimi satırlarda gezdirdim. Her şeyi en ufak ayrıntısına kadar yazmış adeta unutmaktan korkarcasına her şeyden bahsetmiştim. Her ne kadar işlerin buraya kadar ilerleyeceğine inanmasam da belli ki içimde ufacık da olsa bir umut ışığı oluşturmuştu.

Özenle yazdığım bu kısa günlüğü bir kenara koyup elime fotoğrafları aldım. Kendimize ait krallığımızdan, yaptığımız eğlenceli pikniklerden ve saçmaladığımız güzel anlardan birkaç kareydi hepsi. Bir başkası için bunlar küçük ve önemsiz gibi dursa da ikimiz için her şeyin başlangıcı olduğunun sadece biz de olsak farkındaydık.

Masaya düşen birkaç damla şaşırmama neden olunca elimi yavaşça yanağıma götürüp hafifçe sildim. Ağlıyor muydum? Cidden bunu fark etmemiştim bile. Duygu yoğunluğu o kadar fazlaydı ki belki de fark etmek bile istememiştim.

"Güneş, bunu evin en güzel yerine koyalım. Buna kesinlikle değecek bir şey."

"Aynı şeyleri düşünüyorum."

~

Bugün günlerden tekrar 18 Eylül ve artık doğum günlerimde yalnız değilim. Hayatıma Güneş gibi doğan ve çevreyi saran karanlık bulutlara rağmen varlığını göstererek eninde sonunda dağıtan bir Yıldız'a sahibim.

Sizi her zaman bekleyecek ve destekleyecek birileri mutlaka vardır. Sadece bekleyin ve yaşamın size nasıl mucizeleri verdiğine tanıklık edin.

-Son-

İyi Ki Doğdun (BxT) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin