34

560 43 46
                                    

25 Eylül saat 12:35

Yekta

Okulun bahçesine çıkıp derin bir nefes aldım ve çıkışa doğru ilerlemeye başladım. O öpücükten sonra ikimizden birisi çıkıp da gitmemişti. Açıkcası ben yüzüne bakmaya utanacağımı bildiğim için cesaret edememiştim. İlk defa birisi ile böyle bir yakınlaşma yaşıyordum ve bu biraz utanmama neden oluyordu. Şahsen Güneş'in de benden farklı olduğunu düşünmüyordum.

Demir parmaklıklı kapının hemen yanında durup sırtımı duvara yasladım. Önümden gelip geçenler arasında gözüm Güneş'i ararken fark etmeden de sürekli dudağım ile oynuyordum. Sanki birisi öpüştüğümüzü bilebilirmiş gibi sürekli endişe duyuyordum. Dudağımla oynayan elimi fark ettiysem bile pek durdurabileceğimi de sanmıyordum. Sanki çekersem hâlâ dudaklarımda hissettiğim bu baskı yok olup gidecek gibi geliyordu. Onu öpmenin hem bu kadar hoş hem de bu kadar endişe uyandırıcı bir his olacağı aklımın ucundan bile geçmemişti.

Arkadaşları ile gülüşerek olduğum tarafa doğru yürüyen Güneş gözüme çarptığında olduğum yerde biraz daha dikleştim. Sınıftan çıkmadan önce onu burada bekleyeceğimi zaten mesaj ile haber vermiştim. Bu yüzden gözlerimi ondan ayırmadan bu tarafa bakmasını bekledim. Bugün olanlardan sonra oluşan gözlerindeki o parıltı hâlâ gözlerinden silinmemişti ve içinde sanki bşr galaksi taşıyormuşçasına ışıldıyordu. Onu böyle gördükçe yanlış bir karar vermediğime gitgide daha da emin olur hale geldim. Hatta hayatımdaki en doğru kararı bile vermiş olabilirdim.

Gözleri kalabalık girişte beni bulduğunda yanındaki arkadaşlarından ayrılıp sırıtarak adımlarını hızlandırdı. Gülümsemesine engel olamıyor gibi duruyordu ve aslında benim de ondan pek farkım yoktu. Kendimi yeni gelin gibi hissediyorum desem yeriydi.

(Y/N: BUNU NEDEN YAZDIM BİLMİYORUM MDNXLXNXLDNXLDNFKF)

Yaklaşmasını daha fazla bekleyemeyip ona doğru koşturdum ve kollarımı ona sarıp çenemi göğsüne bastırdım. Gözlerimiz kesişirken hafifçe gülümsedim. Aynı şekilde bana karşılık verip kollarını sıkıca belime sardı. Parfümünün hafif kokusu ciğerlerimi doldurup kalbimde kelebeklerin oluşmasına neden olurken derince bir iç çektim.

"Seni şu kısa zamanda bile ne kadar çok özlediğimi bilemezsin."

Fısıltı gibi çıkan sesi gülümsememe engel olmamı zorlaştırsa da parladığına emin olduğum gözlerimi onunkilere diktim. Sevgimi her ne kadar dile getirmeye alışık olmasam bile Güneş'in hissettiğini ve sevgimden emin olduğunu biliyordum.

"Ee, Yekta'm nereye gidiyoruz?"

"Süpriz, o yüzden gidene kadar söyleyemem."

"Ya ama haksızlık bu! O zaman gidelim hemen yoksa ben meraktan ölürüm. Sen de sevgilisiz kalırsın."

Ben dediklerine gülerken onun gözleri, dudaklarım ve gözlerim arasında mekik dokuyordu. Öpmek istiyor ama kalabalık yüzünden bunu yapmaya cesaret etmiyordu. Beni kolunun altına aldığında itiraz etmeden omzumun üstünden sarkan elini tutup onunla birlikte yürümeye başladım.

Okuldan uzaklaşırken kalabalık arasında ilerleyip karşıdan karşıya geçtik. Etrafımızdaki insan sayısı azaldığında başımı kaldırıp ona doğru baktım. Hâlâ kafamda bir çok soru, korku ve endişe vardı ama Güneş'e güveniyordum. En azından ona güvenmek ve kapalı olan sımsıkı örülü duvarlarımı onun için aralamak istiyordum. Birlikte zaman geçirdikçe sanki sevmenin nasıl bir şey olduğunu tekrar keşfediyor, ona olan sevgimden artık şüphe etmiyordum. Yüzüne baktıkça hızlanan kalbim, daralan nefesim ve hâlâ şu an bile midemde uçuşan kelebeklere bir anlam verebiliyordum. Önüme dönüp hafifçe gülümsedim ve mutluluğumuzu hissetmiş gibi açık olan gökyüzüne baktım.

İyi Ki Doğdun (BxT) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin