Bu bölümü _9_rm_4_ e ithaf ediyorum.
İyi okumalar.
23 Eylül saat 17:20
Yekta
"Yekta daha iyi misin?"
"E-evet özür dilerim orada olanlar için."
"Saçma sapan konuşma. Özür dilemen için herhangi bir neden yok. Bekle burada sen ben hemen geliyorum."
Olduğum yerde çöküp hemen yanımda duran market sepetine baktım. Neden mutlu olduğum her an da bir şey olmak zorundaydı ki? Biraz zamandan sonra bunların tesadüf değil de kasıtlı olduğunu düşünmeye başlıyordum. Belki de gerçekten şanssız doğmuştum. Gerçi şansım olsa büyük ihtimalle erkek bedeninde doğardım, bu bile bir işaret gibi geliyordu.
Saçlarımda hissettiğim el ile başımı kaldırdım. Güneş de benim gibi yere çökmüş hafif bir tebessüm ile bana bakıyordu. Ne kadar çok korktuğumu ve endişelendiğimi anlamış gibi bir hali vardı. Artık içimde tutmaktan çok yorulmuştum ve her seferinde geçmiş inatla yüzüme tokat gibi vuruyordu. Beni bir türlü bırakmıyordu.
Gözlerim yavaş yavaş dolarken Güneş'e sıkıca sarıldım. Tam pes edeceğim anda o çıkmıştı karşıma. Adının anlamına uyarak hayatıma güneş gibi doğmuş ve karanlık yolumda bir nevi bana ışık olmuştu. Bencilceydi belki ama yanımdan sonsuza kadar hiç ayrılmasın istiyordum. Hep yanımda olup karanlık yolumu aydınlatsın, şiddetli yağmurda sığınacak evim olsun istiyordum.
"Ağla miniğim, dökebildiğin kadar dök içini."
Boğazımdan ufak bir hıçkırık kaçarken dudağımı ısırdım. Bu kadar güçsüz ve aciz olmaktan hep çok nefret ediyordum. Bu kadar savunmasız olmasaydım belki de hayata karşı dik durabilirdim ama bunu yapamıyordum.
"Güneş, neden ben?"
Sesimin titremesine engel olamadan aynı titreklikte bir iç çektim. Bunun cevabını o da bilmiyordu, bu yüzden olacak ki sadece saçlarıma ufak bir öpücük kondurup okşamaya başladı. Güneş'in arkasından yaklaşan adım seslerine karşı başımı hafifçe kaldırıp gelene baktım.
"Her şey yolunda mı?"
Görevli kadına bakıp burnumu çektim ve Güneş'in halletmesini bekleyerek başımı ona gömdüm. Güneş hafif gülümseyerek olayı yumuşatıp görevli kadını geçiştirdikten sonra beni kaldırdı elini yanağıma koydu. Dolu olan gözlerimi nazikçe silip yanağıma belli belirsiz bir öpücük kondurdu.
"Hadi meleğim daha kek yapacağız."
"Ben süslerim ama."
Burnumu çekip ciddi bir şekilde Güneş'e baktım. Bu olanı unutup anın tadını çıkarmam gerekiyordu. Ayrıca kek süslemek benim için ölüm kalım meselesiydi. Son dokunuşları yapmayı hep çok severdim. Ciddi bakışlarıma karşı gülüp beni kolunun altına aldı. Market sepetini de boştaki eline alıp kasaya doğru yürümeye başladı.
"Tamam sen süslersin."
"Söz mü? Sen hiç karışmayacaksın ama."
"Söz veriyorum."
Gülerek kasaya doğru ilerleyip aldığımız şeyleri ödedik ve daha fazla dışarıda durmadan hemen eve doğru koşturduk. Markette geçirdiğimiz zamanda dışarıda yağmur başlamıştı ve Güneş'in daha fazla bu havada gerilmesini istemiyordum.
İçeri geçip hırkanın fermuarını açtım ve mutfağa doğru ilerledim. Güneş de peşimden gelip aldıklarımızı tezgaha bıraktı ve kendini masaya bıraktı. Göz ucu ile ona bakmaktan kendimi alamadım. Markette ne olduğuna dair pek bir şey sormamış, belki de sadece üstüme gitmek istememişti.
"Yapmaya başlayalım mı?"
Gözlerimi ona dikip bir cevap beklemeye başladım. Olumlu anlamda başını sallayıp kalktı ve aldıklarımızı poşetten çıkarıp tezgahın üzerine bıraktı. O teker teker nelerden başlayacağımıza bakarken ben de buzdolabında olan birkaç malzemeyi ve hamuru yapacağımız kabı çıkardım.
--
Kekin üzerini istediğim gibi süsleyip son dokunuşu yaptıktan sonra eserime gururla bakmaya başladım. Güneş'in ne düşündüğünü anlamak için ona döndüğümde gülerek bana bakması beklediğim şey değildi. Kızaran yanaklarımı saklamak için başımı aşağıya eğip hafifçe geriye çekildim.
"S-sen keki kes, ben de kalan sütü kedilere verip geleyim."
"Tamam Yekta'm. Dışarıda kap falan var mı?"
"Evet, hemen geliyorum."
Kutuyu kaptığım gibi hemen kendimi dışarı atıp sırtımı kapıya yasladım. Bir türlü yavaşlamak bilmeyen kalbime elimi koyup derin bir nefes aldım. Az önce heyecanlanıp utanabileceğim hiç bir şey olmamıştı ama buna rağmen neden ölecekmiş gibi hissettim ki? Duygu yoğunluğu o kadar baskındı ki altında ezildiğimi sanmıştım.
"Ah- belki de kafamı çok yormamalıyım buna."
Apartmanın dışına çıkıp daha önce de süt koyduğum kabı aldım. İçindeki topraktan kurtulup boş olan kabı süt ile doldurdum. Etrafta kedi görmek umudu ile bakınsam da pek başarılı olamadım.
"Pisi, pisi, etrafta hiç kedi yok mu ya?"
Doğrulup son defa etrafa bakıp apartman kapısına doğru ilerledim. Aniden birinin ensemden tutması ile korkuyla kasılıp beni tutan kişiye baktım. Babam tam da arkamda donuk bir şekilde bana bakarken sanki küçük dilimi yutmuş gibiydim. Çığlık atıp ondan kurtulmayı istiyordum ama sanki ağzımı açıp da sesimi çıkarmamı engelliyordu bir şey. Onu ne zamandır görmüyordum, iki yıl mı?
"İbne, madem buralarda oturacak bir yerin vardı neden bize söylemedin. Parayı vermemek için mi?"
Ensemdeki eli sıkılaşırken ses çıkarmamak için dudağımı ısırdım. Gözlerim yavaş yavaş akarken kafama yediğim şey ile kendimi yerde buldum. Vurduğu yerde dalga dalga acı yayılırken yavaşça doğruldum. Ondan kurtulamazdım, karşı koyarsam her şey daha da kötüleşecekti.
Tekrar tekrar yediğim tekme ve yumruklar ile sesimi çıkarmamak için elimden geleni yapsam da çaresizce inlemelerimi durduramıyordum. Çok fazla korkuyordum ve bunun bende herhangi bir tarifi yoktu.
"Yekta kabı bulamadın mı bir türlü gelemedin."
Sonlara doğru sesi kısılmış bir bana bir de arkamda duran adama bakıyordu. Yüzünde yavaşça geçen sinir dalgası gözle görünür bir hal alırken neredeyse uçarak babama doğru atılıp onu yere itti ve yumruğunu geçirdi.
"NAPIYORSUN LAN SEN OROSPU ÇOCUĞU?! KİM DEDİ SANA ONA DOKUNABİLİRSİN DİYE!"
Yumrukları gittikçe daha da sertleşen Güneş'e korku ile bakarken titreyen elimi ona doğru uzattım. Durmazsa her şey daha da kötü olacaktı. Beni gerçekten şu an tek korkutan Güneş'in durmamasıydı. Sanki ipini kopartan ya da kafesinden kaçan vahşi bir hayvan gibi görünüyordu. Benim tanıdığım Güneş böyle birisi değildi, olmamalıydı da.
"GÜNEŞ DUR ARTIK!"
Kalan son gücümle ayaklanıp hâlâ boğuşan iki adamı ayırmak için Güneş'i sertçe çektim. Nefes nefese yerde oturan adama bakarken sinirli bakışları yavaşça bana döndü. Elini yüzüme koyup sıkıca sarıldı. Yüzümü ona gömüp titreyen vücuduma destek olmasına izin verdim.
"Eve girelim, lütfen. Bir daha bir şey yapamaz."
"Tamam ama bu burda bitmedi. Tekrar seni Yekta'nın yanında görürsem dövmek ile kalmam, polise de giderim."
Yekta'nın ve Güneş'in geçmişine yavaş yavaş girme zamanı geldi sanırım. Sizi hayal gücünüz ile tek bırakayım şimdi.
Bir sonraki bölüm görüşürüz.
Emeğin karşılığı olarak bir oy ve yorum bırakırsanız güzel olur.
Sora~
30 Ekim 2021
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyi Ki Doğdun (BxT)
Roman d'amourYarı Texting - Bu bir boy x trans kurgusudur. Rahatsız olanlar ve linç edecek olanlar yavaşça uzaklaşırsa sevinirim. Kimse sizin boş fikirlerinizi önemsemeyecek. Teşekkür ederim. <3 - Yekta: ımm- Yekta: trans erkek olduğumu biliyordun değil mi? Baz...