"Adamın kopyaları vardı. Vücuduna girip çıkıyorlardı." dedi Joyce.
Ava sol elini ileri geri hareket ettirip tekrarladı,
"Girip çıkıyordu."
York aynı hareketi tekrarladı ve gülerek konuştu,
"Girip çıkıyordu."
Onları Curtis Brook'un yatak odasına tıkmıştım ve parti dışarıda hız kesmeden devam ediyordu. Neler olduğunu anlatmama rağmen pek umursamamışlar, hatta dalga geçiyorlardı."Aman Tanrım!" diye bağırdım. "Ne kadar içtiniz? Olayın ciddiyetinin farkında değilsiniz. York, sen yüz ifademi gördün değil mi? Ciddi bir şey olmasa o hale gelemezdim."
Odanın içinde volta atıyordum. Joyce yavaşça kolumdan tutup durdurdu,
"Hey, sakin ol." Koyu kahverengi gözlerini gözlerime dikti, "Bak, Villa. Dünya'da sadece garip güçlere sahip üç kişi olduğumuzu düşünmüyorsun, değil mi? Ava her gün aptalca kendini yakmaya çalışıyor, süper bir itfaiyeci olacağını falan düşünüyor."
Ava dalga konusu olduğu için sızlandı ancak Joyce devam etti,
"Her sabah odamda beni aptalca bir şekilde Tanrı yerine koyup intihar eden yada ölüm zamanı gelmiş kargaların cesetleriyle uyanıyorum. Benim için bir şeyler öldürmek istiyorlar, her gün aklımın içindeler. Sen de bizim ve diğer insanların göremediği şeyler görüyorsun. Özel olanları, onların güçlerini bir şekilde hissedip görebiliyorsun. Bunlar çok normalmiş gibi kopyaları vücudunun içine girip çıkan ve bir anda belirebilen bir adamı anlatıp şaşırmamızı bekliyorsun."
York onaylarcasına güldü.Aniden aralık kapı hızlıca kapanınca dördümüz de sıçradık.
"Biri bizi mi dinliyordu?" York kapıyı açıp etrafa bakındı.
"Sakin olun," dedi Ava. "Büyük bir ihtimalle rüzgârdır." Açık camı kapadı, "Şu yakıcı yaz rüzgarları... Alev alev değil mi?" Bana göz kırptı.
Kendimi Ava ve Joyce konusunda eğitebilmiştim. Nadir zamanlarda Ava'nın alevlerini ve Joyce'un kargalarını görüyordum. Bunlar onların özel güçlerine ait auralar gibiydi. Kendiminkini ise sadece aynada görebiliyordum. Diğerleri için gözlerim açık kahverengiydi ancak benim içinse kapkaranlık.York elime bir bardak bira uzattı,
"Biraz eğlen, Willa."
Hep birlikte aşağı indik. İçinde bulunduğumuz ev bir harikaydı. Peekshore'un ultra zengin kesiminin yaşadığı Trimson bölgesinde yer alıyordu. Joyce ve Ava tanıştıktan sonra bu bölgede şans eseri bir ev bulmuş, taşındıklarından beri evin kirasını denkleştirmek için değişik işlerde çalışıyorlardı.Buraya Trimson bölgesi denilmesinin nedeni şehrin en zengin ailesinin-Trimson ailesinin- buradaki evleri kendi paralarıyla yaptırmış olmalarıydı. Ancak aile nesiller geçtikçe tabiri caizse şehirden kaçmışlardı. Ailenin son mohikanları da büyükannenin söylediğine göre 2001 yılında şehirden bir gecede yokolmuşlardı.
Trimsonlardan sonra buranın en zengin ailesi içinde bulunduğumuz evin sahibi olan Brook ailesiydi. Curtis Brook her yaz ailesi tatil için Miami'ye gittiğinde evlerini şehrin gençlerinin eğlence merkezi haline getirirdi.Yaşadığım o sıkıntılı anın stresini atmak için elimdeki bira bardağını bir saniye boş bırakmadım. Sadece ben değil, kızlar ve York da hızlı gidiyordu. Curtis yukarı kattan zemine bakan iç balkondan bağırdı,
"Hey! Neden beyzbol oynamıyoruz?"
Eldiven, sopa ve toplar aşağı atıldıktan sonra bende kendime aynı soruyu sordum,
"Neden beyzbol oynamıyorsun Willa?"
Ava bana eldivenleri uzattı,
"Karşıya geç, topa ben vuracağım." Sopayı eline alıp beceriksizce döndürdü. Yerime geçtim, odadaki tüm herkes bize bakıyordu. York ve Curtis Brook yanımda kısık sesle bir şeyler konuşuyorlardı. Onları dinlemek isterken topa yeterince konsantre olamıyordum.
"Nasıl desem Curtis," dedi York. "Uzun süredir sana karşı bir şeyler hissediyorum ve bu-"
Topu sertçe atışımı bekleyen Ava'ya fırlattım. O vurunca topu yakalayacak ve büyük bir alkış alacaktım.
Ancak öyle olmadı.Curtis York'un söyleyeceklerini yarıda kesmiş, çılgınca bağırmaya başlamıştı,
"Tanrım York, iğrençsin! Seni ibne piç kurusu!"
Şaşkınlıkla York'a döndüğüm anda Ava topa vurmuş ve top doğruca arkamdaki duvardan duvara televizyonun içine girmişti.
Ava heyecanla çığlık attı, o kadar sarhoştu ki topun nereye gittiğini anlayamamıştı. Devasa televizyon hepimizin dehşet dolu bakışları eşliğinde arkaya doğru düşüp tuzla buz oldu. Curtis yere çökmüş, şok içinde Ava ve bana bakıyordu,
"Bu aletin ne kadar ettiğinin farkında mısınız? Şuna bakın, ne hale geldi!?" Ayağa kalkıp, York'u önümüze doğru ittirdi,
"Şu erkek sevici arkadaşınızı alın ve gidin. Bir hafta içinde bana elli bin dolar bulacaksınız, yoksa..."
Devamını duyamamıştım ancak sonumuzun iyi olmayacağı kesindi."Kim bir televizyona elli bin dolar verir ki?" diye sordu York, yüzündeki yaşlar yeni kurumuştu.
Ava ve Joyce'un Trimson bölgesindeki iki katlı şirin evinin çatısında oturmuş yeni sardığım tütünü içiyorduk.
"Görünen o ki," dedi Joyce sigarasından derin bir nefes alırken. "Brook ailesi verebiliyormuş."
Bacaklarımı aşağıya doğru sarkıtıp yakındım,
"Yeni bir tane alacak paraları vardır, değil mi?"
"Ailesi Curtis'in evde her gece parti verdiğini bilmiyorlar. Ayrıca tek başına öyle bir televizyonu kırmış olması saçma olur, zor duruma düşecek." dedi Ava.
"Parayı asla denkleştiremeyiz." York başını öne eğdi, "Bana söylediklerinden sonra pek para vermek istemiyorum, o ayrı."York, Curtis'in vereceği tepkinin bu kadar şiddetli olacağını tahmin edememişti. Curtis'i evimde düzenlediğim partide görüp tutulmuştu, içten içe York'u reddedeceğini biliyordum ancak bir türlü söyleyememiştim. Neredeyse tüm berbat işler üst üste geliyordu. Lanet bir kolyeye para saçmaya çalışan garip adam ve kırılan elli binlik televizyon...
Beynimin elektriklenmesi geç olmuştu. O adama kolyeyi satmalıydım.
O lanet adama...Görsel kaynak: weheartit
Okuduğunuz için teşekkürler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Service
Teen FictionWilla Blade'in bir özelliği var. Gözleri... Görmemesi gereken şeyleri gören kapkara iblis gözleri. Willa Blade bir anahtar ancak doğru kapıları açıp Şeytan'a güzel bir servis yapabilecek mi? Üç 'sıradan' kızın cupcake tadındaki ıslak ve yoğun hayatl...