8.City of Peekshore

70 2 0
                                        

"Demek o kız sensin."

Rurik Hallman siyah renkli arabanın içinde oturmuş, kolunu camdan sarkıtmış, yaramaz bir sırıtışla bana bakıyordu. Benimle dalga mı geçiyordu? Parlak gri takım elbisesi ve içine giydiği siyah-gri boyuna çizgili gömleğiyle görüntü kirliliği yapıyordu. Asıl dalga geçilmesi gereken oydu.
"Anlamadım?" dedim dışarıdan ona bakarken.
"Porta'nın bahsettiği kız. Şu ucubeleri gören."
Sinirle güldüm,
"Sen de bir ucubesin, Rurik Hallman."
Omuz silkti,
"Evet. Ben bir ucubeyim ve kendime aptal isimler takmıyorum." Beni alayla süzdü, "Porta size ne diyor? Özeller mi?"
Kendi kendine güldü.

Nefret edilesi bir özgüveni vardı. Üstelik haklıydı da. Biz özel, süper güçlü falan değildik. Diğerlerinin gözünde sadece bir ucubeydik.
"Peki, beni nasıl görüyorsun? Porta'da ve Mitzi'de gördüklerini biliyorum. Peki, ben?"
Ucube olduğunu çekinmeden söylerken, şimdi de nasıl göründüğünü mü merak ediyordu?
Gözlüklerinin arkasından aklımı ele geçiren neon yeşili gözleri vardı ancak oyunu onun kartlarıyla oynayacaktım,
"Sıradan bir ucube gibi görünüyorsun."
Tekrar yaramaz ve tehlikeli sırıtışını takındı. Ava ve Porta kapıda görününce  ön koltuğa doğru hareketlendim. Arka tarafta, Rurik'le beraber oturmaya katlanamazdım. Arabanın etrafını dolaşırken Ava kolumu tuttu,
"Ne yapıyorsun?" diye soludu dişlerinin arasından. "O herifle yan yana oturmayacağım!"
"Üzgünüm Avalinn Grand, oturacaksın!"

Çevik bir hareketle Ava'dan sıyrılıp kapıyı açtım ve direksiyona geçen Porta'nın yanına oturdum.
Mitzi ve Joyce, Mitzi'nin iki kişilik spor arabasıyla bizi takip edeceklerdi. Curtis Brook'un evine gidecek ve Rurik'in işi ortadan kaldırmasını sağlayacaktık. Evet, Rurik'in gücünden haberdardım ancak nasıl kullandığını merak ediyordum.
Porta anahtarı çevirip, arabayı canlandırdığında arka taraftan Rurik'in sesi duyuldu,
"Biliyorsun değil mi, Willa Blade? Sana sorduğum soruların cevabını istediğim anda alabilirim."
Porta ne olduğunu anlamaya çalışırcasına bana döndü. Cevap vermek yerine omuz silktim.
Rurik Hallman beni istediği kadar korkutabilirdi.
Korku, benim için yeni bir şey değildi. Her zaman damarlarımda gezinen bu duyguyu yadırgayamıyordum. Ben aynadaki yansımamı görünce de korkuyordum, Ava'nın ateşini, Joyce'un kargalarını görünce de...
Bu yüzden Rurik Hallman beni istediği kadar korkutabilirdi.

"Tanrı'm!" diye inledi Ava, "Sanırım parfümün burnumu kırdı."
"Güzelim," dedi Rurik Hallman. "Bu parfüm büyük bir ihtimalle senin üstündeki her parçadan daha değerli."

Ava tüm saldırganlığıyla ağzını açmışken, Porta onu susturdu,
"Lütfen, çocuklar."
Atmosfer tekrar sessizleştiğinde yola bakmaya devam ettim.

Sahil bölgesinden, burjuvazi topraklarına doğru yola çıkarken değişen her şey gözünüzün önündedir. Evler yükselir ve genişler. Tepeye doğru çıktıkça bahçeler ve havuzlar güzelleşir. İnsanlar güzelleşir...
Trimson bölgesinde tepeye çıktıkça hayaller kurmaktan kendinizi alamazsınız. O evlerde olabilirdiniz, yardımcılarınız olabilirdi, belki de istediğiniz her şeye hatta herkese sahip olabilirdiniz.

"Aramıza dön, Willa."

Porta alıştığım plastik gülüşüyle bana baktı, sonra da arabayı durdurdu. Brook ailesinin geniş arazisinden biraz uzakta park etmiştik. Kapıyı açıp, Peekshore'un bunaltan sıcağı yüzümü yalarken dışarı çıktım.
"Plan belli, değil mi?" dedi Mitzi, siyah renkli arabaya dayanmışken. Turuncuya çalan saçları güneşte parlıyor, elleriyle model vermeye çalışıyordu. Alnındaki terleri elinin tersiyle silerken,
"Üstünden tekrar geçmemizi ister misin, Willa?" diye sordu.
Başımı salladım,
"Hayır. Her şeyi hatırlıyorum."
Porta onaylarcasına elini omzuma koyunca istemeden gerildim,
"Sana güveniyoruz, Willa. Sadece dikkatini dağıtacaksın."
Yavaşça Porta'dan sıyrılıp, Brook ailesinin arazisine doğru yürümeye başladım.

The ServiceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin