KULE KARTI - 14

344 41 52
                                    

"Tamam," dedi Bright. "Dediğini yapalım." Joss'un dediğini yapmayı kabul ettiklerinde Joss kafasını sallayıp derslikten Luke ile önden çıktılar. Temkinli davranıyorlardı. Fakültenin içerisinden arka merdivenlere doğru ilerlerken iki yoldaşlarının cesedini görmeleriyle beraber dördünün de gözleri dolmuştu. "Daha dün almıştım onu örgüte..." dedi Metawin sözlerini tamamlamak istemedi. Dışarı çıktıklarında ortalık adeta kan gölüne dönmüştü. Hala ağaçlarda sallandırılan cesetlere işkence ediyorlardı, Kavin'in cesedini yakıyorlardı ve futbol sahasında yerlere dizilmiş yüzlerce öğrenciye tecavüz edip çeşitli işkenceler ediyorlardı. Bright bunları görünce kalbinde dayanılmaz bir ağırlık hissetti. "Benim yüzümden... hepsi." Metawin bir kez daha ona hayır demeyecekti. Çünkü onun da dili tutulmuştu gördükleri karşısında. Şu an kaçabildikleri için şanslılardı ancak hain gibi hissediyorlardı. Bright sinirle bağırarak yakınlardakilerin dikkatlerini üstlerine çekti: "ÇOĞUNUN OLAYLARLA ALAKASI BİLE YOK!" Aceleyle ayağa kaldırıp hepsi birden koşmaya başladılar. Peşlerinden gelen iki adama susturucusuyla sıktı Luke. Böylece peşlerine daha fazla cani takmayacaklardı.

"Ne yapıyorsun sen Bright? Nawaphon örgütü seni, beni ve Luke'u biliyor. Elebaş olarak tanımlanmışız." dedi alaycı bir şekilde gülerken Joss. "O yüzden özellikle peşine düşmüşlerdir, ve seni kovalama serüveni seni yakalamadan bitmeyecektir muhtemelen. O yüzden senin saklanabileceğin güvenli bir yer olması lazım."

"Karargahımız şu an güvenli değil çünkü hepimiz izleniyoruz. Bu yüzden oraya da kendi evine de gidemezsin. Üçümüz ayrı ayrı yerde kalalım  ki birimiz yakalanırsak onu kurtarmak için tekrar birleşelim. Joss şimdilik Vietnam'a kaçacak, bense Amerika'da kara borsadan aldığım sahte kimliğimle dolaşacağım. Geriye Bright'a yer bulmak kalıyor." 

"Win'i biliyorlar mı?" diye sordu Bright, gözleri hala yerdeydi. Öyle bir andaydı ki, kendini düşünemiyordu. Aklında sadece yoldaşları vardı, bir tanesiyse hiç çıkmıyordu aklından...

"Win'i öyle bir kamufle ettin ki tabi ki de bilmiyorlar!" dedi Joss gülerek. Bright anlamıyordu, bu durumda bile nasıl gülüyordu? Nasıl böyle dimdik ve güçlüydü? 

"Nasıl bu kadar güçlüsün P'Joss?" diye sordu. 

Joss gözlerini semaya dikerek iç geçirdi. "Bir zamandan sonra çevrene hissizleşmeye başlıyorsun. Avrupa'da, Amerika'da, Japonya'da o kadar çok yoldaşımı kaybettim ki... Kollarımda can verdiler, hepsinin ölümünü gözlerimle gördüm. Ölümü çok iyi bilirim Bright. Son nefeslerini yüzümde hissettiğim o kadar çok yoldaşım vardı ki... En yakınımı bile kollarımda kaybettim. İlk sevdiğimi de... Sırf benimle beraber diye öldürdüler onu." dedi gözyaşlarını silip. "O kadar çok... o kadar çok ölüm gördüm ki... Artık soğukkanlı davranabiliyorum." 

"Gerçekten farklı bir seviyedesin P'." 

"Umarım sen de benim gibi olmazsın Bright. Her an sevdiklerini kaybetme korkusuyla yaşamazsın. Çok tehlikeli ama çok şerefli bir yol seçtin yoldaş. Böyle böyle verilen canlar, yitip giden umutlar ve toz bile olamayan hayaller için daha kararlı ve gözü pek oluyor insan. Her nereye gidersen git, kiminle olursan ol ki, kiminle olacağın belli," Hafifçe gülümseyip göz kırptı ve devam etti: "Umudunu kaybedenlerden olma. Bir insan hayata dair son umudunu da yitirdiğinde ölür. Son nefeslerini verdiğinde değil. Orada ölen yoldaşlarının umutlarını kalbinde taşı ki yaşat onları. Kalbinde ve umutlarında yaşat onları, yarım kalan hayallerini tamamlamak için yaşat. Bunun için de sakın yakalanma. Ben bu ülkeye bir daha gelirim ya da gelmem bu belli olmaz. Ama bilirim ki bu ülkede gözü pek, gerçek bir yoldaşım var. Sana güveniyorum. Yoldaşların da güveniyor. Davamız kılavuzumuz olsun." dedi.

"Davamız kılavuzumuz olsun." diye cevap verdi Bright da. Luke araya girdi: "Gidecek bir yerin var mı?" 

Bright olumsuz anlamda kafasını salladı. "Yok." 

"BROKEN" || BRIGHTWINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin