1 ☯
Kollarımı göğsümde kavuşturdum. Üşüyor ama içeri adım atmak istemiyordum. Burası bir süredir dışarı çıkabildiğim ama sonunda dönmek zorunda olduğum bir hapishaneden farksızdı. Karlı bir kış gününde bile balkonda oturup dışarıyı izlemek belki bu yüzden bana son zamanlarda daha cazip geliyordu.
Bu ev beş yaşındayken bana yuva oldu, bir aile, isim ve Korkut'u verdi. Sonra beni bir katile çevirdi, vicdanımı, insanlığımı, hayatımı elimden aldı. Boğuluyor, ölemiyordum. Elime bulaşan kan kokusu artık midemi bulandırıyordu.
Uzanıp neredeyse bir saattir bitiremediğim kahvemi aldım. Üstünde beyaz parçalar oluşmuş, porselen bardağın dışı buz gibi olmuştu. Aldığım yudumun tadı iğrenç olsa da sonuna kadar içip bardağı yerine bıraktım. Yanında duran sigara paketine uzanmıştım ki sürgülü balkon kapısının açıldığını duyunca başımı oraya çevirdim. İlyas kapının hemen önünde durup ellerini önünde bağladı. Bir sigarayı paketinden çıkarıp dudaklarımın arasına yerleştirdiğimde İlyas olduğu yerden ayrılmadan "Hafsa Hanım" dedi.
İki elimle hırkamın ceplerini yokladım ama aradığımı bulamayıp kaşlarımı çattım. Sigaramı dudaklarımın arasından çıkarmadan İlyas'a döndüm tekrar. "Çakmağın var mı?"
Ne söyleyeceğini merak etmemem onun alışık olduğu bir durumdu. Sorgulamadan kendi cebinden bir zippo çıkarıp bana uzattı ve bir adım geri çekilip yine ellerini önünde birleştirdi. Ben sigaramı yakarken neden geldiğini açıkladı. "Beyefendi sizi çalışma odasına çağırdı."
Çakmağını geri uzatıp sigarayı iki parmağım arasına aldım. Dumanı dışarı üfledikten sonra "tamam" dedim. "Sigaram bitince giderim."
Orkun Balkan beni ya da Korkut'u çalışma odasına çağırdığında burnuma ölümün kokusu dolardı çünkü ne zaman kana susamış olursa ancak o zaman salonda değil orada konuşmayı tercih ederdi.
İlyas ben izmariti bardağın kenarına bastırıp içine atana kadar hareketsizce başımda bekledi. Normalde kimse Orkun Bey'i böyle keyfi yere bekletme lüksüne sahip değildi ama manevi kızı olduğum için ya da benim bu tavırlarıma alıştıklarından olsa gerek ki kimse bana sesini çıkarmıyordu.
Ayağa kalkıp çalışma odasına yürürken İlyas da peşimden geliyordu. "Yolu biliyorum, sen işine bak." Bana çalışma odasına kadar eşlik edip görevini yaptığından emin olmak istediğini biliyordum ama bunu saçma buluyordum.
Merdivenleri çıkarken İlyas peşimi bırakmış olsa da yukarıda bekleyen Tuna ve Caner beni izliyordu. Yanlarından geçerken sırf sürekli üzerimde olan gözlerinden dolayı onlara hareket çekme isteğimi zorlukla bastırdım. Babam izin vermedikçe cehenneme bile defolamayacağımı adım kadar iyi biliyordum zaten.
Çalışma odasının kapısını çalmadan içeri girdiğimde Korkut ve babam solda, camın önündeki deri oturma grubunda oturmuşlardı. Ben girdiğimde konuşmaları bölünmüş yalnızca Korkut'un "hallederim" dediğini duyabilmiştim. Babam her zamanki gibi takım elbisesiyle otururken Korkut çok alışkın olmadığım şekilde koyu lacivert bir kot pantolon ve beyaz kazak giymişti. Bütün gün dışarıdaydı, neyle uğraştığını bilmiyordum çünkü saçma bir sebepten çocuk gibi bana küsmüştü.
İzin beklemeden boş olan tekli koltuğa oturdum. Ortadaki sehpada bir yığın fotoğraf, kâğıt duruyordu. Alaycı gülümsememle dudaklarımın arasından sesli bir nefes firar etti. Böyle usturupsuz hareketlerimin babamı sinirlendirdiğini biliyordum ama artık bana ters bakışlar atmaktan bile usanmış olmalıydı ki görmezden geldi.
Hakkı ve Onur'un bu odada olmamaları şaşırtıcıydı. Merakla ortada duran kâğıtlara göz gezdirmeye çalıştım. "Biz de seni bekliyorduk."
En üst fotoğrafta yirmili yaşlarında görünen bir kadın vardı. Kıvırcık kahverengi saçlı, ela-soluk yeşil gözleri olan, dolgun dudaklı bir kadındı. Burnunun ortasına taktığı piercing ve yüzündeki ifade ona biraz asi bir hava katıyordu. "Geldim," gözümle fotoğrafı işaret ettim. "Kim bu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtar Kendini
Teen FictionÇok üşüyordum. Sırılsıklamdım ve gece ayazına maruz kalmış tir tir titriyordum. Dudaklarımı açtım, konuşamadım. Sıcak kolları hâlâ sıcak mıydı, beni tutuyor muydu anlayamıyordum. "Bir şey olmadı" dediğini duydum. Sesi bedenim gibi titriyordu. Onun k...