Bölüm 6: Yara İzi

19 3 14
                                    

''Atlas salak salak sırıtmayı kes de eczane de durdur şu arabayı!''

''Bir şeyim yok diyorum. Sen anlamıyor musun ya''. (Yersen)

''Tabi canım kolundaki kesik te öyle diyordu. '' Bana sadece kaşının kanadığını ve dudağının patladığını göstermişti. Daha doğrusu benim görebildiğim kısım bu kadardı ta ki aptal aptal kahkahalarına karşı koluna geçirdiğim yumrukla acı dolu inleyene kadar.

''Atlas şurada bir tane nöbetçi eczane var. Çek sağa !!''

''Ne kadar söylesem de boşuna değil mi? Beni dinlemeyeceksin.''

''Gevezeliği kes de durdur arabayı.'' Arabayı durdurdu. Ben aceleci adımlarla önden önden giderken. O arkamdan salına salına geliyordu. Beni ne kadar sinir etse de ben eczaneye ilerlemeye devam ettim. İçeriye girdiğimde durumu anlattım. İhtiyacım olanları aldım. Dışarı çıktığımda paşa beyimiz orda durup telefonuyla uğraşıyordu. ''Atlas ne gerizekalısın olum ya. Bin arabaya da yaralarını temizleyelim. '' dedim hiddetle. O ise umursamaz ama bu sefer alaycı bakışlarını bana çevirdikten sonra:

''Hayırdır! Hiç bir şeyi ciddiye almayan Kumsal'a noldu?''

''Laf yetiştirmeyi kes de dediğimi yap!'' dediğimi yaptı. Arabaya bindi. Bende poşetten: gazlı suyu , yara bandını, pamuğu ve sargı bezlerini çıkardım. Gazlı suyu pamuğa döktüm. Daha sonra kaşına götürdüm. Yine o halüsinasyonlar. Hayır hayır şimdi olmaz. Annem her dayak yediğinde kendi yaralarını temizlerdi. Sarardı. Ben kapının arasından izlerdim. Elimden başka bir şey gelmezdi çünkü sadece izlerdim hep izlerdim. Bir gün gidip ne yaptığını sorduğumda benden saklamaya çalışmış ama becerememişti. Yorgun gözleri yalan söylemeyi beceremez, aksine doğruları açıkça belli ederdi. Bir gün arkasına sakladığı bezi alıp köşede duran çöpe attım. Annem bana şaşkın gözlerle bakarken. Vücudundaki kesiklere, morluklara öpücükler kondurdum. Onun yorgun gözleri yaptığım hareket karşısında gözyaşlarıyla dolarken. Benim içimi sımsıcak bir his kaplamıştı. O gün aslında bir şey becerebildiğimi anladığım gün ; Annemin yaralarını benim sarabileceğimi anladığım gün her şey ufak ta olsa güzel olmuştu. Tabi benim öpücüklerimin iyileştirmeyeceği bir yara vardı. O yara annemi benden alan yarayı ; sadece ben değil kimse iyileştirememişti.

''Kumsallllll!!'' sesimi duymamla irkildim. ''Hem pansuman yapıcam diye ortalığı birbirine katıyorsun hem de eylemini gerçekleştirmiyorsun!'' diye isyan etti.

''Tatava yapmayı kes de ,birazdan çekiceğin acıları düşün istersen'' dedim tehdit eder gibi ve devam ettim ''Şimdi fazla bağırma! Dişini sık azıcık çünkü biraz fazla acıyabilir tatlı canın!'' onu uyardığımda hiç oralı olmadı. Umursamaz tavırları fazla uzun sürmedi. Acıyla inlediğinde ''Ya kızım bana inat mı yapıyorsun?''

''Sen çok fazla mı konuşuyorsun?'' diyip bir öncekinden daha sert bastırdığımda. Çok sert bir şekilde inledi. Aynı şeyi hatırlatıyordu bana. Annemin bağrışlarını. Yaptığımla fazla ileri gittiğimi düşündüğümde ; Bir önceki tehdit savuran gözlerimin yerini pişmanlık almıştı. Elimdeki kirli pamuğu poşete attım. Üstümdeki deri ceketi çıkarttım. Saçlarımı gelişi güzel topladım. Kollarımı geriye sızlayıp; Temiz ve gaz döktüğüm pamuğu aldım. Atlas'ın yüzüne baktığımda; o dikkatlice beni izliyordu.

''Soyun''

''NEE ANLAMADIM''

''Neresini anlamadın soyun işte''

''Kumsal bak sen beni o çocuklardan sandıysan..''

''Hangi çocuklardan bahsediyorsun Atlas. Üstündeki ceketi çıkart da koluna pansuman yapim.''

''He sen onu mu kastettin. Soyun diyince..''

''Çok fazla konuşuyorsun. Hadi!!'' Ne anladığını bildiğimden kahkaha atmamak için dudaklarımı bastırıp ceketini çıkarmasını bekledim. Üstündekini de çıkarttıktan sonra ; Orda kanayan derin yarayı görmemle sarsılmam bir oldu. Bu yara diğerine çok benziyordu. Anneminkine. En son gördüğüm ve aklımdan çıkmayan yara izine.. Ellerim titremeye başladı. Engel olmaya çalışıyordum ama olamıyordum. Aynı bağrışlar. Ambulans sirenleri. Annemin yalvarışları.. Düşündükçe daha da hızlı titremeye başladı ellerim. İstemsizce ağlıyordum. ''Kumsal. Kendine gel. İyi misin? Ses ver Kumsal. Kumsal bir şey söyle..'' Atlas'ın boğuk yalvarışları geçirdiğim nöbete engel olmuyordu.

Yavaş yavaş soluk almamaya başladım. Nefesim git gide daralıyordu. Koltuğa arkamı yaslayıp çaresizce geçmesini bekledim. Ama ilaçlarım olmadan fayda etmezdi. Geçmezdi ki. ''Kumsal şimdi beni dinle. Duyuyor musun beni?'' avucumun içinde olan elini sıktım. ''Şimdi sadece gözlerime bak. Tek bir yere odaklan. Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama onları düşünemeyeceksin tek bir yere odaklanırsan. Şimdi dediklerimi yap tamam mı?'' tekrardan onaylamak istercesine elini sıktım. ''Sana soru sorucam ve sen sorduğum sorulara odaklanıcaksın. Aynı zamanda burnundan içine çekebildiğin kadar havayı çekip ağzından vericeksin. Tamam mı?'' elini sıktım. O sorularını sorarken ben dediği şeyleri yapıyordum. Bir süre sonra düzene giren nefes alış verişlerimle. Onun endişe dolu gözleri birden huzur bulmuştu. ''İyi misin?'' diye sorduğunda başımla onayladım. Biraz önce titreyen kollarım şimdi onun boynundaydı. Sımsıkı sarıldım ona. Sanki anneme sarılırmış gibi... sanki annemi yeniden bulmuş gibi... Hala boynuna dolanan kollarımı dahada sıkı sıkı sardım. Sessizce tek bir cümle çıktı dudaklarımdan. ''Teşekkür Ederim.''

Geçmiş'in izleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin