Alaz'ın etrafıma sımsıkı dolanan kollarından sıyrılıp üzerimi düzelttim.Ne kadar kabanım olsada soğuk tenime kadar işliyordu.Onun da üzerinde fazla kalın olmayan bir kaban vardı.Üşüdüğünden eminim.
Üzerimi düzeltip doğrulunca keyifli keyifli sırıtıp kolunu omzuma attı.
-Sevgilim kollarıma da atladı ya ölsemde içim rahat olacak,dedi.
Dirseğimi karnına geçirdim.Kaslarından etki etmemişti.
-Ölmeyeceksin!
Dediğimde omuzlarımdaki koluyla beni kendine çekti.Alnıma bir öpücük kondurup,
-Neyin ne zaman olacağını bilemeyiz kamelya,dedi.
Dediklerinin altında yatan anlam içimi ürpertmişti.Yakında birşeyler olcaktı.İçimden geçenleri ona sormak isterdim.Fikirlerini öğrenmek isterdim.En çok da ne olursa olsun beni bırakmayacağını söylemesini istiyordum.İçimdeki fırtınaltarı susturmak için kollarına daha çok sokuldum.Huzur bahçemdi kolları,gözleri içimdeki okyanusun rengi kadar açıktı.Tıpkı mavinin en açık tonu gibi...
Evden kaçmış olsamda içimde adlandıramadığım bir rahatlık vardı.Babam ya da annem şu an odama girse boş bir oda ona merhaba diyecekti.Zaten ona sadece boş bir oda selam verirdi.
Alaz bahçenin kenarına parkettiği arabasının kapısını açtı.O sürücü koltuğuna bende yanına oturduğumda arabayı çalıştırdı.Arabanın içindeki sessizlik can sıkıyordu.
-Alaz!
Dediğimde gözlerini yoldan almadan efendim dedi.Sıkıntıyla kapının kolunu sıktım.-Neden hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun? Dediğimde direksiyondaki elleri kasılmıştı.
-Çünkü hiçbir şey olmayacak.
-Babam götüreceğim dediğinde ciddiydi,dedim.
-Ciddi olsa ne yazar? Kim benim parmağına yüzük takdığım kadını götürebilir?
Dediğinde yine sol tarafımdaki deniz dalgalanmaya başlamıştı.Anlamak istemiyordu ama babama karşı çıkamazdım.Korkulum rüyam haline gelmiş olan babama hep rüyalarımda daha doğrusu kabuslarımda karşı çıkabilirdim.Uyandığımdaysa kabuslarımdaki cesaretimden kırıntı kalmazdı.Bakışlarımı pencereden gözüken karanlık yola çevirdim.
Ne kadar yol gittiğimizi bilmiyorum ama araba durduğunda geldiğimizi anladım.Nereye geldiğimizi de bilmiyordum.Alaz arabadan inmeden bana döndü.Mavinin en açık tonu gözleri yüzümü süzerken kucağımdaki ellerimle oynuyordum.Uzun parmaklı elleri ellerimi sardığında istemsizce geri çektim.Ellerimi geri çekmeme izin vermeden kucağına çekti.Bir avucuna aldı ellerimi.Boş kalan sol eliyle kafamı yukarı kaldırdı.Gözlerine bakmak istemiyordum.Bakdığım anda gidersem kaybedeceklerim gözümde beliriyordu.
Gidersem o olmayacaktı.Gidersem Merve olmayacaktı! Kendime ait bir odam,bir evim olmayacaktı.En çok da bir daha gülmeyecektim.
Düşüncelerime dalmışken hala usanmadan beni izliyordu.İlk benim konuşmamı istiyordu ama ne diyebilirdim ki? Veda mı edecektik? Ya evimiz ne olacaktı? Bizim boyadığımız mobilyalara bir kez olsun dokunamadan mı gidecektim? Ben onsuz ne yapacaktım?
Gözümden düşen damlalara engel olamazken içimdeki fırtına gittikçe büyüyordu.Hıçkırıklerım firar ederken kollarımı boynuna doladım.Belki de son sarılmamızdı,huzur bahçemde son kez bulunuşumdu.Sakinleştirmek için sırtımı sıvazlıyordu.İste bizim ilişkimizin anormal taraflarından biriside buydu.Kız sarılınca çocuk saçlarını okşamaz mı? Hayır bizde öyle değildi.Saçlarım kapalı olduğu için sakinleştirmek için sırtımı sıvazlıyordu.Onu bu yüzden seviyordum.Daha iki hafta olsada beni inanılmaz bir şekilde kendine bağlamıştı.Onun yerinde başka birisi olsa belkide istediğo gibi dokunamadığı için vazgeçerdi.Saçlarımı okşayamıyordu,öpemiyordu,sarılıp uyuyamıyordu.Ben bunların hepsinin özel olmasını istiyordum.Dinimin uygun gördüğü şekilde olmasını istiyordum.Düşününce sarıldığım ilk kişi bile oydu.En baştan,en basit şeylerde bile ilkimdi.Sanırım sonsuza kadar da öyle kalacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GERİ DÖNÜŞ SEN( Tamamlandı)
Teen FictionBirbirinden farklı iki hayat birleşti.Aşkla dolu yıllar geçti.O yılların ağaçları yeşerdi ilk meyvesini verdi. İsmini ALEL koydu iki aşık.İsimlerinden yeni bir isim koydular ilk bebeklerine... Ardından ağaç bir meyve daha verdi.PUS koydu ismini kadı...