"Kaç saat oldu. Uyandırsak mı? Endişelenmeye başlıyorum artık."Gözlerini uyuyan arkadaşından çekmeden fısıldayarak konuşmuştu genç adam. Uyurken bile huzursuz gözüküyordu. Bu görüntü biraz daha onu üzerken kolu değen el ile başını yanındaki sevgilisine çevirdi.
"Bırak uyusun istediği kadar. Uyanınca yine olanları hatırlayıp üzülecek."
"Her türlü uyanacak ama. Kaçışı yok bunun."
Kolunu sevgilisinin elinden çekip koltukta sırtı onlara dönük olarak uyuyan arkadaşının yanına çömeldi. Elini saçlarına götürüp okşadı ama arkadaşının bunu hissetmediğini biliyordu. Dokunuşu varla yok arasıydı.
"Changbin."
Chan uyanmasını bekleyen gözlerle, elini arkadaşının başından çekmeden bakıyordu. Uyanmayacağını anlayınca yerdeki boş içki şişelerinde göz gezdirdi. Ayılınca iyi bir baş ağrısı çekeceğini anlamıştı şimdiden.
"Minho, Jeongin'den ağrı kesici isteyebilir misin?" Odada göz gezdirdikten sonra istediği şeyi görmeyince Minho'ya baktı. "Bir de su bulsana."
Minho sadece başını sallayarak odadan çıktı. Sevgilisinin odadan çıkmasıyla beraber genç adam arkadaşının yattığı koltuğun önünde hafif diz çökerek, elini omzuna koydu.
"Changbin, şşşt. Öldün mü amına koyayım? Uyansana!"
Changbin uyanmasına yakın hissettiği sarsıntıyla kaşlarını çatmıştı. Göz kapaklarını yavaşça aralarken başının ağrısını şimdiden hissedebiliyordu.
"Yarım saattir başında bekliyorum. Sonunda uyanabildin, uyuyan güzel."
Changbin dibinde bekleyen arkadaşına göz devirmeye çalıştıktan sonra ellerini başına koymuştu.
"Başımı sen mi siktin? Niye bu kadar ağrıyor?"
Chan sırıtarak karşısındaki koltuğa yerleşti. Arkadaşının uyanır uyanmaz onunla konuşmak istemeyeceğini belki de yalnız kalmak isteyeceğini düşünmüştü ama düşündüğünün aksi olmuş gibiydi.
"Sen uyanmayınca farklı yollar denemek istedim. Ne yapayım?"
Changbin kendi kendine bir şeyler mırıldanırken, muhtemelen küfür ediyordu, yattığı koltukta dikleşti. Yerdeki şişelere ayağının çarpmasıyla beraber şişelerden biri yanındaki diğer şişeye çarparak devrilmişti.
"Ben de böyle düştüm işte." Genç adam gülerek düşen şişeyi ayağıyla kapının ağzına doğru itikledi.
"Sonra böyle süründüm bak bak..." dedi arkadaşına giden şişeyi gösterirken. Chan üzgün olmasına rağmen arkadaşının bu benzetmesini komik bulmuştu. Changbin böyleydi işte. Ne kadar sert, umursamaz gözüksede içinde deli gibi sevmeyi, sevilmeyi bekleyen bir tarafı vardı hep. Sevdiği zaman tam sever denilen kalıba uyuyordu.
Kapının açılmasıyla odadaki ikilinin bakışları oraya yöneldi. Zaten kapının hemen dibine olan şişe Minho'nun içeri girmesiyle tekrar yuvarlanmıştı. Ayaktaki genç önce ikiliye sonra da yerde duran şişeye baktı.
"Size sokmam için mi sürünüyor bu?" dedi yerdeki şişeyi hızla kaldırıp masanın üstüne normal şeklinde koyarken. Bu hareketiyle Changbin'in bakışlarını üstünde hissetse de aldırış vermedi. Ne diyecekti? Sizi kapıda biraz dinledim de Changbin kendini şişe yerine koyunca onu yerden kaldırdım mı? Saçmalıktı.
Cebindeki ağrı kesiciyi Changbin'e doğru fırlattı. Bunu beklemeyen adamın omzuna çarpan ilaç kutusu aynı hızla koltuğa düşmüştü.
"Su getirmedin mi?" diye sordu Chan elinde göremediği şişeyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
like you do | minbin
Fanfiction"Ne oldu aşık mı oldun? Gözlerini alamıyorsun üzerimden." Minho tek kaşını yukarı kaldırmış yarım bir sırıtışla kendisine bakarken sarhoşluğunun da etkisiyle biraz yavaş ve kısık sesle konuşmuştu. Changbin gözlerini kaçırmadan Minho gibi kısık sesle...