Genç adam kendisini sevdiğini düşündüğü adamın evinden hızlıca çıkarken ne yapacağını bilemez haldeydi. Bu noktaya nasıl gelmişlerdi?5 yıl önce başlayan ilişkilerini bu zamana kadar sorunsuz bir şekilde getirdiklerini düşünüyordu; ta ki ne zaman Wooyoung iş için başka şehire gitmek durumunda kaldı, o zaman aralarına bir soğukluk girdiğini fark etmişti. Ya da Changbin sadece böyle olmasını umuyordu.
Cebindeki telefon titremeye başladığında arabasının kapısını açarken aynı zamanda telefonu da cebinden çıkarıp kimin aradığına baktı. En son kendi yatağında yaylanan arkadaşı Chan arıyordu.
Telefonu yanıtlayıp yanıtlamamak arasında kaldığında en iyisinin açmamak olduğuna karar verip arabasına bindi. Şu an kimseyle konuşmak istemiyor, sadece içip şu düşüncelerinden biraz da olsa sıyrılmak istiyordu.
Aldatılmıştı. Hiç ummadığı sevdiği adam tarafından hem de. Kendini acınası görüyordu bu zamana kadar kör olup onun değişimlerini göremediği için; fakat artık yapacak bir şey yoktu. Olan olmuştu ve Changbin bu olanları en ağır şekilde öğrenmişti.
Kafasını ne ara yaslandığını bilmediği direksiyondan kaldırdı ve yan koltuğa koyduğu telefonunu alıp Chan'a mekana gittiğine dair bir mesaj attı. Şimdi olmasa da, akşamüstü muhakkak yanına uğrayacağını biliyordu.
Belki de o mekanı kendi emekleriyle açmamış olsa şimdi buradan defolup gidebilirdi ama yapamıyordu, yapamazdı.
Oflayarak başını iki yana salladı ve arabayı çalıştırıp yola koyuldu.
-
"Hoşgeldin hyung."
Jeongin, büyüğünün kapıdan içeri girdiğini görmesiyle hemen yanına adımlamıştı. Genelde bu saatlerde mekana Jeongin söz geçirirdi. Bar akşam saatlerinde normal olarak daha işlek olmaya başlardı. Changbin ise genelde gece geç saatte ya da sabahın daha erken saatlerinde uğrar, bir sıkıntı olursa Jeongin'den ona haber vermesini isterdi. Ama Jeongin, diğer günlerin aksine Changbin'in bugün erken gelmesinden dolayı bir sıkıntı olduğunu düşünmüştü.
Changbin bir şey demeden bir baş selamıyla karşıladı içeridekileri. Şu an tek isteği yukarıdaki odasına çekilip kendisini unutana kadar içmekti.
"Ben odamdayım."
"Tamamdır hyung."
Jeongin kendisini onayladığında gürültülü ve yeterince kalabalık olan, ter kokan barda ilerleyip kenarda kalan merdivenlerden kendine odasına çıktı.
Changbin'in odasında barın aksine çıt çıtmazken -ki bunun sebebi odanın ses geçirmez olmasıydı bu da barı yaptırırken verdiği en mantıklı kararlardan birisiydi- kendisini üçlü deri koltuğun üzerine attı. Kalkıp kendisine içki almaya bile üşeniyordu şu an.
Changbin kendisini oldukça yorgun hissediyordu ve bu yorgunluk fiziksel değildi. Tüm bu olanlar sanki bir anda gerçekleşmiş gibi geliyordu ama zaten uzun zamandır böyle bir şey olma ihtimalinin olduğunu biliyordu. Kalbı kırıktı, yalnız hissediyordu. Eski sevgilisinin kalbinde edindiği yeri nasıl sileceğini bilmiyordu henüz çünkü onu gerçekten çok sevmişti. Hâlâ daha da sevmeye devam edeceğini biliyordu çünkü kendisi enayinin önde gideniydi.
Tıklatılan kapıyla gözlerini açıp kim olabileceğini düşündü bir süre. Chan olabilir miydi? Bazen ansızın bardaki insanları da kapısının önünde bulabiliyordu.
"Changbin orada mısın? Minho ben. Yakınlardaydım da Chan arayıp git bir bak şu çocuğa deyince geleyim dedim."
Minho'nun uzun açıklaması yüzünde istemsiz bir gülümseme oluştururken o bunun henüz farkında bile değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
like you do | minbin
Fiksi Penggemar"Ne oldu aşık mı oldun? Gözlerini alamıyorsun üzerimden." Minho tek kaşını yukarı kaldırmış yarım bir sırıtışla kendisine bakarken sarhoşluğunun da etkisiyle biraz yavaş ve kısık sesle konuşmuştu. Changbin gözlerini kaçırmadan Minho gibi kısık sesle...