10|"bu da kendini bu kadar özlettiğin için"

1.9K 228 35
                                    




—Minho—

Yağmur damlaları pencereye seslice vururken parmaklarımın arasındaki sigarayı bitmesine yakın küllükte söndürdüm. Göz kapaklarımı açık tutmak her zamankinden daha zor geliyordu. Pes edip ağırlıkla kapattım. Ne düşünmem gerektiğini, neyi doğru ya da neyi yanlış yaptığımı anlayamaz hale gelmiştim artık ve bu durum gün geçtikçe bir bataklığın içine çekiyordu beni.

Herkesin geçmişte hatırlamamak, bir daha bir saniyeliğine bile olsa yaşamamak ve o andaki hislerini bir daha hissetmemek istediği anlar olmuştur. Benim bu anlarımdan biri anne ve babamın ayrıldığından sonra ki kopuşumuz diğeri ise beni gerçekten sevdiğini düşündüğüm insandan okkalı bir kazık yemiş olmamdı sanırım. Uzun zaman geçmiş de olsa bir yanım öğrendiğim an tepkimi ortaya koyup bitirsem her şeyin daha iyi olabileceğini bana hatırlatıyordu.

Ama başka bir ben vardı ki Chan'a kendini çok muhtaç hissediyordu. Beni sevmişti, bunu biliyordum. Ben de onu sevmiştim. Her şeyime yardım etmiş, yalnız hissettiğim her an yanımda olmuştu. 3 ay öncesine kadar böyleydi en azından.

Adını hatırlama gereği duymuyordum hayatındaki kişinin. İlk öğrendiğim zaman hissettiklerimi dün gibi hatırlıyordum ama. İhanet gerçekten kötü hissettiriyordu. Yalnız kalma korkusuyla mücadele ederken ya benden ya da ondan vazgeçer diye beklemiştim hep ama ikisini de yapmamıştı.

Bir tarafta da Changbin vardı. Gözlerinin içinde parlayan yıldızlarıyla, ne zaman gülse beni de güldüren neşesiyle, her şeyiyle varlığını hissettiriyordu. Sevmek doğru bir tabir olur mu bilmiyordum ama kalbimin hızlanmasına sebep olması benim de dengemi altüst etmişti. Bunca yıl sonra beklenmedik şeylerin olması her birimizi farklı etkiliyordu.

Ben de en iyi bildiğim şeyi yapıp herkesten kaçmıştım. Kaçmak korkaklık işiydi tabii ama düşüncelerimi toparlayıp kendime kesin emirler vermem gerekiyordu artık.

Döndüğümde beni neyin bekleyeceğini az çok biliyordum aslında. Chan ile konuşup tamamen bitirecektim aramızdaki bu saçma şeyi. Changbin de muhtemelen onu kullanıp ortadan kaybolduğumu düşündüğü için yüzüme bakmazdı. Kendime yeni bir iş bulmam gerektiğini de not ettim kafamda. Yüzsüz gibi orada çalmaya devam edemezdim artık.

"Amına koyarım böyle işin." diye mırıldandım kendi kendime. Karnımın guruldama sesi boş odayı doldururken kapattığım gözlerimi açıp boyası eskimeye yüz tutmuş tavanla bakmıştım biraz. Bir haftadır bakışıyorduk ve ben her bakmamda farklı bir yerinde gördüğüm siyahlıkları sayıyordum. Bu otuz sekizinciydi mesela.

Okuldan arkadaşım Jooyeon'un eviydi bir haftadır pineklediğim. Kendisi zaten kullanmadığı için benim kalmamda sıkıntı olmayacağını söylemişti. Başımı sokacak bir yer bulmuştum en azından.

Üşengeç adımlarım karnımın sesi kesilsin diye mutfağa giderken kapı zilinin çalması olduğum yerde durmamı sağlamıştı. Jooyeon arada yanıma uğrardı ama daha dün gelmişti zaten. Merakla adımlarımı dış kapıya yönlendirirken delikten bakmak aklıma dahi gelmemişti kapıyı açmadan önce.

Karşımda bir omzunu duvara yaslamış, bakışları yeri delip geçen adamı görmeyi beklemiyordum tabii.

"Changbin?"


.


—Minho mekandan ayrıldıktan sonra—

—Changbin—

Aklımdaki düşüncelerden bir türlü kurtulamıyordum. Ne Minho'nun böyle tepki vermesini, ne de Chan'ın bu davranışlarını bir türlü anlamdıramamıştım. Hata bende mi diye düşünmüştüm birçok kez ama hayır, benim bir suçum yoktu.

like you do | minbin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin